öyle birşey varmı ki ya olmayan şey için başlık açılmış.Gerçek olan şu ki derhal bir sistem oluşturup dikkatlice takip edilmeli.Çünkü bu sistem değişikliğinin olumlu sonuçları 20 sene sonra alırız.
Her gelenin değiştirdiği, gelenlerin bile kendi içinde defalarca değiştirdiği sistem.
Baştan ele almak gerekirse, el kadar bebeler yüzlerce soru çözmeye mahkum bırakılıyor. El kadar dediğim 2-3-4’e gidenler, yani gerçekten el kadarlar.
O yaştaki çocukların gözünde ödev yalnızca bir külfet olarak görünüyor. Çocuklar okulda oyun oynayamıyorlar, artık dışarıda oynama olayı da pek kalmadığı için çocuklukları ne yazık ki tv tabletten ibaret olmaya başlıyor.
Liselere geçişi arapsaçına çevirdiler.
geçenlerde oturuyorduk, birimiz lgs birimiz oks birimiz sbs ile girmiş liseye, büyük küçükten sadece 4 yaş büyük. Binlerce birinci binlerce ikinci çıktı teoglarda. Her yere (her yer derken gerçekten her yer) anadolu ve fen liseleri açıldı, meslek liseleri büyük ölçüde itibarsızlaştırıldı ve insanların gözünde tabiri caizse bir baltaya sap olamayanların gittiği bir yer haline geldi.
Herkes ama herkes üniversite okumalıymış gibi bir hava oluşturuldu. Üniversite okuyanların hatırı sayılır bir kısmı, okudukları bölümün türkiye şartlarında ne yazık ki bir işe yaramadığını yine ne yazık ki mezuniyet sonrası öğrendiler ve bu esnada bir zanaat edinmek için en değerli zamanlarını da üniversitede harcadılar.
Oy kaygısı güderek Var olan üniversiteleri ıslah etmek yerine her yere ama her yere üniversite açtılar, ilçelere yüksekokullar açtılar ve üniversite okumayı -insanları tembelliğe iterek- kolaylaştırdılar. Önceden büyük fedakarlıklar gerektiren üniversite eğitimi pürgerizekalı insanları dahi üniversite okumaya yöneltti. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, pürgerizekalıdan kastım ders yönünden, derse harcanılan zamanın çok daha küçük kısmını zanaat edinmeye harcadığı takdirde hem kendine hem millete daha faydalı olacak insanlardan bahsediyorum.
işin en önemli kısmı, öğretmenler. Pilotlar 6 ayda bir teste sokuluyor, uçuş yetkinliğini koruyor mu diye ancak cidden okulu bitirmiş olmak haricinde öğretmenlik vasfını en ufak bir şekilde taşımayan insanların eline bu vatanın çocukları emanet ediliyor. Bir kısmını aynelyakin gördüğüm için rahat konuşuyorum. ilkokul/anaokulu öğretmeni ama içinde çocuk sevgisi yok. Bir öğretmen, öğrencilerini yaz tatili sonrasında bile gördüğünde içi kıpır kıpır olmuyorsa kusura bakılmasın o öğretmen o öğrencilere hiçbir şey katamaz. bir öğretmen gelip selam verdiğinde o selamı almayan öğretmen, eğitime en ufak bir katkıda bulunamaz. Pilotlara insanlar emanet ediliyor ancak öğretmenlere geleceğimiz emanet ediliyor, sadece diplomaya değil, bunlara da bakılmalı.
Önerilerim neler derseniz,
-en başta yapılması gereken hamle şu, yetkililer çıkıp ‘bundan dört yıl sonra öğretmen olanların maaşı %100 zamlı olacak.’ demeli. Bakın o zaman zehir gibi çocuklar nasıl öğretmenliğe yönelecekler. Zeki ve çalışkan öğretmen zekş ve çalışkan öğrenci yetiştirir.
-belki marjinal gelecek ancak müdürler öğretmenler arasından değil profesyonel yöneticiler arasından seçilmeli. Zira ne yazık ki istisnalar haricinde günümüz öğretmenleri sistemin kötülüğünün de etkisiyle dar bakmaya başlıyor ve makamlarını aşırı biçimde kendi menfaatlerine göre kullanıyor. Ben öğretmenlere yalakalık yapmak için diğer öğretmenlerinin hakkını alenen yiyen müdürler bile gördüm.
-mesleki eğitim çekicileştirilmeli ve gerçekten herkes ama herkes üniversiteye yönlendirilmemeli. Mesela bunun için 7-8.Sınıflardan itibaren yazları 2 hafta bile olsa öğrenciler zanaat kurslarına vesaire yönledirilmeli ve hatta zorunlu tutulmalı. Alt düzey bir memur olacağına üst düzey bir zanaatkar olabilecek öğrenciler kendilerindeki cevheri keşfedebilmeli.
-eğitim sistemi iktidarlar/partiler üstü olmalı ve ayaküstü değiştirilememeli.
-öğretmenler en azından yılda bir kontrol edilmeli. Klasik müfettiş kontrolü değil, zira gelip birkaç evraka bakıp çekip gidiyorlar, hiçbir şey umurlarında değil. istisnai durumlar haricinde Bir öğrenci 4.sınıfa gelmişse ve adını soyadını yazamıyorsa o öğretmende kesinlikle bir sıkıntı vardır diye düşünüyorum.
Özetle, iyi eğitim sistemi iyi öğretmen iyi öğrenci.
Vasat(!) kimin hangi bölümde yeteneği olduğunu gözetmeksizin her konuda başarılı olması bekleniyor. Üstüne üstlük öğretmenlerin yetersizliği bu kadar barizken. Öğrenci dikkati toplayabilmek sıfır. Sadece maaşı ve tatilleri için o okulda barınıyorlar dersler daima boş. Sokakta onca işini mükemmel yapabilecek öğretmen adayları duruyorken. Sürekli bir şeyler zoraki yapılıyor. Beden eğitimi dersi müfredatta var iken bu dersin hocaları çay içerken öğrenciler arka bahçede sigara içiyor, geziyorlar bahçede kaçabilen kaçıyor. Çünkü eğitimcinin bile umursamadığı bir dersi eğitimi alan kişi neden önemsesin? Din hocaları öğrencilere islamdan ya da diğer dinleri - bence tüm detayıyla- anlatmak için orada bulunurken her ders bir dua ezberletmeyle geçiriliyor dersler sorulan sorulara cevap bile veremiyorlar. Çünkü adam atmış kapağı devlete alanında neden bir şeyler okuyup kendine bir şeyler katsın ki?
Ps: benim zamanımda böyleydi, sanıyorum ki hala böyle.. umarım değildir.
kendi vatandaşları tarafından istenmeyen sistemdir.
sorsak herkes oo eğitim önemli oo şöle böle atar tutar falan geldiğimiz noktada; tanıdık, bilgiden değerli bu topraklarda. bu durumu daha tetikleyen bir zihniyeti yönetime hala daha seçiyorsa vatandaş, bu durumu destekliyor demektir. okumuş müdür değil, akraba müdür lazım bize.
Makina mühendisinin freze aletini bilememesi çok mu sorun..? Üniversitede doçent ünvanına sahip hoca kendi alanı olan tarih konusunu bilmiyor. Üniversite hocaları bir şey bilmiyor ki öğrenci nasıl bilsin..? Siz tüm üniversite hocalarının hepsini çok ama çok üstün, değerli bilgilere sahip kişi olarak mı görüyorsunuz..?
her seviyesinde durumun içler acısı olduğuna kanaat getirdim...
aslında her yıl yaz aylarında bu fikrimden emin olduğumu anlıyorum zira 3-4 stajyer mühendis adayının yolu bizim işletmeye düşer, bende gözlemlerim tabi kendilerini.
hiç unutmuyorum geçen sene 3 üniversite öğrencisi tanıdım, staj yapacak dıngıllar, daha ilk gün ha, gelin gezdireyim size üretimi dedim.
bir an durduk gezerken ve içlerinden en dıngılı, freze'yi gösterip "abi bu makine ne? ne işe yarıyor?" diye sordu... (dikkat çekmek isterim son sınıf makine mühendisliği öğrencisi bunlar, mezun olacaklar ve üretip bilim yapacaklar güya)
daha ilk günden sikmeyeyim şimdi sülaleni soğukkanlılığı ile cevap verdim; "freze".
bunun üzerine dangalak cebinden, kendisinden daha akıllı olan telefonunu çıkardı ve aynen şöyle dedi; "abi şu makinenin yanında bi fotomu çeker misin?"
devamını anlatmayacağım çünkü kendilerine hiç hoş şeyler yaşatmadım... yoo beyin ölümü gerçekleşmiş şuursuz embesillere iki tokat aşk etmem ama gereken cevabı veririm!
aslında bu zibideler ne kadar şuçlu, içinde bulundukları laçkalaşmış eğitim sistemi içerisinde diye sık sık düşünürüm...
bize okulda "Birinci Dünya Savaşı'nda müttefikimiz olan Almanya yenilince bizim de yenik sayıldığımız" öğretilmişti. Ders kitabının yakın tarih kısmı son sınıfın son haftalarına denk geldiği için çoğunlukla kısa geçilir, laf bir an önce "Atatürk devrimlerine" getirilmeye bakılırdı.
Kuşbazlık edip kendimizi roman okumaya vermeseydik, ne iki Kanal Seferi'nden haberimiz olacaktı, ne Galiçya cephesinden, ne Allenby saldırısından, ne de Kafkasya serüvenimizden...
Varsa yoksa, birçok sersemin bugün bile "kurtuluş savaşımızın bir parçası" sandığı Çanakkale...
Osmanlı imparatorluğu, padişahlar kendilerini "zevk ve safaya" verdikleri için batmıştı. Oysa cumhuriyet yöneticileri asla zevk ve safa nedir bilmezlerdi!
Ha, bir de, "alacak yer kalmamıştı" da ondan!
Bizim Bursa'dan başlayıp Edirne'yi, istanbul'u, Belgrad'ı, Budapeşte'yi almamız, Viyana kapılarına dayanmamız çok doğaldı.
Fakat Yunanistan'ın, Sırbistan'ın, Bulgaristan'ın, hatta Arnavutluk'un, hele hele Arabistan'ın bize karşı ayaklanması kurtuluş savaşı falan değil, düpedüz "isyandı" ... Nankör herifler...
Çünkü tarihte ilk kurtuluş savaşını biz vermiştik, bu şerefi kimseye bırakmazdık!
Üstelik o savaşta da "yedi düveli" yenmiştik ha... iki düvel kalmıştı bize bulaşmayan...
işimize geldiği zaman zalim oluyorduk, işimize gelmediği zaman mazlum.
Üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğun çocuklarıydık ama o imparatorluk aynı zamanda geri, çağdışı, aşağılık, berbat bir yerdi... nedense bundan hiç bahsetmezlerdi!
Eski yazı da "kargacık burgacıktı" tabii...
Herhangi bir üniversitenin herhangi bir tarih bölümünde bunu söylese hocadan dayak yiyecek herif, başımıza ders kitabı yazarı olarak konulmuş, sallıyordu: "Osmanlı'da toprak onu işleyeninmiş, herkes toprağını özgürce eker ve biçermiş"... (at yalanını sikeyim)
Bizden sonra da "milli tarih, milli coğrafya" gibi birtakım zırvalar okutuldu çocuklara. "Akkoyunlu devletinin" vezirinin kayınçosunu tanıyorlar, Avrupa'da feodaliteden merkantilizme nasıl geçildiğini bilmiyorlardı.
Zaten, "batı" dediğin, "França eyaletinin kralı Françesko'ydu" alt tarafı!
ya o değil de, bir makine mühendisi adayı nasıl bilmez freze'yi hala aklım almıyor...
-Devlet elini çeker çekmez yükselişe geçecek olan eğitim sistemidir.
-Bu yıl meb 93 milyar tl bütçe aldı. Bu paralar vergilerle oluşuyor.
-eğitimde başarı ortalamamız çok gerilerde. Uluslararası bilim ödülü alan üç beş öğrenci var onlar da özel okullarda eğitim görenler.devlet okulları var olan başarı ortalamasını daha da aşağı çekiyor.
Şimdi herkes şu soruya cevap arasın ; bizlerden alınan vergilerle milyarlarca lira bütce ayrilan bir kurum olan meb in bunca başarısızlığa rağmen hala varligini sürdürmesi hak mıdır ?
yeni başlayacak olan kardeşlerime tavsiye; limon satın daha iyi bir kariyer yaparsınız zaman içinde. ne bileyim iyi çalışırsanız sonunda pazarı komple satın alırsınız. bu sisteme bulaşmayın içinde kaybolup gidersiniz. yazık olur ömrünüze. ama ben kimimki girin ve görün ebenizin..