Tekel işçileri haklı eylemlerinin 18. gününe bir yılı geride bırakarak girdiler. 18 gündür hiçbir zorluğa boyun eğmeden, yılmadan devam ediyorlar direnmeye.
Direnişlerini Ankara da Türk-iş genel merkezi binası önünde sürdüren eylemciler birçok zorlukla karşı karşıya kalıyorlar. Kalacak yer, barınma ve sağlık sorunları gibi sorunlar, işçilerin karılaştığı sorunların en başında geliyor.
Bazı işçiler sendikanın tesis ettiği misafirhanelerde, kimileri dışarıda, çok az bir kısmı ise Ankara;lı sendikacıların evlerinde kalıyor. Geceyi dışarıda geçirmeleri ve hava şartlarının olumsuz olması nedeniyle işçiler birçok sağlık problemleriyle karşı karşıya. Simit ve çay ile karınlarını doyuran işçiler adeta yaşam savaşı veriyorlar.
Adana, Urfa, Adıyaman, Bitlis ve diğer illerden gelen işçiler Ankara;daki bir çok sivil toplum örgütü ve partilerin destekleri ile onurlu mücadelelerine devam ediyorlar. Gelen destekler işçilerin morallerini yüksek tutuyor. Destekçilerle halaylar çekip, türküler söyleyen işçiler destekleri yanıtsız bırakmıyor. Ankara üniversitesinde öğrenciler ve akademisyenlerle yapılan oturuma, özgürlük ve dayanışma partisinin halk konuşuyor etkinliğine destek vererek sendikacıların desteklerinin az olmasından yakınıyor.
Çalışma arkadaşlarının birçoğunun mücadeleye destek vermemelerini işlerini kaybetme korkusu taşıdıklarını söyleyerek açıklıyorlar ve iyileştirilmiş 4/c ye karşı olduklarını bildirerek arkadaşlarını direnmeye davet ediyorlar. 18 gündür ailelerinden uzakta olan işçiler mücadeleye sonuna kadar devam etmekte kararlı.
Yeni yıla direnerek giren işçilerin, yeni yıldan beklentileri açık ve net: Haklarını almak, insanca çalışma şartları ve kadın işçilerin ayrım gözetmeksiniz eşit çalışma koşullarında çalışmaları.
Yandaş Medya ve kamoyunda fazla gündeme getirilmeyen tekel işçileri direnişi git gide anlam kazanmakta Türkiye;deki işçi sınıfı mücadelesinde bir simge haline gelmektedir. Umuyoruz ki hakları için direniş yapan işçilerimiz en kısa sürede zafere ulaşırlar.
Kimileri için oldukça iyimser, hatta safça bir ifade olarak görülebilir işçilerin ayağa kalkışı. Son yaşadıklarımız kendiliğinden tepkisel eylemler olarak görülüp bunlara fazla bel bağlamamamızı söyleyenler çıkabilir veya insanın içini sıkacak şekilde karamsar düşünenler olabilir. Peki, gerçekten de son yaşadıklarımız olağan bir dönemin olayları olabilir mi? Daha ileri giderek şöyle soralım: son bir iki aydır içinden geçtiğimiz döneme ;yetersiz; diyerek bir yere varabilir miyiz? Gerçekten de işçilerin belli başlı örneklerde de olsa, ayağa kalkışı ve birbirleriyle dayanışma içerisine girmesi umutsuz bir dönemde umudun kapısını aralayabilir mi? Biraz bu soruların cevaplarını arayalım.
Son bir yılda çeşitli dalgalanmalarla kendisini hissettiren ve bütün dünyayı etkisine alan ekonomik kriz, ülkemizde de kendisini şiddetli bir biçimde hissettiriyor. Geçtiğimiz krizlere nazaran kendisini işsizlik ve yoksulluk ekseninde daha çok gösteren bu ekonomik kriz, işçilerin ve bütün emekçilerin de yıllardır biriken sorunlarını öfkeyle dile getirmesine neden oluyor. Burada detaylı bir ekonomik kriz değerlendirmelerine girmeyelim. Ancak bundan daha önemlisi ekonomik krizle beraber Türkiye;nin içinde bulunduğu ve krizin öncesinde başlayan siyasal krizin günümüzde sıradan vatandaş açısından ne ifade ettiğini hep beraber görüyoruz. işini kaybeden, yoksullukla boğuşan milyonlarca kişinin farklı siyasal kutuplaşmalarla karşı karşıya geldiğini hep beraber görüyoruz. Ama bu tabloyu bir şey bozuyor: ayağa kalkan, ülkesine, onuruna ve aklına sahip çıkan işçilerin direnişi.
Bilenler hatırlayacaktır işçi sınıfı ;daki bahar eylemlerinden beri bu kadar kitlesel ve halkın diğer kesimleriyle iç içe ayağa kalkmaya cüret edememişti. Bu süreci 8 Kasımdaki Alevi yurttaşların emekçi karakterli yüz bin kişilik mitinginden başlatabiliriz. Sürecin doruk noktasını Tekel işçilerinin eylemleri oluşturmaktadır. Şu anda açığa çıkan öfke ve kazanmaya duyulan inanç, emekçilerin son yıllardaki en büyük eylemliliklerinden biridir. Bunu sayısal olarak söylemiyorum. Birkaç yıl önceki özelleştirme furyasını hatırlarsak, Tekel işçilerinin direnişi diğerlerinden daha ön plana çıktığını görebiliriz. Her biri oldukça önemliydi, Türkiye işçi sınıfı tarihine çok şey katmıştı. Ancak Tekel işçilerinin direnişi şimdilik bunu kat be kat aşmıştır.
Ayrıca Tekel işçileriyle hemen hemen aynı gün başlayan itfaiye işçilerinin direnişi de burada önemli bir etkendir. Hem emekçiler birbiriyle dayanışma mesajları gönderiyor ve mücadelelerini ortaklaştırmanın önemini kavrıyorlar, hem de AKP nin halkçı olduğu iddialarını da boşa çıkartıyorlar. Emekçi eylemlerinin siyasal iktidara vuran ve AKP’nin emek düşmanı karakterini teşhir eden bu eylemlilikler bir de bu açıdan önemlidir. Düzenin en önemli siyasal aktörünün halk düşmanı ve işbirlikçi karakterini, yağmacı karakterini bir kez daha açığa çıkarttığı için çok değerlidir. Belediye işlerini kendi yandaşlarına peşkeş çekenlerin yüzü ortaya çıkmıştır.
Mücadele öğretiyor işçilere. Belediye işçileri oy verdikleri dini bütün adamın nasıl çalıp çırptığını görüyor. itfaiye işçisi kendisini işsiz bırakanın kim olduğunu görüyor. Bir umut diye oy verdiği AKP nin kendisini nasıl aç bıraktığını görüyor Tekel işçisi. Her şeyden ötesi, tam da savaş kışkırtıcılığı yapanların canına ot tıkıyor bu işçiler. Aydınlık ve bağımsız bir ülke kuracakların Türk ve Kürt emekçilerinin birliği olduğunu ispatlıyor Tekel işçisi. Dostlarının da kim olduğunu görüyor. işçinin sınıf partisinin ne kadar önemli olduğunu hissediyor. Soğukta direnen işçi sınıfımız o nedenle çok önemlidir. Onlar kazanırsa bizde kazanırız, onlar kaybederse bizde kaybederiz!
bugüne kadar emekçiye işçiye hangi sağ parti destek çıkmış ki?
mitinglere bakın hiç mhp yi bbp saadeti göremezseniz onları anca one minute da kahrolsun israilede görürsünüz emeğe herzaman destek soldan gelir bu böyledir.