gittim efendim ben bu filme. ne yazık ki. evet gittim. yapacak hiçbir şeyimiz yoktu o an. arkadaş aradı gel lan dedi alıyorum sana bilet. iyi lan geliyorum dedim. meğersem bu filmi izlemek yerine yapılabilecek o kadar şey varmış ki. boş bir testi gibi evin duvarlarını seyretmek dahil buna.
son 5 sene de izlediğim en kötü filmdi. 80 lerde bile bu denli seyirciyi küçük gören, salak saçma fantastik filmler yoktu. ben bunu anladım.
çok berbattı yahu. ha bişe olacak ha şimdi olacak diye bekledim durdum. ne mümkün. film başladığı gibi bitti. üstelik bir dolu saçmalıklarla.
reeves de bitmiş artık yahu. bakışlar oyunculuklar hep aynı. gerçekten varolma savaşı veriyor artık.
her bilimkurgu fanının izlemesi ve değerlendirmesi gereken film. 1951 yapımı olandan bahsediyorum.
"merhaba dünyalı biz dostuz" ve "uzaylıların dünyada ilk amerikaya gelmesi" klişesi bu filmle beraber oluşmuştur. hollywood zaten yıllardan beri bu bilimkurgu klasiğinin ekmeğini bol bol yemiştir. kalkıp utanmadan bu filmi bir daha çekmelerini hollywood senaristlerinin kabızlığına bağlıyorum.
the day the earth stood still'i önemli kılan şey sadece yaratmış olduğu klişeler değil bilimkurguya farklı bir soluk ve düşünce biçimi yerleştirmesidir. soğuk savaşın etkisi, birleşmiş milletlerin kurulması, ikinci dünya savaşı ve dünyadaki kaos ortamı senaristleri** karamsarlığa itmiş ve ortaya ciddi eleştiriler ve politik göndermeler yapan bu bilimkurgu çıkmıştır.
--spoiler--
fimde aslında uzaylıların yani Klaatu'nun abd yi temsil ettiği yönündeki tartışmalar yıllardan beri yapılıyor. bana kalırsa Klaatu aslında şiddetten ve faşizmden yana değil. liderlerin politik saçmalıkları yüzünden derdini anlatamıyor, kaale alınmıyor. bu noktadan sonra Klaatu "siz sadece şiddetten anlıyorsunuz başka türlü kendimi ifade edemiyorum" mottosunu çakıyor. nereye çekerseniz oraya gidiyor aslında bu noktadan sonra senaryo.
Klaatu, gerçekten barış isteyen bir uzaylı mı? yoksa aba altından sopa gösteren bir diktatör mü? başta attığı iyi niyetli adımları gözönüne alırsak ikincisini söylemek ağır herhalde...
zaten filmi güzel-efsane yapan bu! insan, basit bir uzaylı filmi izlemiyor. politik felsefi hatta yer yer -ki bence gereksizdi- dini göndermeler filmde bolca mevcut. düşünmeye ve sorgulamaya teşvik ediyor sizi hikaye...
--spoiler--
o değilde helen, jacob ve babasıyla olan durumu açıklamasaydı, hala helen'nin mahallenin zenci sütçüsüne verdiğini düşünüyor olacaktım. bembeyaz, süt gibi hatundan öyle çikolata kıvamı çocuk çıkar mı lan?
kocaman bir fiyaskodan ibaret bir film. oynayan birbirinden yetenekli iki oyuncunun ismi, ve de ilk filmi bilenlerin karşılaştırma fırsatının dışında, belki de harcanan paranın ve de emeğin çok altında kalan bir filmmiş bu...
hatta, arkadaşlara sinemaya gidelim deyip, film çıkışı da, ''ulan nasıl bombokmuş derim ki acep?'' ler arasında filmden çıkmam bir olmuştur.
anlamadığım diğer bir mevzu ise, kardeşim holivud musun ne zamazingosun, o kadar imkanın var, piyasanın ta kendisisin; oyuncusundan tut, yönetmenine, senaristinden tut, senaryosuna kadar, piyasanın mına koymuşsun.. ne işin var ki, böyle yeniden çevrimler yapıp, filmin ilk versiyonuna hizmet edeceğin yerde, filmi piç etmek. bizde zaten böyle gelişmiş bir sinema pazarı yok, böyle teknoloji zaten yok. hatta, film başlamadan önce, şeytanın pabucu filminin fragmanı dönüyordu da, fragmanın sonunda fatih ürek koca bir siktir çekiyordu. bizler daha küfürden medet umaraktan milleti güldürmeye çalışırken, siz kalkıp da 51 senesinde yapılmış ve zamanın çok ötesindeki bir filmi yeniden çeviriyorsunuz.
--spoiler--
filmin ilk yarısı göz açıp geçene kadar geçti; araya girmeden de uykum geldi zaten. bu aradada, film ha gelişti girişti derken, bir de baktık, senarist amca, ana fikri yapıştırmış... hayır yapıştırmamış da; tamam, güzel... film mesaj içerikli, kol gibi eleştirileri sokuyorsun, ama bence böyle bir konu uygun değil, böyle bir bilim kurgu yaftası yapıştırılmış bir film hiç de değil, ki senaryo ile kurgu denen şey neredeyse sıfır. üzerinize afiyet atilla dorsaydeğiliz, ama elhamdülillah açtan hallice, çok film izlemiş tok bir sinema izleyicisiz. işte, buradaki noktada, filmin bir pop corn unsuru olduğunu unutup, sadece mesaj kaygısı güderek, araya iki tane bol sıfırlı dolarlara mâl olduğu belli olan efektleri serpiştirmesi.
--spoiler--
bu arada, 'değişmeliyiz' ana fikri ile, 'değişiriz' gazı son zamanların en büyük hayal bulutu; ütopya demeyelim, çünkü onun da bir açıklaması oluyor bir yerden sonra.
keanu reeves'in karizmasına karizma katan filmdir. başka birşey değil.
edit: ses efektlerinden hoşlanırım diyorsanız kaçırmadan sinemada izleyin. imax'in yapabileceklerini gösterdiklerini iddia ediyorlar. o yüzden the day imax stood still deniliyor.
uzaylı meselesine en mâkul bakışlardan birini atan, müthiş göndermelere sahip, metropolis'ten sonra izlediğim en iyi bilim-kurgulardan biri. bunun sebebi -yine metropolis gibi- öyle efektleri falan değil, muhteşem gerçekçiliğidir. filmde verilen en anlamlı mesaj; "insanoğlunun hırsı daha başına çok bela açacak ey dünya" dır.
yenisini çekiyorlarmış, muhtemelen sıvarlar. 1951 yapımı olanı izleyin, izletin.
1951 yapımı klasik bilim-kurgu.uzaylı, insan ilişkisini irdeleyen yapımın yönetmen koltuğundaki isim ise Robert wise. Filmin yeni versiyonunda (2008) Keanu Reeves, Jennifer Connelly gibi isimleri izleyeceğiz. Yeni versiyonuna ait ilk tanıtım videosu için: