devletin bile azınlıkları sklememesine göz yummak zorunda kalmaktır. dini veya etnik azınlıkları düşünmemek gerek sadece, buna toplumda hor görülen ve çoğunluktan olmayan her kesim dahil edilmeli...
bakın eşcinseller, anayasaya "kimse ırkından, dininden, cinsiyetinden, renginden, vs. dolayı aşağılanamaz" ibaresine ek olarak "cinsel kimliğinden ötürü aşağılanamaz" ibaresinin de konmasını istediler. gelen cevap neydi? "halk buna hazır değil."
yahu salak mısınız siz? halk neye hazır değil? "eşcinsel, transeksüel, biseksüel" kelimeleri bile geçmiyor. sadece kimse heteroseksüel, homoseksüel, vs. olduğu için aşağılanmasın, dışlanmasın, işinden atılmasın, vs. diyoruz. bunların hepsi oluyor. toplumsal baskıdan bahsetmiyorum bile. uyduruk kelimelerle* insanları aşağılamaya çalışmak meşru bir şey olarak kabul ediliyor, arka sokaklarda bu insanlar dövülüyor, hatta öldürülüyor ve "halk buna hazır değil".
sen önlemini almazsan, derneklerini "ahlaka aykırı" gibi komik gerekçelerle kapatırsan, o insanların hakkını savunmazsan devlet olarak, halk tabii ki bundan güç alacaktır. bak serdar ortaç denen canlı "kendine bir romeo bulsun" dediği için hande yener'e dava açıyor. veya özcan deniz kişisi, kendisine "biseksüel" dendiği için dava açıyor. açabiliyorlar. bu kelimelerin nesi hakarettir? bir devletin bunu kaale bile almaması gerekiyor.
zordur, kolaydır, kötüdür, güzeldir, her bi' şeydir.
"ermeni" kelimesini ortaokula kadar duyduğumu hatırlamıyorum. aile içinde falan "haylar" dendiğini bilirdim. onların kim olduğunu da pek çözememiştim. daha sonra "hay"ın ermenice'de "ermeni" anlamına geldiğini ve onların aslında "biz" olduğunu anladım.
bu ayrımı, toplumla aynı ama aynı zamanda farklı olmayı ilk kez 6. sınıfta anladım. evet bu kadar geç oldu. diğer "haylar" gibi hay okullarına gitmemiştim. o zamana dek bir şeyden haberim yoktu pek. annemler biraz biraz anlatmaya çalışsa da çocuk olduğum için haliyle pek bir şey anlamazdım. kendimi sınıf arkadaşlarımdan ayrı bulduğum tek zaman din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri olurdu. herkes derse girerken ben müdür yardımcısının odasında, pencerenin yanındaki masada tek başıma otururdum. sonra tekrar derse girerdim. bunun nedenini bilmiyordum ama nedense merak da etmemiştim hiç.
6. sınıfa geçtiğimde, bir olgunluk mu gelmişti bilemiyorum ama yine aynı şey tekrarlanınca bunun nedenini sordum babama. neden ben o derslere girmiyordum? ilk defa babam o zaman anlatmıştı bu durumu. 11-12 yaşlarında bir çocuk için anlaması güç bir şeydi. tüm o sınıf arkadaşlarımın annelerine "mama" dememesi, surp zadig'te yumurta boyayıp tokuşturmaması, yerevan erebuni'yi söylememesi, kiliseye gitmemeleri ilginç gelmişti.
sonra sonra, bu durumu kabullenmeye başladım. sanıyorum ilk kez 7. sınıfta "ermeni" kelimesini "onların" ağzından duydum. tarih dersinde... "arkamızdan vurdular, köylerimizi basıp çoluk çocuk, kadın erkek herkesi kestiler"... ilk sarsılmamı sanıyorum o zaman yaşadım. o kadar kötü bir psikolojiydi ki, türklerin ermeni soykırımı konusunda ne kadar kötü hissettiklerini, "türkler ermenileri katletti" dendiğinde ne kadar üzüldüklerini ve aynı zamanda öfkelendiklerini anlayabiliyorum bunun için. ama bir çocuk için bu çok daha zor bir şeydi.
yıllar geçti, öyle ya da böyle yaşadık. dedemler varlık vergisini, 6-7 eylül'ü gördü. gitmediler. ben kilisenin taşlanmasını, üsküdar'da bir papazın evinin kurşunlanmasını, hrant dink'in öldürülmesini, "ermeni" diye birbirine küfreden insanları gördüm. gitmiyorum. gidemem.
unutulmaması gereken, insanların ermenilerden bu kadar korkmalarını gerektirecek bir şeyin olmamasıdır. bir gün otobüste "mine koşan ermeniymiş" dedi bir genç diğer arkadaşına. o da "yok be değildir" dedi, diğeri "yok ermeni bir arkadaşım söyledi, onlar birbirini biliyorlar oğlum" dediğine şahit oldum. sanki ermeniler gizli bir tarikat... gelin görün canlar, derneklere gidin, gazetelere gidin, kiliselere gidin. kimse sizi kovacak değil...
bu kadar güvensizliğe gerek yok. yıllar önce ermeni okuluna giden çocukları takip eden sivil polisleri, yanlarına yaklaşıp "ben de ermeniyim" diyerek onlarla tanışmaları ve önce türkiye'de ermeni olmanın zor olduğunu söyleyip "biz ermeni okuluna gidemedik. siz ne yapıyorsunuz orada? tarih derslerinde ne anlatıyorlar?" şeklinde sorular sorduklarını da biliyoruz. veya yine ermeni okullarında müdür yardımcılarının ve tarih derslerine giren hocaların kesinlikle türk kökenli olma zorunluluğu olduğunu da hatırlatayım. yazılı bir kural olmamasına rağmen bu böyledir. bu güvensizliğin, devletin kendi insanından bu kadar ürkmesinin bir sebebi, haklı çıkarılacak bir yanı yok.
her şey anlayıştan geçiyor. hoşgörü değil. ortada hoş olmayan bir şey yok, hoşgörülecek bir şey de yok. yalnızca insanların biraz daha anlayışlı ve araştırmacı olması gerekiyor. o zaman bir problem kalmayacak.
aslında kısmen türkiyede herkes gibi olmaktır. keza derinlemesine düşününce kutupların bu kadar keskin ayrıldığı türkiyede hemen hemen herkes azınlıktır.
din açısından: museviler ve iseviler azınlık tamam. ama muhammediler arasında aleviler ve sunniler var. alevilere sorsak onlar da azınlık. gelelim sunnilere bunların arasında arap kökenliler var azınlık. şeriattçılar var azınlık ve laik sunniler var azınlık.
ırk açısından: çerkez azınlık, laz azınlık, arap azınlık, yahudi azınlık, ermeni azınlık,kürt azınlık, rum azınlık, bu kadar çok azınlık bir araya gelince aslında türk de azınlık. yine de kabul türkler çok sayıdalar ama ellerindeki avuçlarındaki azınlık, hakları azınlık.
çerçevelerin dışına çıkalım: okumuş adam azınlık, iyi gelirliler azınlık, aydınlar azınlık (ha bizdekilerden bazıları azınlık aydın olmanın yanında aymazlar da o ayrı)
gelelim siyasi görüşe: solcular kabul etmeselerde azınlık. sosyalistler solcuların alt kümesi halinde azınlık. sağcılar var tamam ama onlarda bir değil; türk islamcısı var azınlık direk türkçüsü var azınlık. vatanperverler azınlık.
sorsan universite mezunu azınlık. çalışan nüfüs azınlık
azınlık oğlu azınlık.
hep dertliyiz dertlerimiz çoğunluk çözümlerimiz azınlık. bir biz olamadık. herkes bi' kutupta azınlık.
yurtdisinda turk, turkiye' de kurt, kurtler arasinda alevi, aleviler arasinda...
tam bir azinlik olarak soyleyebilirim ki azinlik olmak sadece turkiye' de degil, tum ulus devletlerinde zordur. ulus devletlerinin farkliliga olan tahammulsuzlugu, zamaninda turkiye' de o kadar cok gorulmustur ki, bunu en son adalet bakani dogrulamistir " ermeniler olsaydi ulus devleti olabilir miydik?" diyerek.
turkiye' de ermenilerin, kurtlerin, alevilerin, escinsellerin ikinci sinif vatandas olmasinin sebebi budur. toplumumuz farkliliklara tahammul edemedigi gibi, kendilerinden olmayanlari asimile etme, asimile edemediklerini hor gorme yoluna gitmektedir.
oysa kimse dogustan sahip oldugu ozellikler yuzunden birbirinden ustun degildir. kimse turk dogdu diye, heteroseksuel dogdu diye belli bir zafer kazanmis degildir. baskalarini bu yuzden hor gorme hakkina, kazanmadigi bir sey icin kendini ustun gorme hakkina sahip degildir.
turkiye' deki azinliklar ne yapiyorlar peki?
kendilerini sirf anneleri babalari yuzunden, cinsel kimlikleri yuzunden, irklari yuzunden, benimsedikleri kultur yuzunden asagilayan insanlara en iyi cevabi demokratik yollarla veriyorlar.
alevileri gorduk gecenlerde meydanlarda. sira cinsel ayrimciliklara, haksizliklara, hakaretlere karsi protest bir tavir ortaya koymasi gereken - kapsamli bir tavirdan soz ediyorum- escinsellerde, sira ermeni tehciri icin bir ozuru hakeden ermenilerde...
azınlık da olsanız burası sizin memleketiniz dediğim durumdur.
eğer siz kendinizi azınlık olarak görüyorsanız, bu sizin bileceğiniz iştir. ama siz, ben bu ülkenin çocucuğum diyor ve bu ülkenin aleyhine birşeyler yapmıyorsanız, sizlere öpücükler gönderiyorum ve sizleri seviyorum.
bu ülkede azınlık olmanın sıkıntısı yok mudur vardır? bunu inkar edecek değilim. fakat bu ülkede vatandaş olmanının zaten herkese bir sıkıntısı var ki. yani sanki herkes çok mu mutlu bu ülkede?
küçük bir olay anlatacağım yalnız. biz askerde bolu da 60 kişiydik kısa dönem ve iki ermeni arkadaşımız vardı. birinin adı sevan dı, diğerini unuttum şimdi. ve bu arakdaşlar ermeni oldukları için başka birliklere kaydırılmışlardı ve ben o gün ağlamıştım sinirimden. zira sevan memleketine bağlı bir ermeni idi. veda ederken bana hiçbir şey söylemedi ama öyle bir baktı ki ''ne suçumuz var bizim '' diye, keşke bana iki tokat atıp gitse idi. hiç unutmadım ve her hatırladığımda o anı, her zaman bir hüzün kaplar içimi. yaşanmaması gereken şeyler bunlar ve son bulması dileğimdir.
azınlık olmak; azımsanmak değildir, aksine üzerindeki dikkatin çoğalmasıdır. ait olduğun alt kimliği küçük düşürmemek adına sürekli temkinli davranmaktır. askere giden erkek arkadaşlara nasıl gökten inmişçesine muamele ediliyorsa, bayanlara da mahallenin tavrı budur. azınlıklar üzerinde baskı vardır denemez ama sürekli bir merak vardır.