ilk defa izledim ve kim bilir daha böyle nice filmler var sırada izlenecek. tek kelime ile süper. işlenişi, akıl oyunları, dostluklar. film bitiminde insanın yüzünde oluşan tebessüm falan. morgan amcama selamlar burdan.
elimde sadece türkçe dublajı olduğu için orijinalini izleyemediğim ama dublajının bile harika olduğu etkileyici film. sonu mu dersin, arada olan olaylar mı, başlangıcı mı, şok eden detayları mı... saymakla bitmez...
kesinlikle orjinal diliyle izlenmesi gereken bir filmdir. bilinen en iyi ve ikinci çekilmiş hapishane filmidir. verdiği mesajları anlamamak için kıt beyinli olmak gerekir.
tek boş bir sahnesi, repliği olmayan filmdir. figüranların, filmde tek bir cümlesi olan oyuncuların bile muhteşem oynadığı filmdir. freeman'ı robins'i isimleri aklıma gelmedi şimdi, müdürü, baş gardiyanı, haywood'u, boogs'u, brooks'u falan saymıyorum bile. Neden bu kadar çok insanı bu kadar etkilemiştir acaba? bence en büyük nedeni insanların özgürlük duygusuna çarpmasıdır. red onunla ilk kez konuştuktan sonra şöyle der arka ses olarak. ''insanlar ona züppe diyor. sanki üzerinde onu koruyan görünmez bir ceket var. sanırım onu ilk gördüğümde sevmiştim'' işte o ceket onun özgürlük duygusu. andy suçsuz yere ömür boyu ceza almış bir adam. ilk iki yıl tecavüze uğramış öldüresiye dövülmüş, hayatının kalanını hapiste ve o küçük hücresinde geçirmek zorunda olan bir adam. işini itibarını herşeyini kaybetmiş bir adam. ama o adam özgür bir adam. tüm bunların çok daha azı birçoğunun başına gelse neler olacağı neler hissedebileceği düşünün. Böyle bir durumda bile çoğumuzun anlayamayacağı o içsel özgürlüğü kaybetmeyip iğneyle kuyu kazarak son karesinde masmavi okyanusun kıyısında en sevdiği dostuyla birlikte hayallerine kavuşan adam. o hapisane ki özgür bir adam, çoğumuzsa dışarıdaki mahkumlarız. Bu yüzden galiba bu filmi çok sevdik. hepimiz içten içe birer andy olmak istiyor olabilir miyiz?
imdb sıralamasında ilk sırada olmasına aklımın ermediği vasat filmdir.
basit bir hapishane kaçış filmi olmasına ek olarak, tipik monte kristo kontu öyküsüdür. ayrıca sinematografisi felaket bu film tek oscar dahi alamamıştır.
bu yaşıma kadar neden izlememişim dediğim filmdir.umudun, azmin, zaferin filmi. filmden aklımda kalan şu cümle kayda değerdir:
ilk önce nefret edersin duvarlardan, sonra alışırsın, en sonunda ise bağlanırsın onlara.
brooks ve red'in hapishaneden çıktıklarında hayata karşı tutumları bence filmin en can alıcı sahnesiydi.
tutkulu ama imkansız bir rüyanın nasıl gerçekleştiğini, o rüyayı ne kadar arzulu bir şekilde düşleyip umut beslersen ona o kadar yakın olduğunu anlatan en iyi film.
film içinde hemen her karakter hakettiği yere ulaşmıştı. tüm filmlerin adalet eninde sonunda yerini bulur klasikliğinden uzaklaşılmamış. ve bizler her zaman iyinin doğrunun, adaletin yanındayız imajından vazgeçilmemiş. iyi mi olmuş iyi de olmuş çok da güzel olmuş. esaretin bedeli ödenmiş. umutlarımıza umut katmış, içimize huzur doldurmuş.
90'lı yıllarda yayınlanan perihan savaş'ın sunduğu gerçek kesit programında yayınlanan bir bölüm..
samet eşini sekreteriyle aldatıyordur aralarında çılgın bir aşk olduğunu zanneden samet sekreterinin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine boyun eğiyordu. önceleri sadece sekreteri olan bu kadın zamanla şirkette müdürlük, ilerleyen zamanlarda ise hisse istemiştir..
büyük bir aşka kapılan samet isteklerin hepsini kayıtsız şartsız kabul edip istem dışı bir felakete sürkleniyordu..
karısı ve çocuğuyla tatile çıkmaya hazırlanan samet'ten sevgilisinin bir isteği daha olacaktı buda imza yetkisiydi.
tüm imza yetkilerini alan sekreter samet tatildeyken şirketi üzerine geçirir..
samet tatilden döndükten sonra yetkilerini geri almak ister ancak sevgilisi vermez..
çıkmazda olan samet alkollü olduğu bir gece tartıştığı sevgilisini cinnet anında öldürür..
the end
herkese renkli günler