türkiye de mahkemeler adaletsizlik yuvası oldu

entry4 galeri0
    1.
  1. komplo davalarla insanları tutuklayan hükümetin, mağdur ettiği komutanlarımızdan birisinin savunmasında geçen cümle.

    savunmanın tamamı (okumadan yorum yapılmamalı)

    Ergenekon Davası’nda dört haftalık duruşma maratpnu tamamlandı. 17 ayrı iddianamenin görüldüğü davada savunmalar yine medyada yer almadı.

    Davada dikkat çekici konuşmalardan birini internet Andıcı Davası sanığı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu yaptı. Otuzbiroğlu, hukuk sistemimizin geldiği noktayırakamlarla ortaya koydu.

    işte Kormairal Otuzbiroğlu’nun konuşmasının tamamı:

    --spoiler--
    iSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESi SAYIN BAŞKANLIĞI'NA

    Dosya No: 2009/191 E.

    Sayın Başkan,

    Öncelikle bu güne nasıl geldiğimizi hatırlatmakta fayda görüyorum.

    Ben Genelkurmay MEBS Başkanı iken, 16 Şubat 2009 günü Genelkurmay Harekat Başkanlığı'nca hazırlanan ve Bilgi Destek Faaliyetleri icra etmek üzere açılması planlanan "internet Siteleri" konulu bir ANDIÇ, koordine parafı alınmak için bana arz edilmişti.

    Tamamen göreve yönelik, hiçbir cümlesi suç unsuru taşımayan, onaylanması halinde yapılması planlanan bir faaliyeti içeren ve bana bilgi için arz edilen bu andıca "koordine parafı" atmakla, TERÖR ÖRGÜTÜ ARA YÖNETiCiSi OLMAKLA suçlandım.

    Üstelik bu andıcın yürürlüğe girmesi için gereken uygulama emrinin yazılmamış olduğu, internet sitelerinin yayına başlamamış olduğu, hatta mevcut sitelerin yayınlarına son verilmiş olduğu, sanıklar tarafından tekrar tekrar ortaya konuldu.

    Yani icra edilmesi planlanmış, ancak uygulamaya geçilmemiş bir faaliyetin bilgime sunulması ve haberdar olmam dolayısıyla "T.C. Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" suçlamasıyla "AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPiS" talebiyle yargılanıyorum.

    Ben 17 Ağustos 2011 tarihinde "internet Andıcı Davasından Beşiktaş'ta 13üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde tutuklandığımda 11 Şubat 2011 tarihinden beri "Balyoz Davasından" tutukluydum.

    Altı aydır tutuklu olduğum sırada, internet Andıcı Davasında "Tensip Zaptı" ile hakkımda Yakalama Emri düzenlendi.

    Yakalama Emri'nin hukuka aykırılığı nedeniyle HSYK' ya başvuruda bulundum.

    Cevap şu şekilde geldi, özetle;

    "Hakimlerin yargı yetkisi ve takdiri kapsamında kalan hususlara ilişkin olduğu ve zaten tutuklu olduğum için mahkemenin bu kararı nedeniyle zarar görmediğim gerekçe gösterilerek, şikayetim reddedildi.

    Ben diyorum ki;

    "Yakalama Kararının; Anayasamızın 138 nci maddesine, 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 4'ncü maddesine ve 5271 sayılı CMK' nun 98,176 ve 247'nci maddelerine açıkça aykırı olması nedeniyle," şikayette bulunuyorum.

    Cevap diyor ki;

    "Zaten tutuklu olduğun için, yakalama kararı herhangi bir mağduriyetine sebep olmaz."

    Nasıl bu neticeye ulaşıyorsunuz?

    Basında, internette ismimin çarşaf çarşaf yazılması, beni yeterli derecede mağdur etmez mi?

    Bunu bir kenara bırakıyorum; mağduriyetimin doğup doğmamasının, zaten hukuka açıkça aykırı böyle bir kararda ne önemi olabilir?

    Mahkemenizin bu kararıyla; mahkemenizin adaleti sağlayacağına ilişkin güven duygusu zarar görmüş ve hukuka bu derece aykırı bir kararı verebilme keyfiyeti» dikkat çekmiştir.

    Kamunun haklarını koruyan ve devletin var oluşu için mutlak surette gerekli olan adaleti sağlayan yargıçların, hukuka aykırı karar vermesi kabul edilebilir mi?

    Başka bir davadan tutuklu olduğum halde; suçun vasfı, delilleri gizleme veya değiştirme hususlarında kuvvetli şüphe, adli kontrol uygulamasının yeterli olmayacağı, katalog suç v.s. gerekçeleriyle bir daha tutuklandım.

    Ben zaten tutukluyum, delilleri nasıl gizleyeceğim, nasıl değiştireceğim, tekrar Genelkurmay MEBS Başkanı mı olacağım?

    CMK' nın 101' nci maddesine göre tutuklama kararında hukuki ve fiili nedenler ile gerekçelerinin gösterilmesi vaz edilmektedir.

    Tutuklama kararı benim durumuma uymakta mıdır? Gerekçeler neden şahsıma yönelik ve açık açık yazılmamıştır?

    Tutukluluğa devam kararlarına baktığımızda da, hala delilleri karartma ihtimali deniliyor ve gerekçeler açık açık yazılmıyor.

    • Geçenlerde gazetelerden birinde bir anket sonucundan bahsediliyordu. TUiK' in 2005-2010 yılları arasında yaptığı halkın memnuniyeti sorgulamasında;

    - ADiL YARGILAMAYA iNANIYORMUSUNUZ? sorusuna,

    2005 yılında %49 EVET derken, 2010 yılında %32 EVET demiş

    • GENAR ARAŞTIRMA ŞiRKETiNiN. 24 Mart-5 Nisan 2012 tarihleri arasında 16 ilde 2220 kişiye yaptığı ankette;

    - ADiL YARGILANACAĞINIZA iNANIYORMUSUNUZ? sorusuna, %67,6 HAYIR cevabı vermiş. Yani, %32,4 iNANIYOR.

    • iş yükünden yakınan HSYK 1 nci Daire Başkanı da

    - ADALETE GÜVENiRMiSiNiZ? sorusuna, (8 Mayıs 2012) Tabii ki HAYIR, cevabını vermiş.

    Türk Milleti Adına yargılama yaptığınızı söylüyorsunuz.

    Ben de Türk milletinin bir ferdi olarak, nasıl bir yargılama yaptığınızı yaşayarak izliyorum.

    Halkın vergileriyle adalet dağıtacak olan mahkemelerin halka karşı görevlerini, ne kadar hakka, hukuka, yasalara, usullere uygun yaptığını halkımız da benim gibi görüyor ve değerlendiriyor.

    Ben kendimi biliyorum. Hakkımdaki iddiaların hiçbir dayanağı olmayan, uydurma kanaatlerle yaratılmış olduğunu biliyorum.

    Sizlerin de ne yapacağınızı, ne kadar adil, ne kadar hakka ve hukuka uygun, ne kadar mantıklı ve vicdanlı bir karara gideceğinizi merak ediyorum.

    Bu güne kadar yaşadıklarım, hele birbiri ile alakası olmayan olayları, kişileri aynı davada birleştirme çabanız, gerçeğe ulaşmaktan çok GAYYA KUYUSUNU yeryüzünde oluşturma gayretini akla getirmektedir.

    Tabii ki, tatmin edici bir birleştirme gerekçesi göstermeden.

    Şu ana kadar 17 ayrı davayı ERGENEKON KUYUSUNA attınız. Bir yazarın geçenlerde dediği gibi; "bu kuyu bir türlü dolmuyor, doymuyor, doldukça şişiyor, derinleşiyor, kararıyor, karartılıyor."

    Gerekçe ne?

    • Dava birleştirme talepli açılmış,

    • Sanıkların ülkede kaos ortamı oluşturmak, böylece cebir ve şiddet

    yöntemleriyle hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen

    engellemeye teşebbüs etmek, faaliyetlerinde bulundukları iddia edilmiş,

    • Davaların aralarında hukuki ve fiili irtibat olduğu anlaşılmış, deniliyor.

    Peki bu iddiaları haklı gösteren ve birleşme kararı verilmesine gerekçe olan hukuki ve fiili irtibatlar, eylemler, olaylar neler? Ne kadar geçerliler? Ne kadar gerçekler? Nasıl bu kanaate sahip olunmuştur?

    Şimdi gelinen noktada size kanaatimi söyleyebilirim. Yargılanmakta olduğum iki ÖZEL GÖREVLi Mahkeme, yargıya inancımın yok olmasına neden olmuştur.

    • GÜVEN RUH GiBiDiR, ÇIKTIĞI BEDENE BiR DAHA GiRMEZ.

    • Hukukçuları doktorlara benzetebiliriz.

    Hukukçular, ADALET dağıtır,

    Doktorlar, ŞiFA.

    • Her ikisi de görevlerini tam yapmazlarsa, iNSANOĞLUNU ÖLÜME götürürler.

    Ben hukuk tahsili görmedim, ama bir söz vardır.

    "HEKiMDEN SORMA, ÇEKENDEN SOR DEMiŞLER"

    Ben de yaşadıklarıma ve mantığıma göre kendime sorduğum "Ne olması gerekirdi?" sorusuna cevap olarak düşündüklerimi söylemek istiyorum.

    "SÖZÜM MECLiSTEN DIŞARI"

    Savcı; delillerle sanığın suçunu kanıtlamağa çalışmalıdır. Kanaatlerle, yorumlarla değil. Ne kadar çok kanaat varsa, delil o kadar yok anlamına gelmez mi?

    Kanaat; deliller dışında dedikodu, yönlendirme, medya haberleri, imzasız ihbar mektupları gibi bir çok şekilde oluşturulabilir.

    Peki ya Savcı; önyargılıysa, bir görüşün taraftarı, bir grubun mensubuysa, o zaman kanaat ile adalet aranabilir mi?

    Savcı, her önüne geleni suçlu göstermeye mi çalışmalı, yoksa leyhte ve aleyhte delilleri mi toplamalı?

    Ön yargılarla, kanaatlerle, yönlendirmelerle, özel görevlendirmelerle mi iddiaya gitmeli, yoksa delillerden mi hareket etmeli?

    Kanıta dayanmayan suç ancak 14 ncü Yüzyıldaki "ENGiZiSYON MAHKEMELERiNDE" üretilebilirdi.

    Ne kadar ÖZEL YETKiLi olursa olsun, 21 nci Yüzyılda kanaatlerle suç iddiasında bulunmak, "Ceza Hukukunda" geçerli olabilir mi?

    Savcının sanığa yönelttiği suç iddiasının tamamının, doğru ve hukuka uygun olması gerekmez mi?

    Savcının sağlam kanıtlara dayanarak iddiasını hakimlere inandırması gerekmez mi?

    Savcının iddiasını kanıtlama yükümlülüğü, iddiaların son derece KUVVETLi ve SAĞLAM olmasını gerektirmez mi?

    Esas olan, iddia makamının iddiasını ispat etmesi değil midir?

    Hukukta, hakimden sanığın suçlu olup olmadığı hakkında bir karar vermesi istenmez.

    Hukuk, hakimden sanığın suçunun sabit olup olmadığını savcının kanıtladığı, ya da kanıtlamadığı konusunda bir karar vermesini ister.

    Hukuk Davalarında karar için ihtimallerin ağırlığı yeterli iken, Ceza Davalarında sanığın suçu, makul kuşkunun ötesinde kesinlikle kanıtlanmış olmalıdır.

    Avrupa insan Hakları Mahkemesi (AiHM) Yargıcı Prof. Dr. Işıl KARAKAŞ, Şubat 2012 ayında şöyle demişti.

    "Uzun tutukluluk yaşayan kişilere ilişkin AiHM' in bir çok kararı var ve Türk Mahkemeleri bunları uygulamak zorunda. Fakat uygulamıyorlar. Hakimler AiHM' i ciddiye almalılar.

    "Ergenekon Davasında" da sorun var. Tutukluluk istisnadır, kişiyi mümkün olduğu kadar tutuklamadan yargılayacaksın. Tutukluluk AiHM içtihadında son çaredir. AiHM' e göre uzun tutukluluk, ancak "Norveç' li Breivik" gibilere olur, adam seri katildir, o zaman farklı durum vardır, çünkü topluma tehlikelidir.

    Ancak toplum için tehlike arz ediyorsa, tutukluluk olabilir. Yeri yurdu belli olan kişilere, en fazla yurt dışına çıkış yasağı getirirsiniz.

    Uzun süredir tutuklu bulunan sanıklar, AiHM' in uzun tutukluluk davalarının takipçisi olduğunu bilmeliler, hakimler de AiHM kararlarını ciddiye almaları gerektiğini unutmamalılar."

    Bunları AiHM hakimi diyor.

    - Peki uzun tutukluluk süresinden ne anlamalıyız?

    AiHM, 30 Eylül 1985' te verdiği ELVAN CAN/Avusturya kararında;

    1 YIL 2 AY devam eden tutukluluk halini, sözleşmenin 5/3 maddesine aykırı bulmuştur.

    1 yıl 2 aylık süreyi, makul tutukluluk süresinin aşılması olarak gören AiHM Kararı ile, Türkiye' deki durum karşılaştırıldığında, içinde bulunulan hukuka aykırı ve hukuku ihlal eden durum daha iyi anlaşılmaktadır.

    Yıllarca süren tutukluluk hali, iNSAN HAKLARINA AYKIRIDIR.

    Başbakanlık insan Hakları Başkanlığı' nın, Avrupa Konseyi Geneli ve Türkiye' ye ilişkin AiHM' e yapılan başvuru ve mahkeme kararlarına ait istatistikleri raporlaştırdığı, bu ay içinde basında yer aldı.

    Türkiye AiHM' e yapılan başvurularda Rusya' dan sonra 2 nci sırada. Ancak mahkemenin verdiği ihlâl kararlarında 2404 kararla 47 ülke arasında 1 nci sırada.

    Sadece 2011 yılında, Türkiye en az bir maddeyi ihlal ettiği gerekçesiyle AiHM tarafından 159 davada mahkum edildi ve 1 nci sıraya oturdu.

    2011 yılında, Türkiye aleyhine verilen ihlâl kararları arasında en çok ihlâl edilen haklar sırayla;

    - ADiL YARGILANMA HAKKI : %28

    - iŞKENCE, iNSANLIK DIŞI VE ONUR KIRICI MUAMELE YASAĞI : %25

    - ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLiK HAKKI : %13

    Oluşturuyor.

    Ben iki Özel Yetkili Mahkemede yargılandığımdan bahsetmiştim. Bakıyorum ki iki mahkemenin, duruşma salonundaki uygulamaları bile farklı farklı.

    Avukatlar şaşırıyor, sanıklar hangisi doğru anlamıyor, deniliyor ki; "ne kadar madde 250 kapsamında mahkeme varsa, o kadar yargılama usulü var."

    Ama ortak bir uygulamaları var. Nedense, Özel Yetkili Mahkemelerde sanıklar, haklarındaki suçlamanın asılsız, temelsiz olduğunu ispat etmekle yükümlü gibi savunma yapmak durumunda bırakılıyorlar.

    Türk yargısının; milletimiz gözünde ve Avrupa' da bulunduğu seviye pek parlak görünmüyor.

    Peki kabahat yasalarımızda mı, yönetmeliklerimizde mi, yargı usullerimizde mi, yoksa uygulamalarımızda mı? Ya da, sayın hukukçularımızda mı?

    Yoksa "yargının bağımsızlığı" konusunda milletimizin endişeleri mi var? Yargının bağımsız olmaması, bir devletin temelini sarsacak büyüklükte bir tehlike değil midir? Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede hukuk devleti yaşatılabilir mi?

    Hukuk devletinin yaşamadığı bir ülke ya baskı ile yönetilir, ya da anarşiye sürüklenir.

    Hukuk devletinin çökmesiyle, gücü elinde bulunduran grup, güçsüze her istediğini yaptırır. Güçlü hem suçlar, hem yargılar, hem cezalandırır.

    insanların, hakkını hukukunu aramak için başvuracağı en son kapıdır YARGI.

    Yargının çökmesi, devletin geleceğinin yok edilmesi anlamına gelmez mi?

    Şimdi ben diyorum ki;

    Şubat 2009 ayında bana sadece bilgi edinmem için arz edilmiş bir andıca paraf atmaktan dolayı "Silahlı Terör Örgütü Ara Yöneticisi" suçlamasıyla yargılanıyorum.

    iddianamenin Ana Fikrini;

    internet sitelerinden Hükümeti hedef alan yayınların yapılması oluşturuyor. Bu şekilde, Hükümeti baskı altına almak ve görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemek maksadının güdüldüğü kanaatine varılıyor.

    Peki suç unsuru taşıdığı iddia edilen metinler hangileridir? Hangi tarihte internet sitelerine konulmuştur? Kim yayınlamıştır? Bu yayınlarla benim irtibatım var mıdır? Benim parafımdan sonra böyle bir faaliyette bulunulmuş mudur?

    Bunlar neden araştırılmıyor, gerçeğe ulaşmak yerine, daha da işin içinden çıkılmasın diye, "internet Andıcı Davası", 17 ayrı kovuşturma ile beraber "Ergenekon Davası" nda birleştiriliyor.

    Sayın Başkan,

    Şimdi taleplerime geçiyorum:

    BiRiNCiSi: Dava süresini uzatacak; gerçeğin ortaya çıkmasını zorlaştıracak, hem iddia, hem müdafaa, hem de yargılama açısından müşterek bir fayda sağlamayacak olan "Birleştirme Kararından" rücu edilerek, internet Andıcı Davasının, Ergenekon Davasından tefrik edilmesini talep ediyorum.

    iKiNCiSi: Adaletin, gerçeği araştırmakla yükümlü olduğunun bilincinde olan ve bu sorumluluğunu sahiplenen ADiL BiR YARGI ve ADiL BiR YARGILAMA talep ediyorum.28.05.2012

    Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu

    --spoiler--
    1 ...
  2. 2.
  3. mala karşı işlenen suçların cana karşı işlenenlerden daha ağır cezalandırıldığı ülkede yeni farkına varılıyor olmasını hayretle karşıladığım cümle.
    1 ...
  4. 3.
  5. Hakim sayısı azsa her üniversite mezununu hakim yapım. Dandirik bi davada bile 6 aydan fazla sürüyor ilk duruşmanın yapılması. Hakim izinli ne demek ya. Sanki cerrah. Okuma yazma bilen herkes o işi yapabilir hele yapay zeka çağında. Yani birini dövüp mahkemelik olsan davacı olayı da seni de unutur hakim karşısına çıkana kadar.
    2 ...
  6. 4.
  7. Sonuna kadar doğru anayasa diyecekler değişsin diyecekler ama değiştirmeden de cezalar ağırlastirilabilir, cinayete idam gelsin gaspa ve hırsızlığa müebbet gibi ama adil yargılama şartıyla
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük