zordur, kolaydır, kötüdür, güzeldir, her bi' şeydir.
"ermeni" kelimesini ortaokula kadar duyduğumu hatırlamıyorum. aile içinde falan "haylar" dendiğini bilirdim. onların kim olduğunu da pek çözememiştim. daha sonra "hay"ın ermenice'de "ermeni" anlamına geldiğini ve onların aslında "biz" olduğunu anladım.
bu ayrımı, toplumla aynı ama aynı zamanda farklı olmayı ilk kez 6. sınıfta anladım. evet bu kadar geç oldu. diğer "haylar" gibi hay okullarına gitmemiştim. o zamana dek bir şeyden haberim yoktu pek. annemler biraz biraz anlatmaya çalışsa da çocuk olduğum için haliyle pek bir şey anlamazdım. kendimi sınıf arkadaşlarımdan ayrı bulduğum tek zaman din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri olurdu. herkes derse girerken ben müdür yardımcısının odasında, pencerenin yanındaki masada tek başıma otururdum. sonra tekrar derse girerdim. bunun nedenini bilmiyordum ama nedense merak da etmemiştim hiç.
6. sınıfa geçtiğimde, bir olgunluk mu gelmişti bilemiyorum ama yine aynı şey tekrarlanınca bunun nedenini sordum babama. neden ben o derslere girmiyordum? ilk defa babam o zaman anlatmıştı bu durumu. 11-12 yaşlarında bir çocuk için anlaması güç bir şeydi. tüm o sınıf arkadaşlarımın annelerine "mama" dememesi, surp zadig'te yumurta boyayıp tokuşturmaması, yerevan erebuni'yi söylememesi, kiliseye gitmemeleri ilginç gelmişti.
sonra sonra, bu durumu kabullenmeye başladım. sanıyorum ilk kez 7. sınıfta "ermeni" kelimesini "onların" ağzından duydum. tarih dersinde... "arkamızdan vurdular, köylerimizi basıp çoluk çocuk, kadın erkek herkesi kestiler"... ilk sarsılmamı sanıyorum o zaman yaşadım. o kadar kötü bir psikolojiydi ki, türklerin ermeni soykırımı konusunda ne kadar kötü hissettiklerini, "türkler ermenileri katletti" dendiğinde ne kadar üzüldüklerini ve aynı zamanda öfkelendiklerini anlayabiliyorum bunun için. ama bir çocuk için bu çok daha zor bir şeydi.
yıllar geçti, öyle ya da böyle yaşadık. dedemler varlık vergisini, 6-7 eylül'ü gördü. gitmediler. ben kilisenin taşlanmasını, üsküdar'da bir papazın evinin kurşunlanmasını, hrant dink'in öldürülmesini, "ermeni" diye birbirine küfreden insanları gördüm. gitmiyorum. gidemem.
unutulmaması gereken, insanların ermenilerden bu kadar korkmalarını gerektirecek bir şeyin olmamasıdır. bir gün otobüste "mine koşan ermeniymiş" dedi bir genç diğer arkadaşına. o da "yok be değildir" dedi, diğeri "yok ermeni bir arkadaşım söyledi, onlar birbirini biliyorlar oğlum" dediğine şahit oldum. sanki ermeniler gizli bir tarikat... gelin görün canlar, derneklere gidin, gazetelere gidin, kiliselere gidin. kimse sizi kovacak değil...
bu kadar güvensizliğe gerek yok. yıllar önce ermeni okuluna giden çocukları takip eden sivil polisleri, yanlarına yaklaşıp "ben de ermeniyim" diyerek onlarla tanışmaları ve önce türkiye'de ermeni olmanın zor olduğunu söyleyip "biz ermeni okuluna gidemedik. siz ne yapıyorsunuz orada? tarih derslerinde ne anlatıyorlar?" şeklinde sorular sorduklarını da biliyoruz. veya yine ermeni okullarında müdür yardımcılarının ve tarih derslerine giren hocaların kesinlikle türk kökenli olma zorunluluğu olduğunu da hatırlatayım. yazılı bir kural olmamasına rağmen bu böyledir. bu güvensizliğin, devletin kendi insanından bu kadar ürkmesinin bir sebebi, haklı çıkarılacak bir yanı yok.
her şey anlayıştan geçiyor. hoşgörü değil. ortada hoş olmayan bir şey yok, hoşgörülecek bir şey de yok. yalnızca insanların biraz daha anlayışlı ve araştırmacı olması gerekiyor. o zaman bir problem kalmayacak.
azinlik oldugunu dusunen icin her ulkede zordur. ama kendini butune ait hissederek ozunu yasayan icin her ulkede kolaydir. ben azinligim ben azinligim diye dovunmek ne kadar yersizse, ben azinligim bana misafir muamelesi yapin beni basinizin ustune koyun demek de o kadar yersizdir. siz bizdensiniz, bizim kadar bu ulkenin vatandasisiniz, topragimiz ayni, evimizin penceresi ayni gunesi aliyor iceriye... bu yuzdendir ki ayni sorunlari yasiyoruz ayni ulkede; ekmege gelen zam sizi yaktigi kadar bizi de yakiyor, sehit haberlerine beraber agliyoruz, ya da aktutundeki cocuklarin okul ozlemi hepmizi uzuyor, riyakarlik her dilde her dinde ayni degil mi? size yapilan azinliksiniz diye de bize yapilan neden o zaman... bu ulkede yasamak zor zaten, herkes kendi derdine dusmusken bir kisi mutluyum dese hikayesi herkesi mutlu eder olmusken, ustune ustluk bu mutlu hikayeyi dinlerken bile gozumuzden akana hakim olmazken, huzurlu yasayan ve topraga saygisi olan kimseden tesekkur bekledigi yok yurdum insaninin... garip karsilar bu tavri zaten... her ulkede yok mu saygisiz, densiz burda da var elbet ama ustune alinana... o saygisiz densiz zaten cogunlugu da geneller solcuysa sagci diye sagciysa solcu die bozar agzini...alinalim mi her soylenene? yok gereksiz, onmesiz... komsun senin de kapini calip asure getirmis mi yaptiginda... getirmis.. bosver gerisi hikaye zaten.. bizdensin sen hem de yerin en afillisinden...
okulda hocadan ve arkadaşlardan, televizyonda bakanlardan*, sokakta türklüğünden emin bir sürü insandan "ermeni dölü" ya da "ermeni piçi" gibi hakaret içerikli ithamları duyduğunuzda sessiz kalmanız gerektiğini düşünmektir.
hrant dink öldürüldüğünde güvenpark ykm'nin önünde toplanmak üzere kızılay'a indiğimde, yapıkredi'nin önündeki metro istasyonu girişi yakınlarında kulağımda bir gencin ağzından yavanlıkla çıkan şu kelimeler çınlamıştı: "la' o'lum ermeni ölmüş ya."
ne kadar basitti ermeniysen ölmek ve ne kadar da uzakta olmaktı bu ülkede ermeni olmak.
beni şaşırtmayan bir tavırı da şu olayla anlatayım: dink'in cenaze günü agos'un önünde toplanmıştık istanbul'da. ve sosyalist cenahta oldukça fazla bilinen agos gazetesi'nin dizildiği yerde, yani hrant dink'in de bulunduğu şişli'deki o eski binada bir tane ufak agos tabelâsı, camlarında oranın agos olduğunu gösterecek en ufak bir iz bile yoktu. saklanmaktı türkiye'de ermeni olmak, her daim bir sürgünde olmaktı.
ve elbette imparatorluk dönemindeki milyonlardan binlere düşmek, göç etmek ve kimliğini gizlemektir bu topraklarda ermeni olmak. kürt meselesinin yükünü "aslında türkler ve kürtler kardeştir, pkk ermenilerden oluşmuştur" şeklindeki sağdan ve soldan omuzlamak zorunda kalmaktır ermeni olmak.
hâsılı kelâm, sosyalist bir türk için insandan götürülerini sayarken bile huzursuz olmak, utanç duymaktır türkiye'de azınlık olmak. oysa onlar hrant dink gibi, su gibi çatlağından içine sızmak için bu topraklarda her gün ölmeyi seçti. omuzlarındaki bunca yüke rağmen.
anne ve babanız farklı etnik kokene, dine, dile, kulture sahipse hic de kolay olmayan hayatınızı arapsacına ceviren bir olaydır lakin ortada kalırsınız "neyim ulan ben" diye dusunursunuz, kimseden yoktur bir farkınız aynı okullara gider aynı egitimi alır aynı sokaklarda yurursunuz aynı dili konusur belki yanı takımı tutarsınız lakin en olmadık zamanda farklı olmadıgınızı dusundugunuz insanlardan "ne bekliyordun ki gavurunkızı/oglu" lafını duydugunuz anda anlarsınız farkı.
azınlık da olsanız burası sizin memleketiniz dediğim durumdur.
eğer siz kendinizi azınlık olarak görüyorsanız, bu sizin bileceğiniz iştir. ama siz, ben bu ülkenin çocucuğum diyor ve bu ülkenin aleyhine birşeyler yapmıyorsanız, sizlere öpücükler gönderiyorum ve sizleri seviyorum.
bu ülkede azınlık olmanın sıkıntısı yok mudur vardır? bunu inkar edecek değilim. fakat bu ülkede vatandaş olmanının zaten herkese bir sıkıntısı var ki. yani sanki herkes çok mu mutlu bu ülkede?
küçük bir olay anlatacağım yalnız. biz askerde bolu da 60 kişiydik kısa dönem ve iki ermeni arkadaşımız vardı. birinin adı sevan dı, diğerini unuttum şimdi. ve bu arakdaşlar ermeni oldukları için başka birliklere kaydırılmışlardı ve ben o gün ağlamıştım sinirimden. zira sevan memleketine bağlı bir ermeni idi. veda ederken bana hiçbir şey söylemedi ama öyle bir baktı ki ''ne suçumuz var bizim '' diye, keşke bana iki tokat atıp gitse idi. hiç unutmadım ve her hatırladığımda o anı, her zaman bir hüzün kaplar içimi. yaşanmaması gereken şeyler bunlar ve son bulması dileğimdir.
azınlık olmak; azımsanmak değildir, aksine üzerindeki dikkatin çoğalmasıdır. ait olduğun alt kimliği küçük düşürmemek adına sürekli temkinli davranmaktır. askere giden erkek arkadaşlara nasıl gökten inmişçesine muamele ediliyorsa, bayanlara da mahallenin tavrı budur. azınlıklar üzerinde baskı vardır denemez ama sürekli bir merak vardır.
durmadan bağlılığını kanıtlaman beklenir senden, söylediğin her söz, yaptığın her şeyin altında bir hainlik gizli olabilir zira... kendin olamazsın, adını değiştirmen gerekir bazen çoğunluğun kulağına daha tanıdık gelen bir adla, sırf biraz daha rahat edebilmek için memleketinde... sana farklı davranılır, hakların her an elinden alınabilecek bir lütuftur, bu böyle bilinir ve her fırsatta bu yüzüne vurulur... memleketinde yaşaman için sana "izin" verilmiştir, şükranını her fırsatta belirtmek zorundasındır... anlatamazsın bazen buralı olduğunu, sorarlar ısrarla "eeee... ne zaman geldiniz pekiyi bu memlekete?" diye... yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakaldır...
...ve en kötüsü, beklersin... kovulmayı... senden öncekilerin kovulduğu gibi