kimseye yaranamayan hep maşa olarak kullanılan polistir efendim.
özlerinde iyi insanlardır ancak hazımsız ve hırsız siyasetçilerin kurbanı olmaktadır.
bunlar göreve getirilirken daima liyakat gözönünde tutularak getirirler. bu şu demek işini daha iyi yapacak bir adam varken siz size daha bağlı birini göreve getiriyorsunuz, böylece kontrol etmesi ve beyin yıkanması kolay oluyor. sonra ne desen yapıyor.
ee emir komuta zinciri oluncada el mahkum yapıyor adam. halkta gelip polis çok rererörö. amk adam napsın emir kulu bunlar da.
he aralarında yavşak, psikopatları yok mu. elbette onlar da var ancak geneli mazlum ve gariptir, maşa gibi kullanılmaktadır, evinin geçimini düşünmektedir.
mebusların veletleri karşısında esas duruşta duran, verilen yakalama emirlerini yerine getirmeyen, halkın paralarını cukkalayan mebus çocuklarını evlerinden almaya gitmeye cesareti olmayan ama özgürlük isteyen masum halkın gözünü almayı bilen, sakat bırakan, öldüren kahramanlar.
çoğu eğitimsiz insanlardan oluşan örgüt. toplumsal olaylarda çok fazla yanlış yapıyorlar. üstlerine düşmeyen işlere burunlarını sokuyor iktidar yalakalığına soyunuyorlar. ama ne enteresandır ki şehit olduklarında o iktidar değil halk onlar için göz yaşı döküyor. yine yaranmaya çalıştıkları iktidar 15 yıldır özlük haklarını vermek yerine ikinci şark görev bölgesi diye sürekli uygulama getiriyor. yine aynı iktidar ekstra görev veriyor verdiği görevde de üvey evlat muamelesi yapıyor. buna rağmen kafası pek çalışmayanlarla dolu olduğu için artık sevilmeyen bir grup olmuşlardır.
bazı konularda yine de haklarını teslim etmek gerekir. kendi sayfalarından:
hallerine guleyim mi aglayayim mi bilemedim.
gecen gece apartmanda silahli insanlar bagirarak dolaniyor diye ihbarda bulundum.
15 dakika boyunca mahallede dolandilar ve sonunda aradilar 'ihbarda bulundugunuz adresi bulamiyoruz' diye.
isiklari acip kapatarak,kendimi hem ifsa ettim hem isaret verdim ve tesrif ettiler.
dünya polislerinin yeteneklerinin sınandığı bir yarışma yapılacakmış bi tarihte. polislerden 3 gün içinde bir fil bulup getirmeleri istenmiş. ingiliz polislerin fili bulmaları yaklaşık yarım gün sürmüş. fransızlar ingilizlere göre daha başarısız olsalar da gün sonunda fili bulmayı başarmışlar. mozambik polisi tanıdık coğrafyadan da destek alarak 6 saatte bulmuş bir fil. son ekip de türkiye'den. yarışma jurisi türk ekibin dönmesini tam 3 gün beklemiş. artık ümitlerin tükendiği anda belirmiş türk ekibi, pusulası kaymış bir zürafa ile birlikte. yarışma jürisinden bir görevli türk ekibin liderine yarışmada amacın zürafa değil fil yakalamak olduğunu, kısaca başarısız olduklarını sölemiş. türk ekibin lideri gülümsemiş, zürafanın fil olduğunu kabul ettiği imzalı ifadesini göstermiş önce. sonra sakince zürafaya dönmüş;
-nesin lan sen, diye sormuş zürafaya.
+abi allah belamı versin filim, demiş zürafa ve ağlamaya başlamış.
yanlış adamı gözaltına almak, dayak, işkence, polis terörü alışkın olduğumuz şeyler artık. vukuatımız çok. polis kadar bizler de suçluyuz bu durumun bu hale gelmesinde. özellikle darbe dönemi sağolsun gözaltında kaybolan insanlar, evlerine yarım dönmüş çocuklar öyle olağanlaşmış, öyle kanıksamışız ki insanın aklı almıyor. benim başıma gözaltılık, tutuklamalık bi şey gelmedi ama polisle ilgili bi kaç ufak tefek meselem var;
şimdiye kadar polisle karakolla işim olmadı demiştim fakat öyle bir polis teşkilatımız var ki bi şekilde bulaşıyor sana. dünyada kaç ülkede insan polis görünce tedirgin olur bilmiyorum. gerçi bizim memleket başlı başına garip memleket zaten. gece arkadaşlarımla eğlendim, otobüsten indim eve doğru yürüyorum. yanımda bi ekip otosu durdu. böyle hani kızları arabayla takip eden hayvanlar olur ya, onlar gibi takip ediyor araç beni. insan tedirgin oluyor. ön koltukta oturan polis memuru seslendi de gerilim bitti hiç değilse;
-kardeeeş, çok dertli görünüyorsun kardeeş.
+anlamadım memur bey?
-dertli dertli yürüyorsun, karadeniz'de gemilerin mi battı?
+yo, dertli değilim. eve yürüyorum.
-iyi ver bi kimliğini de bi bakalım madem.
sonra dün akşam pasaport kontrolündeyim. kollarımı pasaport kontrol bankosuna koydum. kabahatim buymuş;
-ellerini çek ordan, dedi polis. mıyır mıyır ağzının içinden de konuştuğundan ne dediğini bile tam anlayamadan çektim elimi.
-o bankoyu da ne güzel yapıyorlar öyle, tam el koymalık di mi?
+anlamadım memur bey.
-öyle açık bırakmışlar bankoyu her gelen kolunu dayıyor.
+memur bey sayısız pasaport kontrolünden geçtim, buna laf eden ilk memur sizsiniz. böyle bir yasak olduğunu bile bilmiyordum. -bu arada yasak meselesini de araştıracağım-
-ben oraya koyduğun elini tehdit olarak algılıyorum.
+anlayamadım?
-ya beni vurursan?
+neyle vurucam sizi? bu kadar kontrolden geçip sizi vurmam, vurabilmem aklınıza yatıyor mu? hadi geçtim onu, diyelim ki vuracağım sizi. bu kadar kamera önünde neden yapayım?
-ya ben bankonun müsait olmasından kollarınıkoyan çok insan olduğunu diyorum. neden tepki gösteriyon? -aynen böyle-
+tepki göstermiyorum. pasaport kontrolünden geçmeye çalışıyorum.
-ben sana bi şey demedim ki, koyma kollarını oraya dedim.
+memur bey, pasaportta mı bir problem var?
-yok da ben kollarını koyma diye dedim. sen tepki gösterdin.
bu 2 mesele de lafı edilecek meseleler değiller aslında ama bence bizim polisin en büyük problemini ortaya koyuyorlar. bizim polislerin vatandaşa saygısı yok. ben daha bana siz diye hitap eden polise denk gelmedim ki bakkala, manava bile siz diye hitap ederim ben. ama maşallah bizim polis memurlarının hepsi asker arkadaşım, öyle bir enseye şaplak göte parmak samimiyetinde konuşuyorlar.
polis sayısıyla ilgili çok eleştiri var malumunuz. aslında bizim problemimiz polis sayısı değil bence. yanılmıyorsam 250 bin üzerinde memur var emniyet teşkilatında. yaklaşık 350-400 kişiye 1 polis düşüyor bizde ki bu oran ispanya, almanya, italya gibi ülkelerin altında. rusya'da 1.1 milyon polis var. avrupa birliği uyum yasaları uyarınca bu oran 250 kişiye 1 polis gibi bir orana getirilmeye çalışılıyor. dünya ortalaması 300 kişiye 1 polis. bizim problem başka. nicelik değil nitelik. 22 yaşında çocuğun beline veriyorsun silahı, eline veriyorsun demir copu, geçiriyorsun sırtına üniformayı, adam da takıyor aviator gözlükleri, kendini robocop sanıyor. manitaya poz atıcam diye sokakta gariban dövüyor, babası yaşında adamlarla saygısızca konuşuyor, senin verdiğin vergiyle aldığı maaşıyla sana efelik yapıyor. zaten bizde kimse şikayetle uğraşmıyor, seyrek şikayetleri de teşkilatımız hasıraltı ediyor, adam dokunulmaz oluyor. tebrik ederim, başa çıkamazsın bu adamla artık.
bu insanların bu hale gelmesinde 2 etken var; ilki eğitim malumunuz. vasat öğrencileri kötü bir eğitimle polis yapıyoruz. konuşmaktan aciz insanlar bir şekilde polis oluyorlar, nasıl anlayamıyorum. ikincisi ve en önemlisi de benim gibi sessiz kalan vatandaşlar galiba.
Türkiye şartlarında ele alınacak olursa, tek taraflı düşünüldüğünde çok karamsar tablolar çizilecek; ancak empati yapıldığında ya da en azından birkaç tanesine mesleği hakkında 'meraklı' sorular sorulduğunda, ülkenin gerçekleri hakkında çok çarpıcı tespitler yapılması mümkün olan meslek grubudur.
eğitim almamış herhangi birinin, eğitim almış herhangi birinden farkı neyse, eğitim almamış bir polisin, eğitim almış polisten farkı da odur. aslında polis 'herhangi biri'dir. ne gökten inmiş, ne de ithal edilmiştir. niceliksel olarak bire bir eşitlenmese de, niteliksel olarak polis, toplumun ta kendisidir. değilse de aynasıdır. o yüzden aynasız olan polis değil, toplumdur. o zaman, geçelim aynanın karşısına ve soralım aynaya, kazın ayağı nasılmış:
önerme: polis eğitimsizdir.
doğru! çünkü toplum eğitimsizdir. toplumumuzda;
-dışardan bitirme, kredili sistem ve benim dönemimde olmadığı için anlamadığım bir yığın yöntemle en azından lise bitirmenin, eğitimli olmanın ön koşulu sayıldığından,
-'kişi başına düşen kitap' istatistiği, 'kitap başına düşen kişi' olarak ifade edildiğinden,
-kısacası, eğitim kavramının içini, fiilen daha çok öğretim kavramının içeriğiyle doldurmuş olmamızdan bunun aksini iddia etmek mümkün değildir.
önerme: polis rüşvet alır.
doğru! çünkü toplum rüşvet verir. dostlarımız, polis hakkında açılan başlıkların altına, "3-5 milyon atıp paçayı kurtardım" türevi entry'leri, tepki görmeden ne kadar rahat yazıyorlarsa, polis de o kadar rahat rüşvet alır. kuralsızlığın bir tarafı olmak, "polis olsaydım ben de rüşvet alırdım" demekten farklı değildir. bu şikayetin çıkış noktası, maddi değer kaybeden taraf olmaktan duyulan rahatsızlık olsa gerek. şunun teminatını veririm ki: siz rüşvet vermeseniz, ima ile ya da zorla almaya yeltenen polisimsilere ne pahasına olursa olsun direnseniz; polisi kötülemek için harcayacağınız enerjiyi de, gerekli makamlara başvurup, o polisi gerekirse mesleğinden etmek için harcasanız, o zaman rüşvet hakkında pek az şey konuşuyor oluruz.
önerme: evime hırsız girdi, polis uyuyor./suç mağduru oldum, polis ilgilenmiyor.
doğru! çünkü, hırsızlık suçunu işleyenlerin de toplumun bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı ederek, başka toplumlara uyum sürecine (bkz: ab uyum yasalari), kendi toplumundan önce hızla sokulmaya çalışılan bir meslek grubundan bu konuda harikalar yaratmasını bekleriz. bir yandan polisin görev ve yetkileri yine toplumun çoğunluğunu temsil edenlerce kısıtlanır; bir yandan da, ülkedeki muazzam iş gücü değerlendirilmez, insanın işi gücü olmadan, havadan besleneceği ve giyineceği sanılır. siz, bir doktorun semt pazarına kapkaç yapmak için çıktığını hiç gördünüz mü? ya da daha dar geliriyle, evinize bir kasabın hırsızlık yapmaya girdiğini? önce, insanları suça itecek nedenleri ortadan kaldırmak gerekir. sonra da, vatandaş olarak üzerimize düşen görevleri bilmek... nerdeyse tüm emniyet içerikli dökümanlardan okuyabileceğimiz uyarılara dikkat etmeyiz, evimize hırsız girince faturayı kesecek yer ararız. mesela, pencerenizi ardına kadar ayırıp yatmayın. allah korusun, hırsızlıktan yakalananların polisten önce savcılıktan çıktığı bu devirde, dükkanı kapatıp evine dönen kasap bile niyeti bozabilir. polisi aradığınızda da, kapısı kilitlenmeyen arabadan teyp çalan doktorun peşinde olabilirler, haberiniz olsun... latife bir yana, polisin kusurunu inkar etmek aymazlık; tüm suçların faturasını polise kesmek de insafsızlıktır.
önerme: polis trafikte ihlal yapar, hiç kural tanımaz.
doğru! çünkü bizim ülkemizde trafik kuralı yoktur. trafik kültürünü ilk olarak çarpışan otolarla kazanan bir toplumun bireyi olmakla, trafikteki saygınlığını kullandığı aracın büyüklüğünün belirlediği, 'kimin eli kimin cebinde' sistemi birleşince ortaya doğal bir kuralsızlık çıkar. polis de kural ihlali yaparken bu moddadır. polisin kural ihlalini destekleyen fazladan sadece bir nedeni vardır: sahiplik duygusu. hulasa, trafik magandasının üniformalısı, sivili, sürücüsü, yayası olmaz. kural kuraldır; maganda da maganda.
akla gelen başka önermeler de var tabii ama işin özü bunları ezberlemek değil, olaya her açıdan bakabilmek, özeleştiri yapabilmektir. emin olunması gereken bir şey vardır: herkes iyi olursa polis de iyi olur. son önerme: "polis daha iyi olmak zorundadır." doğru! bu şartlar oluşursa zaten polis daha iyi olacaktır. çünkü:
-arkadaşlarıyla arabada içtiği birkaç bira yüzünden kaza yapan 19 yaşındaki gencin cesedini kaldırır. ailesine haber verir, çocuğun başında dövünen ailenin, 19 yıllık umutlarını ne için kaybettiğini kendi gözleriyle görür.
-gariban bir ailenin yeni doğan bebeğinin yastığına takılan 3 tane çeyrek altın çalınır. olayın araştırıldığı günlerde, bir başka hırsızlık daha olur. bir hakimin evinden birkaç eşyası çalınmıştır. hakimin evine girilmesiyle, o yerleşim biriminde ne kadar kravatlı büyükbaş varsa, hakimin evine giren hırsızın bulunması için girişimde bulunur. kenar mahalledeki fakir ailenin durumu unutulur. çalıntı eşyanın bile hiyerarşisi olduğunu kendi gözüyle görür.
-trafik uygulama noktasında durdurduğu araçlara sırasıyla ceza yazacaktır. kural ihlali yapanlar, ehliyet ruhsat vermeden önce bilmem nerenin belediye başkanı, bilmem nerenin genel müdürü, bilmem nerenin komutanı olduğunu söyler. ceza yemekten kurtulmaya çalışmalarının rezilliği bir yana, kural ihlali yapanların konumlarının rezilliğini kendi gözleriyle görür.
işte, polisin kafasındaki, adalet,sevgi ve idealizm gibi kavramlar, sık sık yaşadığı bu olaylarla oluşur. toplum iyi olursa, o zaten daha iyi olmak için yeterli nedene sahiptir. yeter ki, bu keşmekeşin içinde eriyip gitmesin...