kızdım kendime dün gece. başım çatlıyordu eve dönerken. amacıma ulaşmışlığın verdiği yıkıntıydı başımın çatlamasının nedeni.
artık içmeden de sarhoş olabiliyorum. eskiden böyle değildi ama. saatlerce içerdim. sabahlara kadar. geceleri. sarhoş olamazdım hiçbir şekilde. yırtardım kendimi. en sonunda ailemin oturduğu sokağın başına gelip bağırırdım.
-uyanınnnnnn.
annem sarkardı balkondan. omuzlarına atkısını atıp beni alırdı sokaktan. işte o an yerin dibine geçerdim. ağlamak isterdim. "anne" derdim, merdivenlerden ikinci kattaki evimize çıkarken. "efendim canım" derdi o da. "babam evde mi anne?" diye sorardım. "gelmedi daha" derdi.
yalan söylerdi annem. salonda, babam beklerdi beni. ışık kapalı olmasına karşın sigarasının közünden tanırdım kendisini. ve, çok kızardım o anda kendime. söylenirdim sessizce. bir düşünce kadar sessizdi dudaklarımdan dökülenler:
-nedensiz yere insanları üzenlere ceza verilmeli.
annem, "bir şey mi dedin?" diye sorduğunda "başım" derdim "anne. başım dönüyor."
uzatırdı yatağıma. bir rüya görmek için sabahlara kadar çabaladığım günlerdi o günler. varlığıma neden bulamamaktı tek derdim.
şimdiiii. öyle uzak ki o geceler. ve, öyle tutarsız ki ümitsizliklerim. annem, vefat edeli yıllar oldu. babam ise terketti gitti bir gece bizi. bizi terkettiği gece, karşılaştığımızda karanlık sokakta boynuma sarılıp konuşmuştu:
-mutlu olmak istiyorsan herkesi ve her şeyi affet.
sarhoşluktan sol elimi yüzümde gezdirirken ben, ekledi bir cümle daha:
-kendini unutma ama.
affettim her şeyi ve herkesi. onun için yalancıktan bir tokat attım tüm gerçeklere. kendimi unuttum ama.