ortaasya şamanist moğol baskılarından kaçan türk boyları akın akın batıya doğu göç eder. maveraünnehir coğrafyasına yaklaşıldıkça müslüman arap kabileleriyle ticari ve kültürel ilişkiler başlar. o dönemde müslüman araplar, mecusi fars ve hristiyan roma'yla yoğun bir şekilde savaş halindeydiler. müslüman araplar, hayatı at üstünde geçen ve sayıca çok fazla olan bu savaşçı türk boylarına kendi saflarında yer almalarını ve bu şekilde savaş ganimetlerine ortak olmalarını teklif ediyorlardı. halbuki rum ve farisiler bu tür vaadlerde bulunmuyorlardı.
sayıca çok üstün olan bu savaşçı türk boyları müslüman arapların yanında yer alarak islam ordularının başarı kazanmasında büyük rol oynadılar ve kazanılan ganimetlerle kısa zamanda büyük zenginliklere sahip oldular. bu askeri ve ticari ilişkiler araplarla türklerin bir arada yaşamalarına vesile oldu. türkler, müslüman arapların dininde özellikle cihad, ibadet ve temizlik ilkelerinden çok etkilenerek hiç bir zorluk göstermeden islamiyeti kabul etmişlerdir.
müslüman araplarla birlik olmayıp hristiyan roma ile iş birliği yapan peçenek türkleri istisnadır tabii. peçenekler roma ile işbirliğine giderek anadolu içlerine yerleşip hristiyanlaştılar. ama peçeneklerin sayısı çok azdır. mimar sinan da bu peçenek türklerinden devşirme bir hristiyan türk ailenin çocuğuydu sonrada devşirme yolu ile müslüman olmuştur.
türk kavimlerinin sayısı çok fazla olduğu için türklerin boy boy müslümanlığı kabıl etmelerinden hemen sonra arap müslümanlar bu bölgeleri terketmişler cihad görevini müslüman türklere devretmişlerdir. çünkü o devirde bölgedeki türk nüfusu gerçekten çok fazlaydı. buhara, semerkand, horasan gibi vasat şehirler doğudan göç eden türkler tarafından kısa sürede bölgenin en kalabalık şehirleri haline geldiler.
bölgedeki müslüman arapların yaklaşık üç katı nüfusa sahip olan türklerin kılıç zoruyla islamiyeti seçtiğini savunmak ahmaklıktır aptallıktır geri zekalılıktır.
islâm'a büyük, savaşçı bir millet kazandırmakla birlikte türk milletini daha da şereflendirmiştir.
bununla birlikte, türklerin islâm'a geçişlerini tamamen kılıç zoruna bağlamak doğru değildir. zirâ askerî başarılar, karşısında başarı kazanılan toplumları eski dininden uzaklaştırmakta tek başına yeterli değildir. öyle olduğunu kabul edersek islâm coğrafyasını talan eden ve karşısındaki her orduyu mağlup eden moğolların nasıl müslüman olduklarını açıklayamayız.
aynı şekilde askerî açıdan roma ile baş edemeyeceği gayet açık olan isevîliğin ise bu mücadeleden -tahrif edilmiş, bir roma-isa sentezi olarak çıkmış olarak da olsa- muvaffak çıkmasını da açıklamak pek kolay olmaz.
kaldı ki gönülden olmayan din değiştirme hareketleri, yeni geçilen dini ulaştıran gücün tahakkümü kalktığı vakit etkisizleşir ki yahudi iken müslüman olan türk gruplarının sonradan tekrar eski dinlerine girdiğini görüyoruz.
türk milletinin eski inançları ile islâm arasında bir benzerlik bulunduğu ise safsata değil gerçekliktir. ibrahim kafesoğlu türk millî kültürü ve türk-islâm sentezi eserlerinde bunu muazzam şekilde açıklamıştır.
eski türk inancında bir ruhban sınıfı olmaması, gök ile tanrının özdeşleştirilmesi sebebi ile türk tarihinde putun görülmemesi -zirâ gökyüzünün putlaştırılabilmesi mümkün değildir- bunlara örnektir.
türk milletinin islâm'a geçmesi başta belirttiğim üzere türk milletinin hayrına olmuştur. islâm medeniyeti içerisinde, islâm öncesi gelenekleri de kullanarak tarihinin zirvesine ulaşmış; devlet kurma yeteneği en üste çıkarak osmanlı devleti gibi bir harikayı inşâ etmiştir.
türklerin zekasının en büyük örneğidir. japonlar için zeki derler birde, ama demek ki yeterince zeki değillermiş. ama bir gün onlarda doğru dini seçeceklerdir. kapitalist amerika ise kağıt parçası olan paranın köpeği olmuş durumda.
türkler islamiyeti seçerek ve bu eşsiz değere asırlardır bağlı kalarak ve ezele kadar sahip çıkarak yine bu eşsiz, mükemmel kararın doğruluğunu yaşamaktadırlar.
kimi türkler vardır (genelde sonradan türk olanlar) onlar islamiyeti seçmek zorunda değiller, istedikleri inancı yaşayabilirler. islamiyet dini hoşgörü dinidir, kimseye zorlama yapılmaz.
Türkler şaman inancından sıkılmış veya şamanlarla sözleşmeleri sona ermiş te bir ihale açmışlar, bütün dinler teklif sunmuş; Vatikan, Mekke ve Kudüs'ten temsilciler sunum yapmış, Japonyadan şintoistler ve uzak asyadan budistlerle sihler de gelmişte türkler akıllarına yatanlar arasında proof of concept yapmışlar. Sonra da bir araya gelip islamiyeti seçerek ihaleyi sonuçlandırmışlar. Seçim deyince böule bir algı oluşuyor. Oysa olan şu, savaşı kaybetmişler ve imzaladıkları anlaşmanın maddelerinden biri dinlerini unutup islamiyeti seçmeleriymiş. Yani Türkleri müslüman yaparak sevap kazanmış galip olan devletin ordusu ve kumandanı.
Türklerin şamanist baskılardan sıkılması olayını zırvalayan arkadaş, bu kafa kımız kafası mı? Eğer öyleyse kımız denen nane gerçekten iyiyniş diyeceğim.