hem türkiye'de yaşanmaz abi nefret ediyorm deyip hem de atatürkçüyüm diyemezsiniz, atatürk türkiye'yi yaşanabilir kılalım diye biz gençlere emanet etti. siz zırlayın diye değil.
An itibariyle gerçekleştirdiğim... şu güzelim memleketi o kadar çok orospu çocuğuyla paylaşıyoruz ki gider ayak yine tribe sokuyorlar adamı!
Pasaport kontrolden sonra ki güvenlik kontrolünde aşırı sıra birikince beklemem gerektiğini “şunu bekletin, çizgiyi geçmesin” diyerek yanındaki güvenlik görevlisine talimat vermesi bile bu kararımda ne kadar haklı olduğumu kanıtlıyor. “Şu” sensin çizgi de sana girsin amına koduğmun çomarı! Neyse ki şu ne la düzgün hitap et deyince hemen geri vites yapıyor kodugmun çomarları! Eğitimsizlik böyle bir şey işte.
Zaman zaman düşüncesi gelen, sonra elimle kovalayıp uzaklaştırdığım düşüncedir. Başlıkta kıpırdanma görüp gelenlerin yurtdışına çıkan birisinin birşeyler yazdığı umuduyla buraya geleceği, şu cümleyi bitirmeden eksiye basacağı muhtemel, ama bir düşmek isterim.
Ben istanbul dan siktir olup gitmek eylemini yaptım ve Bursa ya taşındım. Yurtdışına gidenlerin bazı yaşadığı huzurlu ortamı rahatlığı falan tecrübe ettim. O aralar, ki gezi direnişi artçıları oldu, Soma patladı, cumhurbaşkanı seçimleri yapıldı; kendimi siyasi gündemle boğulmuş hissetmiyordum. Arkadaşlarımı ve ailemi istanbul'da bırakmak, onlarla hafta içi bir akşam buluşması yapamamak dışında eksiğim de yoktu. iş konusunda şansımız yaver gitse, eşim bu şanssızlığı Bursa ile özdeşleştirmese kalırdık...
Neyse konu bu değil. Konu şu, yaşadıklarımla yurtdışına gidenlerin anlattıkları arasında benzerlikler çok. Çünkü adım attığın yer ve aldığın riske sarılıyorsun. En doğru kararı verdiğini düşünüyor, farklı biçimde ele almak istemiyorsun. Öyle olunca çevre algısı artıyor, küçük detaylara dikkat etmeye başlıyorsun. Ki böylece ev iş arasındaki döngü renklenmiş oluyor. O dikkati vermediğinde, odağın kötü giden işler oluyor; işyerinde işlerin bitmemesi, çetrefilli olması, anlayışsız insanlar veya siyasi gündem.
Bu sıkışmışlık içinde hiçbir ekstra ile uğraşmıyorsun. Bir hobi, tiyatro, sivil toplum kuruluşları üyeliği... Ne yapıyorsun, kendini hızlı mutlu eden şeylere sarılıyorsun. AVM ye atıyorsun kendini, alışveriş, yeme içmeye veriyorsun bünyeyi. Sinemaya sapsan bir nebze, ama çoğu işin anlık mutluluk veya aklını meşgul etme ve uyuşturmaya dayalı. Eve gitsen oturup dizi izlersin, ha TV ha Netflix. Ana esas sorun bence burada arkadaşlar. Senin benim boş bıraktığımız alanlara çöküyor iktidar, bizi de inek gibi sağıyor. Anlamsız beyaz yaka işlerde gününü hiç et, aldığın para ile kendini döndüreme bile, hoşuna gitmiyorsa siktir git. E bu düzene uyduğumuzda tepkili olduğumuz düzeneğe isyan etmiş olmuyoruz ki, onun parçalarından birisi oluyoruz. Gerçekten hakkını alabildiğin harcamaya lafım yok, kalanlarla düşün kimi neyi finanse ediyorsun?
Gidene, gitmek isteyene lafım yok. Saygı sonsuz, Allah herkese sağlık mutluluk nasip etsin. Ama gidesin yoksa, kalıp yakınan gruptaysan benim gibi, evet kolay değil ve alan gün be gün daralıyor; ama siktirip gitme tasavvurundan, boktan giden hayatından yakınmaktan başka yollar da var. Okuyor ve görüyorum ki, gidenler de gidiyor ama aklı burada, ülkemde işler iyi giderse onlar da gittikleri yerde daha huzurlu olacaklar.