vatan ve toprak sevgisi demek istiyorum ama ellerim klavyenin üzerinde hareket ederken çok tereddütte kalıyor.
düşünüyorum bir yanda, 'vatan sağolsun.' diyerek fidan gibi evladını toprağa teslim etmiş, yapabileceği en büyük fedakarlığı yapan anneler, babalar ama bir yandan da oğullarını amerikalarda okutan, gemiler satın alıp, akrabalarını yüksek pozisyonlara taşıyan bürokratlar, siyasetçiler. sürekli vatanını, tarihini, büyük liderlerini aşağılayan gençlik. memleket topraklarını parsel parsel, arazi arazi yabancılara satan hükümet.
yine de vatan ve toprak sevgisi diyerek kendi üzerime düşen vefa borcumu yerine getireyim.
abi avrupada beni deli eden, sinirli bir adam yapan en önemli şey şudur. hani bizde içine girdiğinde yok yok diye tabir ettiğimiz dükkanlar var ya onların olmaması. herşeyin katı bir meseleye, olaya dönüşmesi, bişey lazım etti mi ordan oraya gidip de bulunamayan, açıklanamayan her çeşit ihtiyaçları içeren çılgın dükkanlar olmaması. hırdavattan, elektrikli süpürge torbasına, elektrik aparatlarından tornavidaya, duş jeline, traş bıçağına vs. ıvır zıvır herşey satan çılgın dükkanlarımız var ya gece 10'a-12'ye kadar kadar açık olan. işte bu tarz girişimlerimiz çok ilerde. bir de geceleri geç saatte açık olmayı seven işletme ruhumuz ilerdedir. çorbaları, salatası, yemekleri, tatlılarıyla geleneksel yemek ve kahvaltı kültürümüz ilerdedir. karnın açken sığındığın çay kokusu yayılan büfe. sonra eskisi kadar kalmasa da yaşlılara hürmet, büyüklere saygı bizde iyidir.
aile yapımızın yanında bile geçemediği değerlerdir.
bir kere bizde aile diye bir şey yok. erkek ne derse o zanneden hödükler var. aile içi şiddette dünya birinciliğine oynayan, ruh hastası çocuklar yetiştiren bir türkiye aile değeri diye kendini üstün göremez.