şair eşref kıbrıslı izmir valisiyle ahbaptır. vali kıbrıs'a gidecektir, şair eşrefe kıbrıstan bir isteği olup olmadığını sorar, şair eşref de validen iyi bir merkep ister.
valinin kıbrıs gönüşünde limanda karşılayanlar arasında şair eşref de vardır.vali şair eşrefe;
- sahi seni görünce hatırladım, sen benden eşek istemiştin değil mi? unuttum.
şair eşref;
- önemli değil paşam,siz geldiniz yaaa, diye cevaplar.
uludağ görükle arası dolmuştayım tabi o zamanlar öğrencilerin birbiriyle akraba olduğu günler. sıkış tepiş bir hal anlayacağınız. şöförde o sıkışıklıkta öyle firenler yapıyor ki gerisin siz düşünün. bende yolcuları ve kendimi düşünerekten şöföre:
-biraz yavaş firen yapsanız. dedim.
herif altta kalırmı,
-gel sen kullan çok biliyosan.
-kucağıma oturacaksan sana öğretirim. söylemimle adam el frenini çekti.*
şöför lan bu durur muyum hemen atlayıp kaçtım. ne yapacağı belli mi olur.
geçen yıl, aksi mi aksi bir ticaret hukuku hocamız var, yard. doç kendisi ve kadın.
pratik çalışma yapacağız yarın diyor, kaçta yapalım? sınıftan sesler yükseliyor "9 olsun, 10 hocam, yok 9 buçuk iyidir, ya kalkamıyoruz 11 olsun" gibi...
hoca durakladı bir an ve "9 çok mu erken?" diye sordu.
uykuyu çok seven ben tüm umudumu sesime yükledim ve "eveeet çok erken hocam hiç yoksa 9 çeyrekte başlayalım" dedim.
öylesine umarsız ve öylesine tokat gibi çarpan bir sesle "9 çeyrekte gelirsen sen de 9 çeyrekte girersin" dedi ki yapıştım kaldım. 4 yıllık fakülte yaşamımda bundan daha ağır çarpanıyla karşılaşmamıştım.
mustafa kemal, istanbul'un işgal altında olduğu günlerde, pera palas otelinde tek başına yemek yerken, bir kaç masa ötede yemek yiyen yüksek rütbeli ingiliz subayları onu tanırlar. garsonu çağırırlar ve gördükleri adamın meşhur "çanakkale aslanı, sarı paşa" olup olmadığını sorarlar. garson evet deyince, "git kendisine söyle masamıza buyursun da kendisine bir içki ikram edelim" derler. garson mustafa kemal'e gider ve utana sıkıla durumu anlatır. mustafa kemal ingilizlere bakarak der ki: çocuk, git söyle, misafir olanlar onlar. çok istiyorlarsa onlar benim masama buyursunlar, ben onlara bir içki ısmarlayayım. *
not: insanı insan yapan onurudur. padişahın kızını alıp *, köşklerde saraylarda keyif sürmek yerine, cephelerde helak olup, genç yaşta sirozdan ölmek de olsa olsa onurlu bir hayatın olası sonudur.
Bizzat tanık olduğum bi olaydır.Öğle tenefüsüdür ve kantin tıka basa doludur.2 sevgili kavga etmektedirler ve bir anda herkes sus pus olup onları dinlemeye başlar çünkü çok bağırmaktadırlar.
erkek ve kız:
erkek:kendini ne sanıyosun sen düzgün konuş benle!!
kız:yeter artık sana dayanamıyorum defol git!!
erkek:ben sana her gece yapmayalım dayanamazsın demiştim..
kız:... (koşarak kantinden çıkar ve 2 gün okula gelmez adı kaşara çoktan çıkmıştır..)
hoşlanılan kızın adınında geçtiği bir şarkı alkolünde verdiği etkiyle kalınılan otelin sahnesine çıkıp söylenir ve muzip arkadaş kayda alır. sonra okula gelinince arkadaş o kıza bu şarkıyı dinletir eder. sonra mirliva okula gider herkes gülmeye başlar. mirliva sorar ne oldu diye. anlatırlar işte böyle böyle dedi diye. sonra can alıcı şu diyaloğun geçtiği öğrenilir yıkılınır:
muzip arkadaş: m
hoşlanılan kız: k
m: baksana kızım çocuk aşkından mecnun oldu.
k: olsun banane ben leyla değilim!