içimdeki jilet kayıtsızlığıyla gülümsediğim ve gördüğümde şapkamdan tavşan çıkararak ona playboy unvanını bahşettiğim kadın: karda yürürken izini belli etmeyen playboy tavşanım benim. sahi, o güzel sıfatının taşıdığı çekiciliği ve aldatmanın vahşi cazibesini birleştirip, bunu bana kayıtsızca sunarken sen, nasıl da ustalıkla hiç bir şey olmamış gibi becerebiliyorsun bunu?... sahi anlatsana biraz. laf aramızda hiç iz bırakmaz mısın sen? hem dur, çekirdek alıp da geleyim, çitleriz. her çitleyişte de lafa doymak nedir bilmeyiz... ne o, beğenmedin mi? papagan yemi mi bu. aşkolsun... papağan papagan konuşup asabımı bozma. o zaman çitle de ver ağzıma yorma beni. tamam kabuğu sende kalsın!
peki sen; yere bakarak yürüyen ve cüzdan görse, eğilip de almayacak kadar gururlu erkek budala: kafanda, önce o güzel sekreterle ilgili şuh planlar yapıp sonra da tırsarak geri çekilirken ve en sonunda bu tavrını güç bela korka korka fiiliyata geçirebildiğinde, heyacandan ufak gedikler bırakıp iz bırakarak yürürken; kadının seni çatır çatır aldatıyor hem de hiç iz bırakmadan.
arkasında çalı taşıyarak karda yürürken 36 numara narin ayaklarından bıraktığı izi, tırtırlı beyaz asfalt gibi gönlüme çizerek yok eden, saf görünümlü beyaz tenli playboy tavşanım; koynundaki popponları dişlerimle sıkarak patlatamayacağımı biliyorum, üstelik şişmelerini engelleyememek de pek manidar!
yere yürüyerek hülyalara dalan adam; eline yüzüne bulaştıracağın işe girişeceğine, al lan o yerdeki cüzdanı, hatunu kaybettin bari parayı bul ulan!