Bu sene aldığım derstir, bu ders hocanızın siyasi düşüncesine göre şekillenir. Her sosyal bilim özelliği taşıyan ders gibi. Ama türkiyenin şu hali ortadayken daha neyin savaşını veriyorsun. Doların ve euronun tavan yapmasıyla alt üst olan bir ekonomi, dudak uçuklatacak dış borçlar, bankaların durumu, dışardan yabancı parayla hammade alan özel şirketler, bunların hepsi bir batağın içinde. Hadi bunları anlamadıysan çok açık bir ekonomik dersi pazardadır. kurufasulyenin kilosu 15 lira patatesin kilosu 5 lira. Hala gelmiş türkiye ekonomisi iyileşti, milli gelirimiz yükseldi diyorsan, aklını bıraktağın pazardan al ucuza gitmesin.
-Öğretmen;Sosyal bilgiler dersinde çocuklara bir ödev verir,
-Herkes ailesine sorup demokrasinin tanımını özet halinde çıkaracak ve ezberleyecek
-Çocuk;Eve gelir Babasına sorar,
-Baba Demokrasi nedir?
-Babası yanıtlar,
-Önce bilmen gereken terimler var.Bak şimdi.
Ben bu eve para getiriyorum ben LiBERAL sınıfıyım.
Hizmetçimiz bizim rahatımız için çalışıyor ayrıca geçimini sağlıyor,o işçi SINIFI,
annen DEVLET bütün içişlerinden o sorumlu,
sen HALKSIN hepimiz senin için çalışıyoruz,
beşikteki kardeşinse GELECEK,şimdilik bunları bil sabah sana anlatıcam,
-Gece olur çocuk babasının anlattıklarını düşünürken birden hizmetçinin odasından sesler gelir.
Çocuk kalkar ve gizlice içeri bakar.Birde ne görsün?Babası hizmetçinin üzerine çıkmış gidip geliyor.
Hemen annesinin yanına gider ama nafile.Annesi horul horul uyumakta.Bu sırada kardeşi ağlamaya başlar
yanına gider ve kardeşini beşiğinde altına sıçmış bir şekilde bulur.
Ne yapacağını şaşırır ve yatar.
-Sabah kahvaltıda babası:
-Tanımları ezberlediysen şimdi sana anlatıcam DEMOKRASiYi der.
Çocuk:
-Sen zahmet etme babacım.Ben çok iyi öğrendim.LiBERALLER iŞÇi sınıfını becerirken
DEVLET uyuyor HALK endişeli GELECEK'se ..k içinde !
gelişmiş ekonominin bi kaç göstergesi vardır.
onlardan sadece beyaz eşya şartını yerine getirebilmiş ekonomidir, 90 seneden beri bu böyle.
otomobil yok
uçak yok
nükleer yok.
yüksek enflasyon sıralamasında ilk 10'da,
işsizlik oranında ilk 15'te olan ekonomidir.
neredeyse hiçbir şey üretmeyen, türkiye gibi bir tarım ülkesinde tahıldan samana kadar her şeyi ithal eden bir ülke olduğumuz ve ekonomimizi ayakta tutan tek şeyin yabancı yatırımcılardan gelen sıcak para olduğu düşünüldüğünde, bugünkü gibi siyasi belirsizlik ortamında o sıcak paranın ülkeyi terk etmesi de kaçınılmazdır.
türkiye ekonomisi çok güçlü balonu artık patlamak üzere. allah yardımcımız olsun.
türk basınından takip edip araştırmazsan dünyanın süper gücü sanılabilecek ekonomidir. bunu da diyorlar ya sayın süper güç ekspertizleri.
sonra, baa niye goyun didin?
---- alıntı ----
2014'e ilişkin mahfi eğilmez öngörüleri
2014 yılında özetle Türkiyede şöyle bir ekonomik tablo görme olasılığımız oldukça yüksek görünüyor:
Düşük büyüme yüksek işsizlik oranı
Yüksek kur yüksek enflasyon
Düşen cari açık yükselen ama denetimde kalmaya devam eden bütçe açığı
Türkiye'nin 2014 yılı dış finansman ihtiyacı (160 milyar doları vadesi gelecek olan dış borç ödemeleri ve 60 milyar doları da cari açık olmak üzere) toplam 220 milyar dolar (ya da GSYHnın yüzde 25'i) olarak hesaplanıyor. Bu hesapta iyileşebilecek tek kalem cari açık. Yani 2014 yılında büyümeyle birlikte cari açık ta düşerse dış finansman ihtiyacında gerileme olabilir. Yeni tahminler cari açığın 45 50 milyar dolara kadar (GSYHnın yüzde 6sı) gerileyebileceği beklentisini işaret ediyor. Bu durumda dış finansman ihtiyacı GSYHnın yüzde 24'üne gerileyebilir. 1 puanlık gerilemenin maddi değerinden çok dış dünyaya vereceği mesaj önemli.
---- alıntı ---- http://www.mahfiegilmez.c...konomisinin-gorunumu.html
diğer ekonomiler, otomobiliyle, telefonuyla, makinasıyla, plastiğiyle türkiye de fink atarken yatıp duran ekonomidir.
90 senedir 90.
kendimize gelmeli, kafayı kullanmalıyız.
sabah gazetesi yazarı hükümetin ekonomi sözcüsü süleyman yaşar: Türkiye ekonomisinde sorun yok (abd'de var diyor yazısında). Sorun olsa küresel yatırımcı niye Türkiye Hazine tahvilinden arzın dört katı talep etsin?
diye sormuş! http://www.sabah.com.tr/Y...cu-var-doviz-niye-artiyor
vatandaş döviz ile borçlu değil! bankaların döviz borçları karşılığı döviz mevduatları var. açıkta kalan kısımları sigortalı.
özetle döviz fiyatı artışı sorun değil! şeklinde devam etmiş!
bakalım güngör uras ne demiş?
--- alıntı ----
1,5 milyar dolarlık eurobond için yaklaşık 7 kat, 10 milyar dolar teklif geldi. Hazine yüzde 5,85 faiz ile 2.5 milyar dolar borçlanmayı uygun gördü.
Hazine geçen yıl ocak ayında 10 yıl vadeli eurobond satarak yüzde 3.47den borçlanmıştı. Önceki gün faiz 5.85 oldu. Dolar için bu faiz oranı yüksek bir faiz oranı. On yıllık eurobond faizleri: ABD için yüzde 2,85.
Almanya için yüzde 1,75, ispanya için yüzde 3,75, Fransa için yüzde 2.22, Brezilya için yüzde 4.75 ve de batmış durumdaki Yunanistan için yüzde 8.14.
Açık anlatımıyla Yunanistan'dan "biraz hallice" bir durum söz konusu.
Önceki gün Hazine yurtdışı piyasalardan yüzde 5.85 faiz ile 2.5 milyar dolar borç buldu.
Bu dövizlerden daha fazlasını Merkez Bankamız dün "Döviz Tanzim Satışı" ile içeride sattı.
Döviz tanzim satışı öncesi dolar 2.2975 TL'ye kadar tırmanmıştı. Akşam dolar fiyatı 2.2850'ye kadar geriledi.
Rahmetli babam hayatta olsa idi... "Yahu bunlar, Ayasofya'da dileniyor, Sultanahmet'te sadaka dağıtıyor" diyerek olan bitene tepki gösterirdi. Ben ise alıştım artık... "Olur böyle şeyler... Burası Türkiye A'bicim" diyorum.
2013 Mayıs 21.01.2014 arası ülkelerin parasının usd karşısındaki değer kaybını gösteriyor!
%27,5 ile 1. sırada Türkiye var!
23,6 ile endonezya
21 ile güney afrika
17,9 ile brezilya izliyor bizi.
--- alıntı ----
buna karşın çin, polonya, macaristan'ın parası değerlenmiş!!!!
demek ki mesele sadece abd'nin parasal sıkılaştırması değil. demek ki sorun bizim kötü olmamızdan da kaynaklanıyor!
hatırlatalım süleyman yaşar başka zaman olan biteni faiz lobisine bağlamak için bir taraflarını yırtardı!!!
2013 ocak: 10 yıl vadeli eurobond faizi: 3,47
2014 ocak: 10 yıl vadeli eurobond faizi: 5,85
alenen faiz lobisinin değirmenine su taşıyoruz! Öyle ki verdiğimiz faize 7 kat teklif geliyor!
şimdi anladınız mı yandaş yazarlara neden güvenilmeyeceğini!
tarih---------------ons (usd)----------altın gr TL
01.03.2012----------1.723--------------97
18.05.2012----------1.586--------------93
24.01.2014----------1.265--------------95
anlayacağınız altın fiyatları artmıyor. yıllar itibarıyla altının onsunda usd bazında düşüş olmasına rağmen TL'nin davalüe edilmesi nedeni ile son günlerde altının gram fiyatını artmış olarak algılıyoruz.
2013'te yıllık ihracatımız yüzde 0.4 gerileyerek 151.9 milyar dolara düşerken, ithalatımız yüzde 6.4 arttı ve 251.7 milyar dolara ulaştı.
Dış ticaret açığı ise yüzde 18.7 artış ile 99.8 milyar dolara ulaştı.
Buna göre ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60.3'e geriledi.
ihracatın ithalatı karşılama oranı, son 13 yılın en kötü 2 yılından biri oldu.
ihracatımızın ithalatı karşılayacak kadar artmamasına bir açıklama da güngör uras'tan gelmiş!
--- alıntı ----
Bizim ürettiğimiz malların sadece yüzde 3.5'i ileri teknoloji ürünü kabul edilen ürünler.
Bizim ihraç ettiğimiz ürünlerin sadece yüzde 3.7'si ileri teknoloji ürünü kabul edilen ürünler.
Toplam üretimde ve ihracatta ileri teknoloji ürünlerinin payları yıllar itibariyle artmıyor. Azalıyor.
imalat sanayiinde üretimin yüzde 3.5'i yüksek teknolojili ürünlerden oluşuyor. Yüzde 39.1'i düşük, yüzde 33.2'si ortanın altı, yüzde 24.1'i ortanın üstü teknoloji ürünü.
ihraç ettiğimiz imalat sanayii ürünlerinde yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3.7 oranında.
Avrupa Birliği ülkelerinin toplam ihracatlarında ileri teknoloji ürünlerinin payı yüzde 19.8, ortanın üstü teknoloji ürünlerinin payı ise yüzde 41.1 oranında.
--- alıntı ---- http://ekonomi.milliyet.c...detay/1833133/default.htm
sen adama araba koltuğu satarken
adam sana araba satıyorsa
nasıl yetişeceksin elin adamına?
2002-2012 döneminde hane halkı borç yükü 6 milyar tl den 255 milyar tl ye yükselmiş.
bunun da yansıması bugünkü haberde 2013 sonunda 2,8 milyon kişi borç batağına saplanmış! http://www.haberturk.com/...i-borc-batagina-saplanmis
Standard&Poor's'un görünümünü "^durağan"dan "negatif"e çektiği ekonomidir. Mayıstaki incelemede de aynı negatif görünüm devam ederse notumuz düşecektir.
--- alıntı ----
2011 yılında GSYHnin % 10.1'i, 2012 yılında % 6.4'ü olarak gerçekleşen cari açık, 2013 yılında yeniden hızlandı ve GSYH'nin %8.1'i oldu.
Son üç yıllık dönemde (2010-2013) Türkiye'nin dolar cinsinden GSYH'si 732 milyar dolardan 810 miyar dolara çıktı. Bu rakam, 2013 yılı sonu son kur hareketlerinden sonra beklenen gerçekleşme. GSYH'de üç yıldaki artış 78 milyar dolar. Aynı dönemde Türkiye'nin "cari işlemler açığı" 189 milyar dolar. Aynı dönemde sadece kısa vadeli borçlanma ihtiyacı 77 milyar dolardan 148 milyar dolara çıkmış. Kısa vadeli borçlanma ihtiyacı % 92 oranında ve 71 milyar dolar artmış. Artan kısa vadeli borçlanma tutarı neredeyse aynı dönemdeki dolar cinsinden GSYH toplam artışı kadar.
çetin ünsalan aptala anlatır gibi anlatmış!
akp'nin "iyi" dediği ekonomi balondu!
zira üretim yoktu ya da fason üretim vardı!)
ekonomi ranta dayalı inşaat sanayi (avm-konut projeleri), iç tüketim (çoğu ithal ürün) ve kısıtlı montaj sanayi ile büyüdü!
ondan ısrarla soruyorum.
akp döneminde açılmış kaç tane büyük fabrika var?
biz "tüketici" olmayı bırakıp "üretici" olamadıkça bu sorunları yaşamaya devam edeceğiz!
--- alıntı ----
Fakat bu sefer teknik ve ekonomik terimlere girmeyeceğim. Memleketin bakanları masal anlatıyorsa, hikâye anlatmak da benim en doğal hakkım. O yüzden sizinle bir öykü paylaşacağım.
10 kişi çalışan bir ayakkabı atölyesi düşünün. Kendi halinde çalışan, deri gibi ara mamulleri dışarıdan alıp, diğer tüm girdi malları içeride imal eden bir yapısı olsun. Ürettiği ayakkabıları da vitrinine dizip, satıyor.
Gel zaman git zaman, açılmaya karar veriyor. Açılırken de piyasayı biraz dolaşınca, ürettiği ara malların, dışarıda daha ucuz olduğunu görüyor. Radikal bir karar veriyor ve bazı kalemleri imal etmekten vazgeçip, o işi yapanları da işten çıkartıp, dışarıdan almaya yelteniyor. Fakat parası yok.
Bunun için bankaya gidip kredi çekiyor. Krediyle dışarıdan satın alma yapıp, imalatına devam ediyor. Bir süre sonra diğer işçiler gözüne batıyor. Onları da işten çıkarıyor. Fakat yanında çalışan kişi sayısı yarıya düşünce, ne içeride hayata geçirdiği ara mamulü ne de nihai üründe aynı adetleri üretemiyor.
Bu sefer daha çok ara mamul alımına yöneliyor. Üzerine kredi maliyeti de binince, ayakkabılarını artık eski fiyatlara satamıyor. Pazarını kaybetmemek için fiyat kırıyor. Ama elde ettiği gelir, kredisini döndürmeye yetmiyor. Gidip tekrar kredi alıyor. Borç sarmalına girdikçe zorlanıyor. Biraz daha eleman çıkarıyor.
Süreç sonunda işin içinde çıkamayınca bitmiş ayakkabı almaya karar veriyor. Yanında kalan 3 kişiyle ürettiklerini 150 birime satarken, dışarıdan aldıklarına da, ara mamullerin de bedeli içinde 251 birim ödüyor. Ayakkabı 150 birim, finansman, bitmiş mamül ve ara mamul maliyeti 251 birim.
Sonra kriz oluyor. Artık dışarıdan alım yapabiliyor, ama yeterince mal satamıyor. Mal satmak için fiyatı daha da aşağı çekmesi ya da vadeli vermesi isteniyor. Bu kısır döngüye devam etmek için de yanındakileri borçlandırmaya, onların kredilerini kullanmaya başlıyor.
Yetinmiyor; ürettiği ayakkabıları maaşlarına mahsuben yanındakilere satmayı teklif ediyor. Açık hesap olunca, çalışanlar ayakkabı almaya başlıyor. Ama son noktada kredi bulamıyor borcu artmıyor. içeridekilere mal satamıyor. Hem ihtiyaç giderilmiş hem de alacaklarını istiyorlar. Banka da krediyi kesiyor.
Sonra iş yeri sahibi çıkıp şu açıklamayı yapıyor: Bu sene yanımızdaki personel sayısını ikiye düşürdük. Piyasadaki daralma nedeniyle daha az ayakkabı alacağız. içerideki talebi yüzde 33 daraltacağız.
Personel alacaklarına mahsuben stoktan ayakkabı vereceğiz. Harcamalarımızı kısarsak, dışarıdan para gelirse, borcumuzu ödeyeceğiz ve sıkıntı yaşamayacağız. Ama tüm bu gelişmelerin olumlu bir tarafı var. Ticaretten kaynaklanan açığımız ya da zararımız kapanacak. işte bakanların söylediği bu
Rakamlar hayali değil. 151 milyar dolar ihracat için 251 milyar dolar harcıyoruz. Geçimimiz de bunun içinden finanse oluyor. iş yapmazsak açığımız azalacak. Ama borcumuzu nasıl öderiz, bilinmez. Ayakkabıcı muhtemelen mahalle esnafına borç yazdıracak. Ekonomi yönetimi de para basacak.
bankacılık sektöründen küçük bi kesit ile özeti yapılabilir.
--- alıntı ----
Bilançoları büyüdüğü kadar bankaların en istikrarlı kaynağı olan mevduat büyümüyor. Bilançolarındaki toplam krediler ve tahvil portföyünün toplamı 2002 yılında mevduatlarının yüzde 98'i idi. Bu oran 2010 yılında yüzde 130'u aştıktan sonra 2013 yılı sonunda yüzde 140'ı geçti. Yani bankalar artık plasmanlarının önemli bir bölümünü mevduat dışı kaynakları kullanarak yapıyor.
Avrupa'da baş ağrısı yaratan en büyük etken bu değil miydi? Bilanço dışında takip edilen yükümlülükler (teminatlar ve türev araçlar) hızla artıyor.
--- alıntı ---- http://www.haberturk.com/...k-sektoru-oynamaya-gelmez
elin parası ile büyüme sağlanırken elin parası kesildiğinde büyüme yavaşlar (bazen durur, bazen de kriz çıkar)!