yökümün bilim adamı bu işte. alem, fizan a, bizim ki turbana.
arada birde eskiye sövdümmü degmeyin keyfine. git gez, yök seni ödüllendirsin, iki avrupalıdanda iki kitap çevir, al sana prof., neyimin profusunuz lan siz, utanmadan bu prof ünvanı ile, rektör olun bide,
amerikada alemdaroglunun çaldıgı kitap hala üniversite, internet sitesinde yayınlanıyor, yöküm duyuyor mu? yoksa, duymasına yarayan organının üzerinde mi yatıyor.
duydugumdan beri soruyorum kendime allahim ben bir lidya'li miyim o vakit? peki ama, ya bu cekik gozlerim, bu at merakim, bu cirit oynama hissi icimden fiskiran? nerde bu antropolog? bize devamini da soylesin, biz kimiz, neresi benim irkimin ilk cimlendigi yer? kimlik bunalimimdan sorumludur kendisi, nerelisin diyenlere bundan sonra diyecegim anadolu'nun yerlisi.
türk insanının okuduğunun yüzde 15'ini anlayabildiğini, o anladığını da yanlış anladığını gösteren çıkarımdır. evet, bu bir çıkarım çünkü mevzubahis antropolog en başta resmi ideolojinin türklük kavramını eleştiriyor, kendisi orta asyadan olan kavimler göçünden bahsediyor, anadoludaki yapı ile bu göç arasındaki ilişkilendirmeyi yapıyor ama bizim filozof insanlarımızın, hadi adını koyalım resmi ideoloji çocuklarının anladığı şey bu: türkler orta asya'dan göç etmemiş. aslında varılan nokta çok basit, resmi ideolojinin bize dikte ettiği gibi bir türklük kavramı yoktur, gen havuzumuzun ancak çok azı orta asya'ya dayanıyor ve biz kendimizi sırf bu yüzde 15 ile bir yere ait hissedebilir miyiz, işte bunu sorguluyor adam. aslında türkiyeli olmak sözünden iliklerine kadar korkanlara yapıştırılmış bir tokat gibi, salt türk olma fenomeninin altını kazan bir yorum çünkü bu. türk'ün tarihin başından sonuna türk gelmiş ve türk gittiğine inandırılmışız çünkü, halbuki türklük kavramı kaç yüzyıldır var bunu bile sorgulamayız. anadolu topraklarına ilk kez türkiye adını verenin de biz olduğunu sanarak, 600 yıllık osmanlı'nın türk olduğunu düşünerek geldiğimiz nokta bu işte.