öncelikle film, ütopik değil distopik bir evrende geçmektedir. ütopyalar toz pembe bir gelecek tablosu çizerken distopyalar bunun tam tersini yaparlar.
bu film "ya açalım da şöyle gülelim keyfimiz yerine gelsin" filmi değil asla. çok güzel bir "toplumsal uzlaşı" yergisi bana kalırsa. film bu toplumsal uzlaşı saçmalığını evlilik üzerinden sembolize etmiş. bugün yaşadığımız toplumda evlenmek zorunda değiliz belki henüz ama birçok şeyi yapmaya mecburuz. kendi isteğimiz ile yaptığımızı sandığımız şeyler aslında toplumun isteklerinden ibaret. eric fromm buna nesnel isteklere giydirilmiş öznel kılıflar diyor. yani atıyorum bir ev sahibi olurken bunu kendiniz için yaptığınızı sanıyorsunuz ama toplum sizi çekirdekten öyle bir şekillendiriyor ki aslında toplum bunu emrettiği için ev sahibi oluyorsunuz. bu en yüzeysel örnek. bu konuyla ilgili ayrıntılı okuma isteyenler "özgürlükten kaçış"ı okuyabilirler.
filmdeki çiftlerin kusurlarında bile denklik arayışı yine bir toplumsal uzlaşı eleştirisi. yahu bizde atasözü bile var bunun: "davul bile dengi dengine çalar" diye. size saçma gelecektir, "burnu kanayanla evlenmek için niye burnumuz kanamalı illa arkadaş" ya da "saçı güzelle kel niye evlenemiyor yahu" diye düşüneceksiniz ama toplum böyle bir şey işte. kek kalıbı gibi şak şak şak yan yana aynı hizada aynı şekilde kendi içinde eşleştirerek koyuyor herkesi. sonra o yalnızları avlamak için düzenlenen av partileri. toplum bunu her gün yapıyor. farklı olma eğilimindeki insanları budamıyor mu? dışlamıyor mu? yok etmiyor mu?
kısacası film metaforlarla dolu. açık bir zihinle izleyiniz. colin farrel'ı hep sevmişimdir bu film sevgimi katmerlendirdi.
film hakkında yazılan entryleri bilerek okumadan bunları yazıyorum. eminim hepimizin yakından tanıdığı o salak tipler yine toplumsal baskı, distopya, özgürlük, dayatmalara karşı muhteşem bir kült yapıt gibi şeyler yazmıştır. gerçekten çok salak olmak ya da mallığını gizlemek için süslü kelimeler kullanan bir mal olmak lazım. net ultrasikko bir film.
Gönül ilişkilerine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan yaratıcı ve sinir bozucu bir film.
evliliklerin yüzeyselliğini uzun uzun dinlene dinlene anlatırken arkadaşlıkların yüzeyselliğini de es geçmiyor. Arada Bireyselliğin acımasızlığına da değiniyor. sonunda tam kurtuluşu bulduk diye sevinirken aşkın da nasıl çekilmez bir şeye dönüştüğünü gösterip insanı sonsuz bir karamsarlığa mahkum ediyor. gerçek bir kara mizah baş yapıtı bu.
Bunu gördükten sonra Sanırım ben mamut olarak kalacağım.
Yeminle elinde çitlekle, “ne zaman evleniyorsun, sen daha evlenmiyor musun yaşın geçti, yalnızlık allah a mahsustur.... evlenince de; çocuk olunca her şey düzelir” diyen teyzenin ütopik filmini yapmışlar.
en çok sanat ben biliyorum sanatsal başyapıttır ötekiler tu kaka onlar bu film ah çok güzel anlamayanlar bağnaz çok güzel mesajlar veriyor ve filmi size bırakıyor filmi. bok gibi filmdir.
Varoluşa ve yalnızlığa dair sahip olduğum düşünceleri sorgulamama sebep olan film. Bir tarafta çift olma zorunluluğu, bir tarafta yalnızlık dayatması ve arada sürüklenen bir adam izledim. Romantizmin farklılıktan beslendiğini bilmemize rağmen aynılaşma çabasını iyi aktarabilmiş yönetmen. Müzikler de vurucu. izlenmeli.
bir arkadaşımın tavsiyesiyle izledim ve film bittikten sonra hemen mesajla teşekkür ettim kendisine.kesinlikle öylesine değil,anlayarak izlenmesi gereken filmlerden biridir.
Filmin kesinlikle ayrı bir havası var. Konusu dikkatimi çekti ve izledigime pişman olmadım. Film durağan fakat sıkıcı değil. Sahne çekimleri hoşuma gitti. Oyunculuklar iyidi. Son sahnesi ayrıca hoştu. Beni dinlendirdi bu film.
Müzik seçimleri, filmin akışındaki o tuhaflık, vermek istediği mesajlar hatta bazı sahnelerin kitaptan okunarak desteklenmesi bile güzeldi. Uzun zamandır bu kadar sağlam film seyretmemiştim. Burada 4 ilde gösterime girmesi de ülkemizin ayrı bir ayıbı.
"bir şey hissetmediğin halde bir şey hissediyor gibi yapmak bir şey hissettiğin halde bir şey hissetmiyor gibi yapmaktan daha zor." Cümlesiyle akıllarda yer eden film.
her ne kadar ütopik de olsa cidden vakit ayırıp izlediğine değen bir collin farrel klasiği. yalnız gezenler, otelde yalnızlık cezasına çarptırılmışlar tarafından ormanda hayvan iğnesiyle avlanıyorlar. orman ve oteldekiler birbirinin tam tersi disiplinlerde. birinde yalnızlık zehirli bir balık, diğerinde yani ormanda yaşam felsefesi. sürekli burnu kanayan kızla çift olabilmek için kafasını gizlice sert yerlere vurup burnunu kanatan adamın kızla evlenmesiyse günümüz ilişkilerine mükemmel bir göndermedir. kafayı masaya vurunca ya da kızın yanında oturunca onunla uyumlu olduğunu sananlar izlemesin. vakit kaybı. kendi karakterini taşıyan ve yasayanlara tavsiye ederim.
sırf oteldeki ortamlar için bile izlenebilecek ilginç film. kadın erkek ilişkileri, otoriterizm, toplumun cinsellik ve yaşam tarzı konusundaki dayatmaları vs konularda ilginç damarlara el atan distopik ve yer yer absürdlük kullanan bir çalışma. bu arada otel hizmetlisi hatunun ormandaki dans sahnesindeki ultra mega dansı filmin en bomba görsellerinden biriydi.
distopya seven yalnız insanlar için hem yara bandı hem yara olacak filmdir.
yalnız olanların kabul görmediği bir toplumda çift olmak için harcanan çaba, bu çabanın getirdiği "hissetmiyorken hissediyormuş gibi yapma", gerçekten hissetmeden biriyle beraber olamayanların uğradığı ve tercih ettiği manidar dönüşüm, bu düzene başkaldıran daha absürt başka bir düzen içinde kaybolup giden yalnız insanlar.
diyalogları ve sistemi eleştirdiği klişeleri çok iyi kullanmasıyla uzun zamandır aradığım tadı yakaladığım filmdir.