bir filmin bir insanı ne kadar değiştirebileceğini görmek istiyorsanız bu filmi izleyin ve her gün gün içinde yaptığınız güzel ve kötü şeyleri yazın. Beş gün sonra açın ve okuyun. Ve daha sonra aynaya bakın. Hayat ne kadar güzelmiş değil mi? işte böyle bir film.
Her seferinde izlemek için sabrettiğim, iyi olduğundan emin olduğum için keyfini çıkaracağım bir anı beklediğim ve bekleneni yapıp Hayatımda izlediğim en güzel filmin yerini değiştirmiş filmdir. Türkçeye esaretin bedeli olarak çevirilmiş, ancak bu bedeli net olarak ödeyen kişi hapishane müdürü olduğu için oturtamadım. Neyse çevirisini kim ne yapsın zaten.
Unutulmaz bir film. Hakkında söylenecek o kadar çok şey, yakalanan o kadar çok ince detay ve övülecek o kadar çok noktası var ki, başlamadan pes ediyor insan. Herkes bu filmden özgürlüğün kıymeti anlamını çıkarmış ancak bende o his bir saniye bile uyanmadı. Mahkumlar çatıda bira içerken onlardan çok mutlu oldum, müdür tommy'i vurdurduğunda kahrımdan ölecek gibi oldum. zaten çocuk burağa nasıl benziyordu belli değil.
andy'nin ki masumken esaretin içinde esir olmasıydı. hapishane içinde müdüre köle olmaya başladığı an, durumu kendine çevirerek onu köle yapabilecek bir adam olduğunu tahmin edemedim, demek ki yeterince tanıyamadım karakteri. kapalı kutu biri olmasının yanında zekasını iyi kullanan bir adamdı. herkes zeki olabilir ancak herkes bunu kullanamaz. tüm yollar kapandığında kendine yeni bir yol kazan ve oradan akıp devam eden su gibi kişiliği olan insanlar vardır, örnekleri pek yoktur, bu adam tam olarak buydu. gerçek bir karakter olmaması önemli değil, iyi bir karakterdi bu.
morgan freemandan bahsetmeyeceğim bile. hiç mi hayal kırıklığına uğratmaz bir insan.
romanlar filme uyarlanıyor ama bu film romana uyarlanmalı. bence bu film stephen king'in novellasından daha iyi bir kalemi hakediyor!
o kalem de frank darabont'un novellayı senaryolaştırdığı kalemdir!!
umutlarını kaybetmeyen andy ve ona canı gönülden bağlı dostu red'in hapisten kaçıp düşledikleri zeo vantaleo'ya gitmeleri, brooks'un ölümü ve ağızdan çıkan her repliğin insanı iliklerine kadar etkilediği bir yapıt.
Dindar olan cezaevi müdürünü adeta kafalamak için "kurtuluş bunun içinde" dediği incil'in içine sakladığı Kaya çekici ile yıllarca Kazıp kaçmıştır andy dufresne.
--spoiler--
"Red: Sen bir dahisin.
Andy Dufresne: Biliyor musun Red ? Asıl garip olan;ben dışarıdayken dürüst biriydim.Sahtekar olmak için hapse girdim."
--spoiler--
Bir tane daha vereyim
--spoiler--
Andy Dufresne: Adım Andy Dufresne..
Red: Karısını öldüren bankacı mı? Neden yaptın?
Andy Dufresne: Madem sordun, Ben yapmadım.
Red: Hemen adapte olmuşsun. Burada herkes masumdur. Hey Heywood neden burdasın?
Heywood: Ben masumum. Beni avukat düzdü...
--spoiler--
Gereğinden biraz fazla abartılmış bir filmdir. Ayrıca hakkı da yenmiştir oscarlarda. tamam gerçekten çok güzel filmdir, dünyanın en iyi filmlerinden biridir, eyvallah ama en iyisi değil be abi.
ancak bir bankacı olarak en çok hoşuma giden kısmı o cezaevi müdürüne attığı kazık ve 20 yılda dışarıda kazanamayacağı parayı hapishanede kazanması bölümüydü.
edit: parayı nasıl kazandığını soran arkadaşlar oldu, taşları yontarak değil elbette; müdürün ve 37bin usd doların mirasçısı gardiyanın tüm paralarını hayali bir kişinin üzerine geçirmesi ve hapisten çıkışında müdürün takım elbisesini giyip şehirdeki 11 ayrı bankaya gidip tüm hesapları nakte çevirmesi bölümü.
o kadar minimal ve bir o kadar samimi bir filmdir. filmin sonlarına doğru red'in de brook gibi masaya çıkıp cebinden çakıyı çıkartmasıyla yüreğim ağzıma gelmiştir, neyse ki güzel bitiyor.