türkiye'de doğmak bi insanın başına gelebilecek kötü durumlardan birisidir. çoğu insan bana; "haksızsın, türkiye güzel bir ülke, türkiye'de doğmak lütuftur" gibi cümleler edicektir muhtemelen, sonrada eksi oy alırım herhalde. ama eksi oyu verirken bir saniyeliğine de olsa durup düşününce "bi yandan haklı aslında" dedirtebiliyorsam amacıma ulaşmışım demektir.
dünya üzerinde 100lerce ülke varken bir insanın kalkıpta türkiye'de doğması ve türkiye'nin zorlu yaşam şartlarına ayak uydurması zordur, gerçekten çok zordur. türkiye'de yaşadığım süre içersinde bir çok tecrübem oldu bu konuda. türkiye'de çocukların, gençlerin tek derdi kendine bir hedef bulmak, bu hedefi gerçekleştirmeye çalışmak, kendine güzel bir gelecek hazırlamaktır. ben hiç kafasına hiçbir şey takmadan boş boş gezen gence rastlamadım. gün içersinde olmasa bile mutlaka akşam eve gidip başını yastığa koyduğunda, "ben ne yapıcam, kendime nasıl bir gelecek kurcam" düşüncelerine kapılması muhtemeldir. türkiye günümüzde iş bulmanın en zor olduğu ülkelerden biri. çoğu avrupa ülkesindeyse bitirdiğin liseye göre üniversite seçeneklerin vardır. ama geleceğine karar vermek zorunda değilsin, o üniversiteyi bırakıp sonra farklı bir üniversite tercih edebilirsin. bunun için sürekli bir sınav zorunluluğun yoktur, çoğu yerde böyledir bu. asıl isteğine ulaşana kadar aramaya devam edebilirsin. ama türkiye şartları doğrultusunda böyle bir şeyin pekte mümkün olamayacağını biliyoruz. bir bölüm seçiyoruz, ona odaklanıyoruz ve o bölümü bitiriyoruz, buna mecburmuşuz gibi... sonra ne oluyo peki? o bölümü bitirenlerin yüzde 80'i bölümüyle hiç alakası bile olmayan yerlerde çalışmaya başlıyor ve o kadar bilgi, o kadar sene boşa harcanmış oluyor. alınan maaş ile bir aile kurmaya çalışılıyor, ev alınıyor, çocuklara bakılıyor... geleceğini çizdikten sonra çocuğunun geleceğinin iyi olması için mücadele vermeye başlıyorsun.
türkiye şartlarında insanların hedefleri sadece bunlardan oluşuyor. çok nadirdir bu şartların dışına çıkmak, farklı bir şeyler istemek...
türkiye'de yaşadığım süre doğrultusunda insanların birbirinden üstün olması gerektiği hissine kapıldığını gördüm. ben daha güçlüyüm, benim bir arkam var, bana kimse dokunamaz. alkol kullanılır, sigara içilir. hatta çoğusu için lafta ot kullanılır. bu böyledir, alkol kullanmayan çoğu zaman adamdan sayılmaz. onlara şöyle tepki verilir, "oha lan nası bira içmezsin" "olum sen bi tane içsen kafayı bulursun zaten kehkeh"
bir diğer konuysa, türkiye'deki cinsel açlıktır. bu konuda dünyanın en geri kalmış ülkelerinden biriyiz, belkide en geri. yolda mini etekli gördüğün kıza 2 saniyede ne hayaller kurabiliyorken kendi kız arkadaşının giymesini engellemek ibnelikten başka bir şey değildir. bakma lan o zaman millete de. "ona çakayım, buna vurayım, am üstüne göt sikeyim. ama evlendiğim kız bakire olsun"
insanlar gelişirken, teknoloji bakımından ilerlerken bir taraftanda "ulan sobamız olsa üstünde kestane pişirsek" diye eskilere dönülür. geleceğe gitmekten, daha teknolojik şeyler düşünmektense hep geçmişte kalanlar düşünülür. hiçbir zaman ileri bakılmaz. çoğu kişi için.
karadeniz ve çoğu doğu ülkelerindeyse gelişmek söz konusu bile değildir. insanlar yeniliklere tamamen kapalıdırlar. kızların etekle dolaşmasını, hatta çalışmasını bile suç sayıyorlar.
türkiye'de en çok ilgilenilen spor dalıysa futboldur. fakat buna rağmen türkiye avrupa'da ülke puanları doğrultusunda 11. sıradadır. sadece 12 sene önce galatasaray'ın UEFA Avrupa Ligi kupası var, onun dışında futbolla ilgili avrupa'da hiç bir başarıya imza atamamış bir ülkeyiz.
3 yıl sonra gelen edit: ulan aslında tam kaldıracaktım bu yazımı ama arada doğru şeylere de değinmişim, kaldırmıyim. yanlış ve doğru arasında gidip geldim, bi 3 yıl daha geçsin o zaman kaldırırım.