türk edebiyatının en güzel şiirleri

entry64 galeri0
    14.
  1. asıl büyük sarhoş benim
    uzaktaki
    ben ki tek damla şarap içmedim
    ekmeğin beyaz zeytinin siyah
    olduğunu biliyorum
    asıl büyük sarhoş benim
    uzaktaki
    benim kusturucu sarhoşluğum
    yoksulluğum

    yüzüme bakmasan da
    yağmura düşürsen de gözlerini
    gözlerime bakmasan da ne kadar
    o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
    uykularımda nefesinin sıcaklığı
    o kadar
    hangi akşam kapımı çalan sen değilsin
    sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi
    gözbebeklerimde duran
    umutsuzlandığım her akşam
    senin rüzgârın almıyor mu
    uğultulu yorgunluğumu
    yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman
    ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin
    iyimserliğin

    ben bu tezgâhı kurdumsa senin için kurdum
    senin için dokuduğum basma ve pazen
    denizin yeşilinden süzdüğüm balık
    göğün mavisinden çaldığım kuş
    senin için
    felsefe okudumsa
    iktisat okudumsa gece yarıları
    boğazım kurumuş içim bir kalabalık
    sıcacık mısralar okudumsa yunus' dan
    senin için okudum
    geceyarıları

    sen beyaz bir kadınsın
    uzaktaki
    GÖZLERiN AKLIMDAN ÇIKMIYOR
    sen beyaz bir kadınsın
    karanlıkları dinleyen
    uzaktaki
    sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda
    yorgun başını
    üşümüş yastığına koyuyor musun
    uyuyor musun? *
    1 ...
  2. 13.
  3. okudugumuzda Turk olmakla gurur duydugumuz ve yazarlarimiza hayran oldugumuz, ezbere bilinen siirle.
    ornek: Sakarya, Canakkale Sehitlerine
    0 ...
  4. 12.
  5. edebiyatımızda bulunan şiirlerimizin en güzel olanlarıdır.

    Masa da masaymış ha

    Adam yaşama sevinci içinde
    Masaya anahtarlarını koydu
    Bakır kâseye çiçekleri koydu
    Sütünü yumurtasını koydu
    Pencereden gelen ışığı koydu
    Bisiklet sesini çıkrık sesini
    Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    Adam masaya
    Aklında olup bitenleri koydu
    Ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    Adam masaya onları da koydu
    Üç kere üç dokuz ederdi
    Adam koydu masaya dokuzu
    Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    Uzandı masaya sonsuzu koydu
    Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    Masaya biranın dökülüşünü koydu
    Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    Tokluğunu açlığını koydu

    Masa da masaymış ha
    Bana mısın demedi bu kadar yüke
    Bir iki sallandı durdu
    Adam ha babam koyuyordu.

    Edip Cansever
    1 ...
  6. 11.
  7. Ne yazık ki aldığımız ilk ve orta eğitim süresince niteliklerini algılamamız mümkün kılınmayan sınavda paragraf sorularına meze olmuş şiirlerdir.
    bu sebeple herkes şair ortada ürün yok günlük konuşmalarını bir avuç kelimeyle yapan milletin kısır döngüsü.

    istisnalar haricen kullanılır.
    3 ...
  8. 10.
  9. Bir Gün Anlarsın

    Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah
    olmayı bilmez.
    Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
    Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
    Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
    Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
    Onun unutamadığın hayali,
    Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine
    dolar içine.
    Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş
    olduğunu.
    Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
    Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek
    için,
    Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
    Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
    Duyarsın,
    Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
    Niçin yaratıldığını.
    Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
    Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
    Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
    Dolar gözlerin, için burkulur.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
    Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
    O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
    Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
    Uzanır, gökyüzüne ellerin.
    Ama çaresiz,
    Ama yorgun,
    Ama bitkin.
    Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
    Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
    Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
    Beklemeyi, ümit etmeyi.
    Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
    Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
    Lanet edersin yaşadığına...
    Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
    O zaman bir çiçek büyür kabrimde,
    kendiliğinden.
    Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

    ÜMiT YAŞAR OĞUZCAN
    2 ...
  10. 9.
  11. BEKLENEN

    Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.
    Geçti istemem gelmeni,
    Yokluğunda buldum seni;
    Bırak vehmimde gölgeni,
    Gelme, artık neye yarar?

    Necip Fazıl KISAKÜREK
    3 ...
  12. 8.
  13. liseli vardı ya
    ah o liseli
    kısacık etekli
    koca memeli
    ........
    2 ...
  14. 7.
  15. yağmur kaçağı
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yoksa bir bir yıldızlar düşecek
    eğer şairsem beni tanırsan
    yağmurdan korktuğumu bilirsen
    gözlerim aklına gelirse
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    geceleri bir çarpıntı duyarsan
    telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
    sarayburnu'ndan geçiyorum
    akşamsa eylül'se ıslanmışsam
    beni görsen belki anlayamazsın
    içlenir gizli gizli ağlarsın
    eğer ben yalnızsam yanılmışsam
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    attila ilhan
    0 ...
  16. 6.
  17. Hikaye

    senin dudakların pembe
    ellerin beyaz,
    al tut ellerimi bebek
    tut biraz!

    benim doğduğum köylerde
    ceviz ağaçları yoktu,
    ben bu yüzden serinliğe hasretim
    okşa biraz!

    benim doğduğum köylerde
    buğday tarlaları yoktu,
    dağıt saçlarını bebek
    savur biraz!

    benim doğduğum köyleri
    akşamları eşkiyalar basardı.
    ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
    konuş biraz!

    benim doğduğum köylerde
    kuzey rüzgarları eserdi,
    ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
    öp biraz!

    cahit külebi
    3 ...
  18. 5.
  19. ilk aklıma gelen;

    Varsın her şey sonraya kalsın
    Sonraya, en sonraya
    Sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
    O kadar yakın kalplerimiz birbirine
    Ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik
    Kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik
    Kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık
    Kapıları açarken birbirimize ağladık.

    (Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
    Sahi ne kadar da çok severmişiz
    Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
    Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
    istersen bu gece burada kal, dedik
    Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
    Sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
    iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
    Ortada
    Her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)

    Köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını
    Ödemesi çok güç sigaralara
    Manav yarı anlamlı güldü biz geçerken
    Eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
    Hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan
    Hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı
    ilk defa merhaba dedi bir balıkçı
    Çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere
    Sigarası dudağında:merhaba!
    Ya peki biz ne dedik, ne dedik
    Yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
    Yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
    Su satılan dükkanlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı
    Ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
    Köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
    Su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
    Şöyle yazdı:
    Her şey sonraya kaldı.

    Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
    Gölgesi yüreklerimizin
    Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
    Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
    Çıplak ölüler
    Birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.

    Bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
    Söyle, nerde “Göğe bakma durakları”, nerde
    Birinin elinde gazete ve süt
    Gazete mi, evet gazete
    Bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor
    Paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar
    Cebimizde nikel
    Cebimizde sarılmış ölüler halinde.

    Her şey bir hızlı adım olmamaya
    Ama dün gibi taşıdığımız bir umut gözlerimizde
    Saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
    Çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
    Yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan
    Yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana
    Anılardan anılardan çoktan vazgeçtik
    Yaşadığımız bugün nasıl
    Güzelliğimiz hangi güzellik.

    Biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
    Acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
    Belki bir hazırlık bu başka yazlara
    Yakın yazlara, uzak yazlara
    Çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
    Her şey, ama her şey eskiye kaldı
    Vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına. *
    1 ...
  20. 4.
  21. 15 kişiye saldırdım
    vurdum vurdum saymadım
    yere düştüm caymadım
    yumruk yedim yılmadım
    tek başıma savaştım
    hepsini yerden topladım

    -güçlü soydemir.
    6 ...
  22. 3.
  23. VEDA

    Hani, o bırakıp giderken seni
    Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
    Alnına koyarken vedâ busemi,
    Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
    Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
    Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
    Birini çağırmak için imdada
    Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
    Gelse de en acı sözler dilime,
    Uçacak sanırım birkaç kelime...
    Bir alev halinde düştün elime,
    Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?

    Orhan Seyfi Orhon
    2 ...
  24. 2.
  25. iSTANBUL'U DiNLiYORUM
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
    Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
    Yavaş yavaş sallanıyor
    Yapraklar, ağaçlarda;
    Uzaklarda, çok uzaklarda,
    Sucuların hiç durmayan çıngırakları
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Kuşlar geçiyor, derken;
    Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
    Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
    Bir kadının suya değiyor ayakları;
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Serin serin Kapalıçarşı
    Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
    Güvercin dolu avlular
    Çekiç sesleri geliyor doklardan
    Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
    Los kayıkhaneleriyle bir yalı;
    Dinmiş lodosların uğultusu içinde
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
    Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
    Birsek düşüyor elinden yere;
    Bir gül olmalı;
    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir kus çırpınıyor eteklerinde;
    Alnın sıcak mı, değil mi, bilmiyorum;
    Dudakların ıslak mi, değil mi, bilmiyorum;
    Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
    Kalbinin vurusundan anlıyorum;
    istanbul'u dinliyorum.

    Orhan Veli KANIK
    2 ...
  26. 1.
  27. okunduğu zaman içinde anlatılamayacak hisler uyandıran türk edebiyatı'mızın en güzel şiirleridir.

    SESSiZ GEMi

    Artık demir almak günü gelmişse
    zamandan,
    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir
    kol.
    Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
    Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
    Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
    Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
    Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
    Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
    Birçok gidenin her biri memnun ki
    yerinden,
    Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

    Yahya Kemal BEYATLI
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük