tarih tekerrürden ibarettir derler ama tarih öğretmezler! okul hayatın boyunca basma kalıp şeyleri ezberler durursun...
Samsun'a çıktı, kongreleri topladı, meclisi açtı, düşmanı denize döktü... Bu kadar! evet bu kadarı yeterli görülüyor tarih eğitiminiz için okullarda... Apartman kapıcılığı ya da berber çıraklığı yapmak için daha fazla bilgiye de gerek yoktur değil mi?
tövbe, lisede falan, azıcık daha ayrıntısına girersiniz ders kaynamazsa... Amasya genelgesi, Kütahya-Eskişehir çarpışmaları falan. Hocanız anlatırsa.
Üniversitede bile, en "kofti" ders sayılan Devrim Tarihi'nde, savaş pek anlatılmaz. Daha çok iskilipli'nin nasıl zevkle asıldığı ve Orman Çiftliği'nin ne büyük bir öngörüyle kurulduğu gibi önemli konulara eğilirler! (Keşke eğilseler...)
Türk-Yunan savaşının ayrıntılarını merak etmezsiniz, öğrenmenize gerek görülmemiştir. (Hele Çerkes Ethem falan... Aman ha! Çocuklara ders öğretelim derken kafalarında soru işaretleri uyandırmayalım!)
Bu savaşın bir de "karşı cephesi" vardır.
O bizim hiç mi hiç umurumuzda olmamıştır.
Kahpe Yunan durduk yerde, hiçbir ilgisi olmadığı halde izmir'i almak istemiş (şu anda bizim Napoli'yi ya da Marsilya'yı ele geçirmek istememiz gibi bir şey), dersini de görmüştür.
Bizim yakın tarih doğru dürüst öğretilmiyor ki karşı tarafın yakın tarihi, özetle bile olsa öğretilsin!
Örneğin, Yunanistan'da 1920 seçimleriyle gerçekleşen iktidar değişikliğinin, savaşın gidişatı üzerindeki son derece önemli etkilerini Türk tarihçileri bile yeni öğreniyorlar...
Subay kadrosunun bu iktidar değişimi üzerine nasıl allak bullak edildiğini, genç ve yetenekli Venizelosçu subayların yürütülüp yerlerine beş para etmez kralcı heriflerin atandığını falan...
Türk vatandaşı daha Nurettin Paşa'yı tanımıyor ki General Viktor Dousmanis'i tanıyacak...
Peki, sıradan bir neferin, Sakarya muharebesinde bir Yunan çocuğunun anıları ilginizi çeker mi mesela? (Pantolon uyduramadıysak "human interest" yapalım.)
Anadolu'da yenildiği için 1922 yılının kasım ayında kurşuna dizilen Başbakan Ghounaris'in sıkıyönetim mahkemesi duruşmaları sırasında hasta olduğunu, tifoya yakalandığını ben tarihçilerden değil, başkalarından öğrenmiştim... Ayağa kalkacak hali yokmuş da, hapisanenin avlusunda bir su birikintisinin yanına diz çöktürmüşler, otururken vurmuşlar.
Yunan komünistlerinin Türk işçisi ve köylüsüyle dövüşmeyi reddettiklerini, siperlere kızıl bayrak çektiklerini duymuş muydunuz peki?
Biz mi yendik, onlar mı yenildiler?
Böyle şeyler ilginizi çekiyorsa, size üç kitap önereceğim. Biri, Michael Llevellyn- Smyth'in "Yunanistan'ın Anadolu Macerası ve Sonrası" isimli eseri. Sahaflarda bulunabilir. Yakın zamana kadar, konuyla ilgili tek eserdi.
ikincisi çok daha kolay bulunabilir; Nilüfer Erdem'in "Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı" isimli ve önemli, çok önemli, bol ayrıntılı eseri...
Bunu, Profesör Bilge Umar'ın "Yunanlılar'ın ve Anadolu Rumları'nın Anlatımıyla izmir Savaşı" kitabıyla birlikte okuyacaksınız. (Aynı profesörün "izmir'de Yunanlılar'ın Son Günleri" isimli temel eserini de okuyun.)
Okumayacaksınız tabii canım, boş konuşuyorum. ee ne olur? Beşiktaş yener mi bugün porto yu?
diğer yönden, öğretmenlerdeki bilinç. pek çok öğretmeni ayrı tutuyorum. "ben paramı alırım giderim"ciler vardır ya hani? işte onlar öğrencinin gerçekten iyiliğini isteyenlerdir. bir şeyler için çabalayanlardır.
ama bir de diğer öğretmenler vardır, mesela işlemediği ders için yoklama defterine işlemiş gibi imza atanlar... bunun evrakta sahtecilikten ve kuralı tağyirden hiçbir farkı yoktur.
öğretmenler kutsaldır. bu yüzden onların, bir nesli yetiştirdiklerini unutmamaları gerekir. ha sürekli değişen sistemin içinde öğretmenlere laf etmek haksızlıktır. bunu yakıştıramam kendime.
sistem değişikliği de yine öğrenciyi hayli yıpratan ciddi bir etkendir. bir yılda 3 kez 4 kez değişen sistemde sınava giren öğencilerden başarı bekleyemeyiz. iyi bir girişim için değiştirilmesi elbette çok normal fakat bunun mantık ve çağdaş bir sistem doğrultusunda yapılabilmesi gerekir.
bir de naçizane fikrimi belirteyim, beden eğitimi, müzik, resim öğretmeni olup da hocalarımızın "çocuklar ben hak yemek istemem, boşa para almak istemem o yüzden dersimizi işliyoruz" şeklinde vicdan yapmalarına gerek yok. tamam seni de anlıyoruz fakat hocam bi sal ya.
öğrenci boşken mutlu.