jim carrey nin tam stüdyodan çıkacağı sahnede yönetmemin* söyledikleri oldukça çarpıcıdır.
sizin için üşenmeden açtım filmi ve aynen yazdım.
--spoiler--
beni dinle truman dışarıda senin için yarattığım bu dünyadan daha fazla gerçek yok. aynı oyun ve aynı iki yüzlülük, ama benim dünyamda korkacak hiçbirşey yok.
--spoiler--
aslında bir sendroma bile dönüşebilecek, tarifsiz ve nedensiz yere insanın içini acıtan; ama bir yandan da güldüren, yani aslında ağlanacak hale bile güldüren ve kanımca jim carrey'nin en iyi filmidir. izlenilesidir.
ben de bir zamanlar kendimi bu truman gibi zannederdim. çocukken yani. herşey, herkes bana göre, benim için var sanırdım. halbuki kimsenin beni iplediği yokmuş lan. hep derim zaten, çocuklar aptal olur diye.
bugüne kadar senaryosu en iyi olan filmlerden olduğu kesin. ayırdığınız zamana değer özellikle filmin sonunda adamın teknesiyle duvara çarpması filmin en güzel sahnesiydi
filmi merak edip aldım. aldığım gibi ilk önce kendim izledim akşam. sabah kalkıp aklımda kalan güzel sahneleri tekrar izledim, bıkmadım. köyden gelmiş olan amcamoğlu ile birlikte tekrar izledik gece yarısından sonra aynı yatakta. * filmin sonunda amcamoğlu karanlık odada bana dönüp "yoksa sende mi?" dedi. yemin edip uyuduktan sonra sabah aynen şöyle dedim kendisine; "sana yapacağım en son şey yalan söylemek olur. böyle bişey varsa ben içinde değilim feyat. çünkü böyle bişey yok." dedim. bu söz filmde trumanın en yakın arkadaşının bir sahnede kendisine söylediği sözlerin kopyasıydı. amcamoğlu heyecanla korkak halde köyüne geri döndü. üzülmüştüm umarım eski haline geri döner. hala dünyasına karşı endişeli devranıyor fil sayesinde.
bu olaylardan sonra arkadaşlarla bir evde toplanmıştık. birde orda topluca izledik. yine bıkmamıştım. hala izlemeye devam ediyorum. harikasın truman.
ha bu arada olurda bidaha görüşemeyiz ya, iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler. *
son sahnesi süper olan bir jim carrey filmi. son sahnede, denizin içindeki sahte duvar çok inandırıcı duruyordu. harika bir stüdyo becerisi.
filmin senaryosu ve görüntüsünün iyi işlenmesi akıllara durgunluk getiriyor. çünkü filmin tarihi 1998. bu yıllarda böyle bir senaryoyu başarılı bir şekilde filme dökebiliyorsanız siz gerçekten büyüksünüzdür. amerikan sinemasının başarısı yani.
jim carrey'in ender komedi olmayan filmlerinden biri olup konusu itibariyle bir insan hayatının ne kadar değersiz olduğunu önemli olanın topluluk olduğunu eleştiren mükemmel bir filmdir.
truman olmuşum ve etrafımdaki insanların her hareketi bana endeksliymiş, sürekli izleniyormuş hissiyle yaşamaya çalışıyormuşum, filmi izlediğimde çok sevmiştim ama truman olmayı hissettiğimde çok daha fena oldum...
fikir itibariyle mükemmel bi film, ki jim carrey zaten mükemmel...
biz türklerin, yabancıların sevdiğinden daha çok sevdiğimiz film. ayrıca çoğu insanın filmi izledikten sonra "acaba" sorusunu kendine sorduğu filmdir. bu filmi izledikten sonra uzun süre mastürbasyon yapmayan arkadaş biliyorum.*
imdb'de an itibariyle 235. sıradadır.
divxplanet en iyi 50 listesinde 2. sıradadır.
"Medyanın kanımıza girdiği, kader yerine kendi ağlarını ördüğü bir dünyada, çelik yelek giymenin kimseye faydası yok gözüküyor. Paranoyayı bize bölüştürerek, kendisine duyduğumuz güveni yok eden bu yeryüzü, artık hiçbirimiz için tekin değil. Ultrasonlarla doğduğumuz, uydularla gözetlendiğimiz ve çiplerle sepetleneceğimiz çoktandır konuşuluyor. Mezuniyet resminizi billboardlarda, gerdek gecenizi internet sitesinde, cenazenizi tvde göreceğiniz günler, medya denen örümceğin tırmanışıyla yaklaşıyor. işte Truman Show, bütün bu saldırıları sinesine çekip fotoğraflaştıran bir medya eleştirisi olarak izlenilmeyi fazlasıyla hak ediyor." sinemalife dergisi'nden
jim carrey'nin ne kadar başarılı bir aktör olduğunu bir kere daha kanıtlayan filmdir. hem güldürür, hem şaşırtır, hem duygu seli yaşatır. jim carrey her zaman bir numara.
1998 yapımı, yönetmenliğini Peter Weir' in yaptığı, oyuncularının Jim Carrey, Ed Harris, Paul Giamatti ve Natascha McElhone' un olduğu, George Orwell' ın 1984'ünden izler taşıyan ve kontrol toplumu üzerine güzel bir deneme özelliği taşıyan film.
senaryonun yaratıcılığının/ düşünülmeyeni düşünmenin bir filme nasıl vites büyüttürdüğünü gözümüze sokan jim carreyli olup eblek eblek güldürmeyen sistem içinde sistem eleştirisinin dibine vurduran hayli başarılı film. iki kere izledim fakat bir iki kere daha izlense sırıtmaz o denli başarılı bir senaryodur. bu açıdan gönlümüzün oscar şampiyonudur the truman show. hala izlememiş olan dostlara şiddetle öneririm kendimce.
sistem içinde sistem eleştirisi yaptığı için bu filmi olumsuz manada eleştirmek zor. yeni çağ apoleti ve kapital düzen televizyonu, bilgisayarı içeriyor çünkü. bir nevi uyuşturucu hesabı televizyon bağımlılığı, rating kaygısı ve en mühimi de yaşamda karar alma merciinin insanın dışında olmasıyla bir nebze esaret yaşamak/ hayatı kumanda etmeye başlamak üzerinde düşünülmesi gereken olgular. şuanda bir şeyler yazıyorsam sözlükte bu da malum sistem rolüdür kanımca.
birçok açıdan sağlam temelleri olan, abartmayan bir medya-kitle paradoksu içeriyor film. hani hem eğlenceliliği aşikar hem de düşündüren düşündürürken de güncelden kapitalden yola çıkarak bunu yapan ve böylece büyüyen. filmin medyatiklik- popülerlik dayatısını dozunda verişi sistemin içindeki bizlere yaptığı vurgu etkileyici hakikaten.
bu hikayeyi/ senaryoyu ben düşünmüştüm, aklıma gelmişti demek ister buluyorsunuz kendinizi. işte filmin başarısı burada gizli! bunu dedirdiği ölçüde...
Sahte babası ile caddede karşılaşan Truman'ın yüzündeki duygularını izleyerek fon müziğini yükselten, alçaltan, bir orkestra şefi kıvamındaki dizi yönetmeninin tavrı çok ironikti. Bütün filmler içinde seyrettiğim en vurucu sahneydi.