biz birinci ve ikinci sınıftayken, türbanlılar kafalarına türbanlarının üzerine peruk takıyorlardı. ancak sanki ''bak görün, ne hale geldik, izin verin bize artık'' dercesine bir peruktu. öylesine çirkin, öylesine kakalak sıçmışçasına, öylesine pervasız bir peruktu ki, gülmemek için zor tutuyorduk kendimizi. neyseki artık türbanlarıyla giriyorlar. gereksiz şeyler bunlar. şekilcilik belli bir noktaya kadar her ideolojide vardır, ancak yine de insanların ait oldukları siyasi ya da dini fikrine uygun şekilde giyinmelerini yasaklamak demokratik değil.
tamam, ben insanların üniversitelerde ideolojik simgeler istememesini anlayabiliyorum.
velev ki bu hususlar da kabul edilmiş olsun.
ben de üniversitelerde deniz gezmiş afişlerini, tkp bayraklarını, yeteri kadar 'ideolojikleştirilmiş' 1 mayıs bildirilerini, siyasi içerikli flamaları, bir kesimin savunuculuğunu yapan şarkı-türkü organizasyonlarını istemiyorum desem; herhalde faşist olurum.
türbanın bir din materyali olduğu göz önüne alınırsa, benim taleplerimin daha makul olduğunu herkes müşahede edebilir.
fakat işler böyle yürümüyor.
el cevab: sen neden orada isen, onlar da o sebepten mütevellit oradalardır.
öyle ya üniversiteler neden var? arkadaş evlerinin çiftlere özel odalarında sarhoş olmak için.
yani bizim ülkemizde düşünülen bu. kapalıyı pazarda açığı zirvede görmek istiyoruz. helal bize çok çağdaşız.
kutuplaşmanın yarattığı garip insan söylemidir. ayrıca anlam vermekte zorlandığım, taraf olmaktan çok taraf olmaya çalışma çabasını ifşa eder soru tümcesidir.
yasaklar insanları o denli garip hale getiriyor ki, kutbun bir tarafı üniversiteye giden kızlara orospu muamelesi yaparken diğer tarafı da türbanlıların bireysel özgürlüğü ile uğraşıyor. sanırım bu ve benzeri bakış açısı körlüğünün tamamı kafa karışıklığı ve cehalet. benim aklıma şu an daha iyi bir açıklama gelmiyor, üzgünüm.