ülkeyi sen mi kurtaracan amk? sorusudur. isterseniz bireyden isterseniz normlardan isterseniz adaletsizlikten neyden bahsederseniz bahsedin "ne düşünüyon bu kadar ülkeyi sen mi kurtaracan amk?" diyen bir dayı çıkıyor ve sessizce uzaklaşmak zorunda kalıyorsunuz.
insanların beyinlerinde, dış dünyadan aldıkları bilgiyi süzecek akıllarının olmaması, hakikatin emir komuta zinciriyle tepeden aşağı inmesi. adamın başkomutanı, hocası, şeyhi, amiri, lideri var. ve bu iktidar odakları, bilgiyi aşağıya iletiyorlar. tabandaki adam da, bu bilgiye eleştirel gözle bakacak bir akla sahip değil.
örnek vereyim, bir televizyon kanalınız olsa, bu kanal belirli bir kitleye hitap etse, bu kanalda, "dünya düzdür, batılılar yıllardır bizi kandırıyor" şeklinde yayınlar yapsanız, halkın önemli bir kısmı buna inanır.
felsefe gibi bir şeye ihtiyaç olmamasından olabilir. Felsefe yerine, mesela belli bir yüksek teknoloji ürünü gelişmiş seramikler üretebilsek bir yere varabiliriz, felsefeyle olmuyor bunlar.
davranışsal gelenekçilikle-dini bir tutan ve aydınlandığını ve güya diyalektikten kendini haberdar sanan embesiller yüzünden.
la oğlum felsefe ateist olmak demek değil, şunu artık o mantofon kafanıza bi sokun. sonra gelin, ben size anlatırım, tek tek platon diyaloglarını ve tüm arşivimi göndereceğim size allah'ın cezaları.
adama bak, "dogmatizm" yüzünden diyor. felsefe yaparsın sonra "dogmatik" olmaya karar verirsin. dogmatizm yüzünden felsefe ölmez yani. felsefenin sonunda dogmaları kabul edebilirsin-reddedebilirsin. felsefe sonunda bir öğreti geliştirirsin ve bunu bir sonraki nesile aktarırsın. o neslin felsefe yapıp yapmamasını siklemezsin bile. hatta istemezsin doğal olarak çünkü felsefe kısmen de olsa toplumsal verimliliği -işgücünü- düşürür. epiktetos'un bacağını zevk için o yüzden kırdı sahibi...
hepiniz öncelikle descartes'ın yöntem üzerine söylevini okumanız gerek. şimdiye kadarki bütün bilgilerin doğruluğunu reddedip tekrar hepsinin üzerinden geçerek doğruluklarına kanaat getirir-inanırsın veya üzerlerine yenisini koyarsın-değiştirirsin. bunlar eskilere (dogmalara) denk düşebilir. ve devamının sağlanması gerektiği sonucuna da varabilirsin. tekrar ediyorum, öğreti zaten dogmaya dönüşür ve felsefenin sonunda zaten bunu amaçlarsın (sokrates'ın deyimiyle "düzen getiren düşünce").
sokrates o kadar felsefe yapmıştır ama düşüncelerinin ucuna "çocuklara hangi masal-hikayeleri anlatmalıyız?" sorusunu yerleştirmiştir.
anladın?
yeryüzündeki hiçbir insanın felsefe yapmasının, sorgulamasının önüne geçilemez. hiçbir öğreti-dogma buna engel olamaz. kişi istediği sürece felsefe yapar. bak ne demişler "fikirlere kurşun işlemez". sen felsefe yapmak istedin de dogma seni durdurdu öyle mi? yok öyle bir şey.
özetle: türkiye'de felsefe yapan insan sayısı ciddi anlamda az ama aramızdaki bütün ateistler kendini filozof sanıyor.
eleştiriye ve öz eleştiriye karşı kapalı kalma kararlılığıdır. farklı düşüncelerin birbiriyle temas edecek tahammül ve fırsat bulamadığı bir coğrafyada felsefe elbette gelişmez.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğumuz için gelişmiyor. Felsefe bir konuyu irdelemekse bu muhakkak dert edinmekten geçer. Bizim ülkemiz insanları nın böyle bir yönü varmı? Birde bize düşünmeyi değil, düşünen insanların hayatlarını öğrettiler. Kendi düşüncemizi bir bilgiye eklettirmediler. Sözlükte sorgulamadan, okumadan dem vuran arkadaşlarında bu konuda samimi olduklarını sanmıyorum. Örneğin ateist ler bilmedikleri, anlamadıkları islam ı red ediyorlar. Ayet numarası veriyorum bakmadan aynı şeyleri yazıyorlar.
Yani her ne konuda olursa olsun mürekkep yalamadan felsefe yapılamayacağına inanıyorum. Birde felsefe yapmak için çaba nın boş olduğunu biliyorum. Çünki dertsiz insanın fikri olmaz. Dertli insan bilgi çinde de olsa gidip alır. insanın bu konuma erişmesi için yaşın olgunlaşması da şarttır. Çünki insan gençken öğrenecekki yaşadıkça, yaşlandıkça mana verebilsin. Öyle ben felsefe okudum diye fikir üretme yersiz ve yetersiz kalıyor. Felsefe dert edinmektir. Dert te çare aranması şart olan durumdur. Böylece bilgi üzerinde düşünmüş ve fikir yürütmüş olursunuz.
günümüzde felsefenin gelişmemiş olmasının nedeni ülke olarak avrupanın ulaştığı refah düzeyine gelememiş olmamızdır. fakir toplumlardan düşünür çıkmaz. çünkü insanların birinci hedefi geçimdir. peki hiç mi zengin insan yok ? var . ancak geçmişte felsefe alanında oturmuş bir ekolümüz yok. bu bağlamda türkiyeden çıkan felsefeciler sadece çeviriyle yetiniyor. özgün üretime geçiş yapamıyoruz. bu durum sadece felsefe için geçerli değil. çoğu alanda özgün üretimimiz yok. belki 2-3 nesil sonra endülüs devrindeki gibi bilimde ve felsefi alanda ivme yakalayabiliriz. özellikle ülkemizde son yıllarda evrim ve dinin çelişmediğine dair felsefi tartışmaların artmasıyla, bilime ve felsefeye meraklı insan sayısı artmaya başlıyor. gelecek için umutlu düşünüyorum.
felsefe ilminin milli bir olgu olabileceğini sanan malları bize göstermiş olan götten uydurma sebepler. ulan bu topraklarda yazılmış bir dörtlüğü o avrupa nın sikindirik sözde filozoflarının alayı toplansa yazamaz. açın 2-3 avrupalı filozofu okuyun ardından da bu sığ avrupa ve amerikalıların şairlerini okuyun sonra gelin.
onların yazdığı her hangi bir yazının ve fikriyatın ne derinliğe ve hangi duyguya sahip olduğunu hatta olabilme ihtimalini tartışalım. felsefe doğudan yükselir ve doğuda batar.
nedenleri kısaca şöyle sıralanabilir: başkalarının bizim yerimize düşünmesine bayılıyoruz. bir konuda kafa patlatmayı, sorgulamayı asla sevmiyoruz. bu yüzden de genel geçer yargıları kabul ediyor, toplumda ne kabul görülüyorsa, ne alkışlanırsa hiçbir fikrimiz olmasa dahi onu savunuyor gözüküyoruz. sorgulamaya başladığımızda ayıplanıyor, engelleniyor, düşüncelerimizi ifade etmeye kalktığımızda ise birbirimizin üzerine etiketler yapıştırıveriyoruz.
Felsefî Düşüncenin temeli toplumlar tarafından yüzyıllar süren bir birikim sonrasında atılmıştır. Bu milli değil ancak milletler arası bir değer olmakla beraber bu beynelmilel birikimin nüvesi kültürler, kuşaklar ve toplumun büyük bir kesimini derinden etkileyecek sosyal gelişmeler neticesinde oluşabilir. Batı dünyası felsefi yaklaşımı merhaleler halinde tecrübe etmiştir. Toplumsal yapısı buna uygun olarak şekillenmiş ve işlevsellik kazanmıştır. Nihayetinde donemin aydınlık zihinleri tarafından felsefe gelişmiş ve halk tabanına yayılmıştır. Şimdi asıl konuya gelmek gerekirse Türk islam dünyasında felsefenin gelişmemiş olduğunu söylemek nankörlük ve aptallık olur. Özellikle arap dünyasında 8. Yy itibariyle başlayan kanonik çeviri hareketiyle ibni sinalarla, ibni Haldunlarla, ve niceleriyle müthiş bir felsefi düşünce mekanizması doğmuş bu bölgeden gerek Endülüs gerek Osmanlının teşekkülü sonrası ilmiye çevrelerinde yaşanan ihya ile dünyaya yayılmıştır.
bugün batı medeniyeti islam dünyasına çok değer borçludur ancak asla ve asla kabul etmez. Zira onlar var olanı geliştirmiş ve daha mühimi bunun uygulayıcısı olmuşlardır. Nihayetinde de sahibi. Ne Osmanlı ne de diğer Türk islam devletleri Avrupa'nın yarattığı insan merkezli sosyal sistemi oturtamadığından bugün Türkiye'de / Türk islam dünyasında felsefenin neden gelişememiş olduğunu tartılmaktayız.
değerlerimize sahip çıkmayışımızın bedelidir bu. Çok yazık.
insanların sıcak baktığı tek felsefenin " islam felsefesi " olmasından dolayıdır.
lisedeyken sizin sınıfınızda da elbet birkaç gerizekalı vardı felsefe hocası ilk derste sınıfa kendini tanıtmaya geldiğinde " kesin ateist bu hepsi ateist oluo ztn " diyen.
sanane lan deyip ağzına çarpamadık, bizim de suçumuz.
Cunku bu ulkede din felsefesi yapinca kafir,siyaset felsefesi yapinca sagci veya solcu, sanat felsefesi yapinca entel, ahlak felsefesi yapinca da tanri oluyoruz.
Insanlarin düşünüp sorgulamasını engelleyecek yeterince faktörün bulunması ve felsefe gibi konularda bilinçsiz, isteksiz olunması. Türk halkı olarak bazı şeyleri olduğu gibi kabullenmeyip onun üzerinde düşünmek yorum yapıp araştırmak gibi şeyleri sevmiyoruz.
çünkü çok mükemmel ülkemizde şöyle bir durum var;
karşı düşüncelere, gelenek görenek dışı hareketlere, adetleri kabul etmemeye, senden farklı olanların neden farklı olduğunu sorgulamaya yer yoktur.
düşünmeye yer yoktur. bazı insanlar düşündüklerini zannederler. fakat bir insan kendi bilgilerinin doğruluğunu test etmiyorsa, üstüne üstlük test etmekten son derece çekiniyorsa düşünmüyor demektir. kendi fikirleri yoktur nede olsa. kurallara göre yaşamı savunur bu kişiler. kural şarttır, nasıl olursa olsun.
işte bu yüzden felsefe gelişmiyor. kimin neyi neden yaptığını kimse umursamıyor burada. sonuca baklıyor.
sonuç kendisine uymuyorsa sert bir tepki veriyor. biraz da hayvanları andırıyor bu durum.
bende sonuca gelicek olursam, farklı düşüncelerin, ya allah yoksa demenin bile kelleye mal olabileceği bir ülkede felsefenin gelişmesi beklenemez.
-ana neden: gerekli koşullar yok.