kapı çalınır ve aileden biri kapıyı açar. kapıyı açmasıyla gözlerinin yuvalarından fırlaması bir olur ve o şaşkınlıkla bakmaya devam ederken arkadan ince bi gerilim müziğiyle bölüm son bulur. (haftaya da bakkal falan çıkar zaten kapıyı çalan).
günümüze kadar oynamış ve halen oynamakta olan türk dizilerinde olmazsa olmaz, vazgeçilemeyen sahnelerdir. hastane bunların başını çeker. her dizide mutlaka hastanede çekilmiş bölüm bulunmaktadır. bunun ardından deniz kenarında , hatta genellikle boğaz kıyısında, dertli, sıkıntılarını özlü sözlerle atan bir karakter de vazgeçilmezlerdendir. düğün desen mutlaka vardır. genelde sezon finalleri düğün sahnelerine bırakılır. genelde son model arabalarda müthiş bir manzara kenarına park edilerek arabanın içinden çıkan karakterler konuşmaya başlarlar. dizide fakir rolünü oynayan kız, fakir olmasına rağmen son derece iyi giydirilmiş ve bir o kadar da makyajı yerinde bir şekilde mutlaka ağlar. takım elbiseli, yakışıklı denilebilecek başroller uzun koridorlarda sinirli sinirli yürümezlerse olmaz. vs vs...
kızın başına kötü bişey gelmiştir sevgilisi üzülmesin diye "ben ayrılmak istiyorum" der.
erkek "gözümün içine bak ve seni sevmiyorum de" der.
kız gözüne bakmadan "sevmiyorum" der.
erkek bağırır: gözümün içine bak ve öyle söyle!
kız erkeğin gözünün içine bakar "seni çok seviyorum" der sarılır öpüşürler..*
oğlan kızı sever
kız oğlanı sever
birlikte olurlar
kız hamile kalır
tartışırlar
oğlan başka kıza gider
kız hamile olduğunu söylemez
oğlanın bişekilde haberi olur
kız oğlandan kaçar
tartışma veya kovalamaca halinde kız, bebeğini düşürür
oğlan gelir barışırlar
*
*
*
kız hamile kalır
tartışırlar
oğlan başka kıza gider
*
*
*
oğlan kızı sever.
kız oğlanı süründürür.
kız aşık olur.
bir gün oğlanı bir kızla görür, yanlış anlar.
oğlanı terkeder.
oğlan olanları anlayamaz.
kız intikam için başkasıyla birlikte olur.
oğlan bunu kaldıramaz,başka kıza gider.
kız gerçekleri öğrenir, ama oğlana dönemez.
türk halkı da apzı açık izler.
en sevdiklerimde bile gördükçe alay etmekten kendimi alamadığım, içim kan ağlaya ağlaya eleştirdiğim sahneler oluyor kendileri.
- şu dizi sektörünün en önemli malzemesi zenginliktir malumunuz. zengin aileler, o ihtişam, her yemek öncesi itinayla parlatılan gümüş takımlar, "bilmemkimbeyler yemeğe gelecek, size hazırladığım listedeki yemekleri yapın"cı zengin dul kadınlar, benim düğüne giderken bile giymeyeceğim/giyemeyeceğim kıyafetleri gün boyu üzerinde taşıma zorunluluğu falan derken, takıldığım nokta şudur ki; yahu bunların ayaklarını uzatarak televizyon izleme, evde pijamayla dolaşabilme, göbeğini kaşıya kaşıya evin içinde gezinebilme gibi özgürlükleri olmaz bir türlü. hep bir şıkır şıkır olma çabası. müthiş özne-yüklem uyumu barındıran kurallı cümleleri ise bambaşka konu.
- ağlama sahnelerinde karakterimiz acısını illa manzara karşısında yaşar. boğaza nazır bir evde, pencereden denize bakarken veya deniz kıyısındaki bankta otururken ağlayabilir ancak. başka türlü olmuyor. ağlayasıgelen soluğu deniz kenarında alıyor.
- dizi ahalisi asla kavga edenlere karışmaz. "şş huuoop, hacı nabıyon sen yeaa?! arkadaşııım bi sakin ol" falan demez. sokağın ortasında bir adam başka bir adamın beynini eline verse bir allahın kulu da gelip müdahale etmez. komşu teyzeler sadece 'aauu' bakışı atar, geçer gider. esnaf kaldırımda dizilir, olayı seyreder. ki içlerinden ikisi olay çıkınca tavlayı bırakmak durumunda kalmıştır.
- eğer söz konusu dizimizde esas oğlan olarak bir ergen varsa, bu eleman feleğin çemberinden dönmüş de durmuş, hayatın anlamını çözmüş, olgun, aklı başında, zeki, oturaklı oğlan karakteri oluyor nedense. en son buna örnek olarak kalbim seni seçti adlı, dizi derken utandığım bir yapımda tipik bir fakir ama gururlu genç karakteri gördük. kalbim dayanamadı, yarısını bile izleyemedim.
karakterlerin utanmasalar alfabetik sıraya göre ve hastaneye, hapishaneye falan düşmesinden, asi genç kız tiplemesinin muhakkak bir hamilelik riskiyle karşı karşıya kalmasından, aldatılmalardan, yanlış anlaşılmalardan ve en az bi 5 bölüm, yanlış anlamayı gerçekleştirmek için ısrarla göt organını kullanan malak karakterlerin işin aslını öğrendikten sonra bu durumu düzeltmek için uğraşmalarından falan bahsetmiyorum bile.
en önemli klişelerden birisi de şirket toplantılarıdır. diziyi 3 4 sezon izlersiniz, esas oğlanın zengin ailesinin şirketinin ne iş yaptığını ne alıp sattığını bir türlü anlayamazsınız. boyuna küçük haşarı oğlanın gönül işlerini konuşurlar. yahu siz ne biçim şirketsiniz. hiç mi gelir vergisi muhtasar beyannamesi vermezsiniz.
Normal koşullarda bir taksi için bazen yarım saat bile beklenebilirken,türk filmlerinde çıkmaz sokaklarda,ıssız yerlerde bile aniden yola çıkınca taksinin hemen yol kenarında bitivermesi.
-dünyada ne kadar kötü şey varsa bizim ailenin/oyuncunun başına gelir.
-iyi birşey gelecekse de küçük bir iyi şey gelmez. Holding falan miras kalır herifçioğullarına mesela.
-gözlemlediğim kadarıyla artık ölen karakterler tam olarak ölmüyor zira hep bir açık kapı bırakıyorlar ki senaryo sıkıştığında 'ben aslında ölmemiştim lan' diye adamı tekrar oyuna alsınlar.
-bir de şüphesiz ki hamilelik kavramından nice diziler bitmekten kurtulmuş, haftalarca konu sıkıntısı yaşamamıştır.*
Aldatılan, terkedilen, şiddet gören, köyden gelen ya da bilimum olumsuzlukla karşılaşan esas kız ve saz arkadaşları reçel yapıp satarak ekonomik özgürlüklerini kazanırlar.
Ne hikmetse bildiğimiz reçeli onlar bir farklı, daha bir lezzetli yapmaktadırlar.reçelin nesi farklı olabilir lan zengin olurlar. Herkes sizinki en lezzetlisi havasındadır.
Samimiyetsizlikten ölür bunlar. 10 diziden 11'in de bu klişe mevcuttur.
tüm komedi dizilerinde istisnasız illa ki bir kadının peşine takılan iki zıt karakter olması. sanki bu gereklilik yerine getirilmezse ortada gülünecek bir şey yok gibidir. bu hanım ablamız da bir ona göz kırpar bir buna, onda da anlamadığım bir kaşarlık mevzu bahisdir ayrıca. bu tartışmaların her seferinde kötü olan erkek karakterin ali cengiz oyunları oynayıp ihaleyi iyi karakterin üzerine yıkması ve bu ihale neticesinde hanım ablamızın ona bi ton fırça kayıp kötü adama koşması farz-ı kifayedir.
seyrettiğim diziler içerisinde aklımda kalan ve bu tabuyu yıkan tek dizi işler güçler idi. aynı kadronun bir sonraki dizisinin gene bu klişeye yaslanmış olması beni üzmüştür. (isterseniz arayıp bakınız; kardeş payı)
kızın sevdiği halde açılamayıp aşk acısı çekmesidir. her dizide mal, aşık, saf ve özürlü bir kız vardır, senaristlerimiz sağ gösterip soldan vurmayı çok sever, tam sevgili olurlar ve yanlış anlaşılma üzerine şıp ilişki biter. ülkem kezbanları da çok sevmektedir bu dizileri.