türkiyede yolsuzluğun artmasındaki en önemli katalizör nedir sorusunun cevabını bizlere hatırlatan adamdır. nitelikli dolandırıcılığın cezasını hafifleten yasayı çıkartmıştır. büyük çalanlar az ceza alsın, ekmek çalanlar uzun süre hapiste çürüsün mantığını insanlara yasa zoru ile yerleştirmiştir.
başarısızlıkla sonuçlanan süikast girişiminde, kendini konuşma yaptığı kürsünün altına atıp, daha sonra da partililerine "allahın verdiği canı allahtan başkası alamaz" diyerek alkış toplayan şahıs. madem öyle düşünüyorsun kürsünün altında işin ne diye sorarlar adama.
kendisine yapılan çoğu eleştiriye katılmak ile birlikte türkiye'de turizm yatırımlarını teşvik ederek büyük bir turizm sektörünün oluşmasına öncü olmuş kişidir. turizmin türkiye'ye kazandırdığı döviz ve türkiye'nin dünya ile bütünleşmesine katkıları düşünülürse kendisine bir artı puan verilebilir. diğer liderleri aklımıza getirdiğimizde (mesela ecevit, tayyip) bu vizyona sahip olabilirler miydi? hiç sanmıyorum. belki demirel yapabilirdi ama daha düşük bir ihtimal.
türkiye başbakan ve cumhurbaşkanlarından. küçükken yolları o'nun kendi elleriyle yaptığını zannederdim, o derece çalışkan biri olarak lanse edilmiştir.
kendisini ahrette yanıma çekip şöyle omzuna da kolumu attıktan sonra "hacı, o çeşme otobanını niye yaptın bea? itiraf et bizbizeyiz şurda lan nedir sebebi?" diye sormak istiyorum. tek isteğim budur ahret yıllarımdan. pls tşk bye..
türkiye cumhuriyeti'nin başına gelen en iyi şeylerden biridir...
üretim toplumu yerine tüketim toplumu yarattığını iddia edenlerin 80 öncesi üretime, sanayi yüzdelerine, gsyih rakamlarına bakması gerekir. türkiye'de sanayi kollarına ait yüzdelerin tarımsal ürünlerde yüzde 60'lar seviyesinde iken, otomotiv, makina sanayi, kimya ürünlerinde nasıl yüzde 70lere çıktığı görmesi lazım. öyle ezberden konuşarak, gazete kupürlerinden laf ezberleyerek olmuyor canlar...
tüketim artışı ile ilgili olarak, asgari ekonomi bilgisine sahip bir insanla tartışmak isterim ekonomik modellerin işleyişini. yoksa tüketim-üretim= cari açık denilmesi komik kaçıyor.
imf'yi ülkeye sokmayan insandır. 1983'te ülkeden şutlanan imf'yi geri getiren shp-dyp hükumetidir, rahmetli erdal inönü iyi bilirdi...
not: matematik denen şeyi 4 işlemden ibaret sanan cühelaya selam olsun...
onun yaptırdığı yollarda giden ithal arabalarla oluşan cari açığın borçlarını ödediğimiz adam. Üretim toplumu yerine Tüketim toplumuna bizi iten kişi.
Adam büyük şirketlerin Türkiye'deki disturbutorü kıvamında, Yol yapmadan nasıl araba satsın?
hakkı ödenmeyecek adam olmak o yolları yapmakla bitmiyor Türkiye'ye O yolları yapıp yanına da O arabaları ithal etsek bile ekonomiye zarar vermeyecek şekilde insanlara sağlamakla bitiyor.
Türk birliği hikayesine de gülüyorum.
Aynı adam Türkiye'nin adını değiştirsek Anadolu yapsak diyen adamdır.
Kenan evrenin Rejiminin koruyucusu olarak Ülkenin başına diktiği adamdır.
ek: Tüketim-üretim cari açık değilmiş. Bunu da öğrenmiş olduk, üç-kağıt ekonomisi olayları böyle basitleştirmeden anlatıma kaçınca kişi başı yıllık geliri 10bin dolar bile gösteriyor bu ülkede.
ben kendisini çok severim; hepimizin başbakanı idi. tamam, aldığı çiçekli ve kalpli donları da içine giyip gelirdi memlekete. ama açıkçası donu ve çorabı giydiğine tanık olduğumuz bir başka başabakan da yoktu. şortla asker denetler, g.kurmay başkanını bir akşamda görevden alırdı. anayasa bir defa delinmekle bir şey olmaz diyerek, töre ve namus cinayetlerine karşı da halkı bilinçlendirmek istemişti ama tabi o sıralarda bizim halk alışık değildi böyle dolambaçlı mesajlara. o da tuttu doğrudan mesaj verdi; benim memurum işini bilir diye. tabi, bu durumdan en çok hangi memurların görev çıkardığı malumunuz.
neyse, kendisini çok severim; belkemiği yoktu. aka ak, boka bok demek zorunda hissetmezdi kendini. geniş geniş konuşmayı, geniş geniş davranmayı severdi. tam istediğimiz gibiydi. kahveler şıngırdardı onun sözlerinin coşkusuyla. geyikler binbir türlü dönerdi. türk-iş bünyesindeki işçiler bile onun sayesinde yaratıcı sloganlar üretmeye başladılar (bkz. ankara'nın şişmanı işçi düşmanı)
öyleydi ama kendisi hiç gocunmazdı. pragmatizmin ve oportunizmin yeryüzündeki biricik temsilcisi gibi idi, hep neş'eli, pür neş'eli idi. azcık keyfi kaçsa semra'ya "haydi semra, teybe neşeli bir şeyler koy da keyfimize bakalım" derdi.
kendisini çok severim; tam türkiye'nin istediği kişiydi o, tam döneminin adamı. ülkeleri yönetenlerin zeka seviyeleri düşerken zamanlamayı iyi yaptı. orta zeka'nın her türlü ticari girişimciliğini siyasete aktardı. başardı döneminin diğerleri gibi. thatcher ondan önce başarmıştı gerçi, ama kohl'ü, miçotakis'i, chirac'ı bu konuda geride bırakarak büyük bir başarıya imza attı.
kendisini çok severim; kayserili'nin ticaret üslubuyla siyaset yapılabileceğini gösterdi. orta sınıfın orta zekası, ilk olarak orta sınıfı yutmaya yöneldi. ama zararı yoktu. bu orta zekalılar'ın hemen ardından geri zekalılar familyası egemen olacaktı siyasete. amerika'dan reagan çıksa; türkiye'den özal çıkardı. amerika'dan bush çıkınca türkiye'den akbulut, mesut, çiller gibi dahiler çıktı. daha da kötüsü paris'ten sarkozy çıktı, londra'dan blair, berlin'den merkel.
kendisini severim; orta zekalılar döneminin en zekisiydi belki de o. hala yaşam deviniyor ve hala dünya dönüyordu herkes için o dönem. geri zekalılar sürüsü, dünyayı durdurdular, yaşamdaki devinimi yok ettiler.
kendisini severim; hülyaya ve rüyaya saygılıydı hiç olmazsa. kendisi de arada bir kurardı. gerçi son kurduğu hülyanın hayatına mal olduğu söylenir ve bazılarında ise (1 koyup 3 almak gibi) tam bir hayalkırıklığı yaşardı. şimdi hülyaya da, rüyaya da saygı yok. "rüyada yaşıyor bu adam" küfür sayılır oldu nerdeyse.
kendisinin son hayalkırıklığı, süleymaniye külliyesi'ne ve şeyhinin yanına gömülememesi oldu. ama bunu telafi etmek için karayolunun kenarına kazıkmezar'ını yaptılar. kendisi gibi hülyalı ve kendisi gibi hülyaları için ölüme gitmiş (!) menderes ile birlikte...
türkiye'ye iletişimde ve ulaşımda çağ atlattırmış ancak ırak'ın kuzeyine çekiç güç'ü yerleştirerek orada bir kürt devletinin kurulmasına giden yolu açmış ve solu budayan 12 eylül sürecinde önemli bir rol oynamış siyasi.
merhum cumhurbaşkanımızdır. mcdonalds gibi global dükkanların türkiyeye gelmesinde, tüm dünyayla aynı anda film izleme lüksüne sahip olmamızda, çok kanallı tvlere sahip olmamızda önemli katkılar sağlamıştır. türkiyeyi dünyalılaştırmıştır.
kendisinin bu ülkeye attığı en güzel kazık tarikatları oy kaynağı haline getirmesi. irticanın beslenmesi sayesinde hız kazanmış devlet içinde köşeleri tutmalarını sağlamıştır.
Hataları olmakla birlikte, toplamda türkiyeyi ileri götürmüş merhum cumhurbaşkanı.
sadece Türk halkını yürüyen çamaşır makinelerinden, doğan ve şahinlerden kurtardığı için bile saygıyı hakeden kişi.
gerek bulgaristan'daki soydaşlarımıza sınır kapılarını açma gerekse suriye'nin sürdüğü kürtleri türkiye'ye kabul etme konusunda hata yaptığına inandığım siyasetçi/devlet adamı.
not: yanlış anlaşılmamak adına not düşmeyi uygun görüyorum.
bulgaristan'daki soydaşlarımıza yapılan asimilasyon zulmüne gözlerimizi kapasaydık ya da sessiz kalsaydık, demiyorum asla.
her devletin uluslararası hukuktan doğan birtakım hakları vardır. bu hakların bize verdiği iradeyi kullanaraktan bulgaristan'da zulüm gören soydaşlarımıza güvence sağlayabilirdik. bulgar hükümeti'nin istediği, yüzyıllardır o topraklarda yaşayan türkleri sınır dışı etmek değil miydi? dönemin hükümeti ve sayın özal sadece bulgar hükümeti'nin ekmeğine yağ sürdü. işin kolayına kaçtı. oysa sınır kapılarını açmak en son çare olmalıydı.( göçler, devletler için fazla anlam ifade etmese de insanların hayatında uzun vadede onarılamayacak yaralar açar.hadi, bu manevi boyutunu bir tarafa bırakalım göçlerin. kaybedilen uluslararası itibar, insanların arkalarına bakmadan bıraktıkları birikim ve yapılan zulümler ne olacak?yani ,sayın özal kapıları açarak bulgar hükümetine ne gibi bir yatırım uygulamış oldu?)
kanımca diğer bir yanlış da suriye'den sürülen kürtlerin türkiye topraklarına kabulüdür.(kafatası milliyetçisi arkadaşlar sevinmesinler. ben , duruma kürt-türk meselesi olarak değil de insani ve siyasi boyutta bakıyorum.)yine bu durumda da suriye'nin yaptığı ayıba sessiz kalınmış ve adeta onaylarcasına ülkeye kabul edilmişlerdir.burada da bir yaptırım sözkonusu değil. dünyanın zaten sesiniz çıkarması gibi bir ümidim yok da en azından türkiye'nin bir sonuca varamayacağı apaçık olsa bile karşı iradesini göstermesi lazımdı.
dip dip not: sayın turgut özal'ın suriye'yi kürt sorunu konusunda fırat'ın suyunu kesmekle tehdit ettiğini ve sonuç elde edemediğini bilsem de "her ülkenin yumuşak karnı vardır,istenilse çözüm bulunur" diye düşünüyorum.