"günaydın sevimli buzağılarım benim"
lisedeyken imam hatipten bize sol görüşlü bir edebiyat hocası gelmişti. fen lisesi öğrencilerinin edebiyat dersini s.klemeyeceğini sanmıştı ama yanılmıştı. bi baktı ki herkes inek, zehir gibi. o'nun dersini de en az fizik, kimyaya asıldığımız kadar önemsediğimizi anlayınca çok mutlu oldu ve bizi çok sevdi. biz de o'nu ve sayesinde edebiyatı çok sevdik. her derse gelişinde bizi sevimli buzağılar olarak selamladı. kimse alınmadı, gücenmedi. o modern ahırda herkes inekliğiyle barışıktı.
-Anladınız mı çocuklar?Anlamadıysanız sorun
+Evet hocam
*Ben anlamadım hocam
-Salak mısın çocuğum sen bu konuyu bile anlayamıyosan ne diye burdasın
+Ama hocam sorun demiştiniz.
Burası dingonun ahırı değil okul, ödevini evde unutun kendini niye unutmadın, kendi aranızda konuşmayın birşey varsa söyleyin bizde gülelim, sınıfta olduğunuzu unutmayın, evinideki masayı da mı çiziyorsunuz gibi... klasik öğretmen laflarını 12 yıllık öğrencilik hayatımda hep duydum.
7. sınıf iseniz halanızın oğluyla aynı sırada oturuyorsanız bir de üstüne babanız geçici görev ile okulunuza atanmış ise;
-bana baba deme!
-bana dayı deme!
takılmış plak gibi bütün sene tekrar eder. yapıcak bir şey yok ağzımız alışsın diye evde de öğretmenim dedirtiyordu kendileri.
öğretmenlerin 'öğretmenler odası' diye adlandırdığımız dinlenme yerinde çay veya kahve içerken aralarında sohbet etmek için konuştukları sırada ağızlarından çıkan kelimeler ile birbirlerini etki altında bırakmak maksadıyla kurdukalrı cümlelerin yıllar geçmesine rağmen kulaktan kulağa geçerek bugüne ve gelecek günlere de geçeceğini zannetdiyim laflar silsilesidir. (bkz: otur sıfır)