hugh jackman'ın rolü için ilk teklif brad pitt'e gitmiş, oynamam deyince avustralya'da kurulan setler toplanmış, filmin bütçesi kesildikçe kesilmiş, vesaire, vesaire.
kurguyu beş yılda son haline getiren aronofsky de "filmin yapımı da konusuyla birebir ilerledi. filmin kendisi yaşam ve ölümü, gösterime girinceye kadar defalarca farklı şekillerde tecrübe etti" gibi şeyler söylemiş bunun üzerine.
bu filmde her şeyin mükemmel olduğunu söyleyebilirim ama özellikle hugh jackman'ın laboratuvarın yöneticisi olan doktora dönüp "she should be dead by then" dediği andaki oyunculuğundan daha iyi bir sahne hatırlamıyorum izlediğim filmler arasında.
senaryosu ve kurgusu çok güzel olan bir -aşk- filmi. tekrar tekrar izlenilebilecek kalitede yıllar sonra bile değerinden bir şey kaybetmiyeceğini düşündüğüm süper film.
'aşk', 'ölümsüzlük' kavramlarını hem ayrı hem de 'ölümsüz aşk' kombinasyonu ile birlikte işlemiş, üç ayrı uzay-zamanda geçen kurgusuyla güzel bir hareketlilik yakalamış darren aronofsky yapıtı. 'sadece bu özelliği bile filmi beğenilir kılmaya yeterken, über görsel efektlerle bu kadar allayıp pullamaya ne gerek vardı' sorusunu sordurtmuştur. velhasılı kelam, herşeyiyle, bir bütün olarak, sorgulanması gerekn tek şey filmin ne demek istediğidir. zira, film kendisini ifşa ettiğinden daha fazla boyuta sahiptir ve binbir çeşit yerden binbir farklı anlam çıkabilir.
imdb de 7.5 almasına çok şaşırdığım, 10 luk film. Fantezi ve bilim kurgu türleri ancak bu şekilde mükemmel kurgulanabilirdi. Filmin görsel muhteşemliğine zaten söz yok. Darren Aronofsky ye sonsuz teşekkürlerimizi sunarken, hugh jackmanın önününde de saygıyla eğiliyoruz.
filmi ilk izlediğimde bir süre anlayamamıştım. asıl konuyu anladığım nokta kızın saçlarıyla, shilbulba daki ağaç ve ilk rahibimizin ağaca yaklaştığında ağacın uzantılarıyla arasındaki çekimin birbirine benzerliği idi. bu noktada koptuktan sonra filmi tam anlamıyla ikinci izleyişimde anlamış bulunuyorum. biraz gereksiz yere uzatılmış olsa da görsel olarak güzel sembolik anlatımlara yer verilmiş, amerikan filmlerine özgü vurucu müziklerle süslenmiş. rachel weisz balık burcu olduğunu yine saklayamamış, puslu puslu bakaraktan oynamış. hugh jackman döktürmüş. farklı, güzelcene bir filmdi, ağladım da. daha ne isteyim zaten.
ayrıca filmden bazı detaylara bakacak olursak, filmde geçen hayat ağacı "natul tortuosa" fagaceae, kayıngiller ailesinden bir ağaçtır. ancak internetten aranınca herhangi bir bilimsel kaynaktan bulunamamaktadır. yine filmde ağacın synonimi olarak görülen "mirabilis lindheimeri" ve "mirabilis dichotoma" internette başka familyalar altında ve otsu bitkiler olarak çıkar. "mirabilis dichotoma" filmde thomasın dönüştüğü çiçeklerdir. ancak m. lindheimeri filmde yer alıyorsa da bulamadım. ayrıca sevgili wikipedianın dediğine göre mayalar "ceiba" genusuna ait bir ağacı hayat ağacı kabul ederlermiş. bir de filmde dr. creo nun isminin de anlamı dikkatimi çekti. ispanyolcada "creo" "yaratırım, inanırım, inanan" gibi anlamlara gelmektedir. işte böyle detaylarda dolaşan insanlar da olabiliyor.
together we will live forever teması ile senaryosunun enteresanlığı ile akılları alan darren aronofsky şaheseri. beklediği değeri ve ilgiyi görmemiştir. buna rağmen, herhalde, saf aşkın bu kadar sıradışı işlendiği başka film yoktur sektör ekolünde. gerçi bu tip filmlerin biraz tematik olmasının da etkisi var. ayrıca clint mansell'ın soundtracklerini icra ettiği ve melodilerinin filmin her karesinde vurucu bir etki yaptığını; hugh jackman ve rachel weisz 'ın bu filmde ne kadar underrated bir oyunculuk ölçütü ile değerlendirildiğini de anlamamızı sağlamıştır. izleyiniz izlettiriniz. ondan sonra kendinize saklayınız bu filmi.
albümden çıkan ilk single think ı need it to oldu.bunun dışında drivetime adlı da harika bi sarkı bulunuyor.
parça listesi şu şekilde:
01. Think I Need It Too
02. Forgotten Fields
03. Do You Know Who I Am
04. Shroud Of Turin
05. Life Of A Thousand Crimes
06. The Fountain
07. Everlasting Neverendless
08. Proxy
09. Drivetime
10. The Idolness Of Gods
öyle sanıyorum ki darren bu filmde insanların içinde gizli kalan, anlatamadığı duyguları onların gözünün önüne getirip etkilemek istemiş ancak aşkın zannettiği gibi herkesin ruhunda yeri olan bir duygu olmadığını kaçırmıştır. o nedenledir ki filmi herkes aynı şekilde sevmemiş, sevememiş ve sevemez. tüm izleyenler için bir altın değil anlayanlar için bir elmas değeri görmüştür. iyiki de öyle olmuştur.
Vizyondayken nasıl kaçırdım bir türlü aklım almıyor ya. Film resmen yoruyor insanı ki bu da giriş-gelişme-sonuç filmlerine alıştığımdandır gerçi. Beni yoran filmlerin hastasıyımdır bunu izlediğimden beri **
bir yandan masal, bir yandan şiir, bir yandan bilim kurgu romanı okuduğunuzu hissettiren film.
ortada anlatılan bir masal vardır. masalı dinleyenler anlamasalar bile masalın içindeki şiirlerden oluşan tınıdan etkilenirler . anlayanlarsa bir masalın fizikötesi büyüsüne inanmaya başlarlar. filmi çekilesi kitaplardan bir düzine sayabilirim belki ama kitabı basılası filmlerden şimdilik sadece bu filmi söyleyebilirim.
ölümü, ölümden sonra bir hayat olduğunu kabullenerek yaşamak fikrini veren filmdir.insan, ölümü sevdiklerinden ayrılacağı ve bir daha asla görmeyeceği için kabullenmek istemez.direnir,karşı koymak ister.nitekim filmin uzun bir bölümü bu debelenmeyi ele alır.bu debelenmenin sebebi de aşktır.en sevdiklerimize olan aşk.
fakat insan hem zayıftır,hem acizdir.kendi iradesiyle kendine bile sahip çıkamaz.o halde teslim olur.ve huzuru bulur.
--spoiler--
mayaların xibalba yıldızının ölümüyle huzuru bulması,ehli kitap'ın da kıyametten sonra cennette huzuru bulması ile bağdaşır.
ilginç bir nokta ise tommy ölümü kabullenmesine rağmen, ağaçtan çıkan ab-ı hayatı içerken aslında hala ölmemek istemektedir.bu yüzden deli gibi, kana kana içer.fakat içtiği kendisini yok eder.oysaki insandan beklenen başkadır ve bir sonraki sahnede gösterilmiştir.
mayaların kendini xibalbanın merkezine doğru akışına bırakması,ehl-i kitap inancındaki insanların kendilerini tanrının şefkatli ellerine bırakması ile bağdaşır.
--spoiler--
fantastik bir öyküyü anlatan seyre değer bir film.
--spoiler--
destansı yolculuk, 16. yüzyıl ispanya'sında bir fatih olan tomas'ın (hugh jackman), ölümsüzlük bahşettiğine inanılan efsanevi bir varlık olan gençlik çeşmesi'ni aramaya çıkmasıyla başlar. hikaye, modern bir bilim adamı olan tommy creo, sevgili karısı isabel'ı yavaş yavaş öldüren kanseri tedavi edebilmek uğruna ümitsiz çırpınışlarını anlatarak devam ediyor. 26. yüzyılda derin uzayda yolculuk eden astronot tom, kendisini bin yıldır yiyip bitiren gizemleri kavramaya başlar. bu bin yıla yayılan üç hikayede, tüm zamanların thomas'ı olan savaşçı, bilimadamı ve kaşif; hayat, aşk, ölüm ve yeniden doğuş kavramlarıyla yüzleşir.
--spoiler--
darren arnofsky'nin yönetmenlik koltuğunda en göz kamaştırıcı ve hugh jackman'ın oyunculuğunda yeni bir çağ açıp devleştiği mükemmel ötesi film.
ölümle yüz yüze gelme, onu yaşama, kabulleniş ve ölümsüzlük bundan daha güzel anlatılamazdı.Görsel efektlerin müziklerle kompozisyonu ise insanı kendinden geçirmeye yeter.
Darren Aronofsky den yine başyapıt sayılabilecek derinlikli bir film daha.yalnız filmin çok fazla ilgi çekmemiş olması üzücü.
--spoiler--
insanoğlunun ölümsüzlük tutkusunu güzel bir aşk hikayesi ve paralel evrenler yardımıyla anlatan film, yoğun duygularla izlenmesi gerekir. ayrıca evin içindeki kısacık bir tablo sahnesi gerçekten insanı çarpıyor.
--spoiler--