"barış olmadan, savaş bitmeden meclise gelmem" şeklinde açıklama yapıp aylarca direndikten sonra, tsk'nın kandil dağındaki terör mevzilerini vurmasının hemen ardından meclise gelme kararı alan abdulcanbaz. tbmm emanet kasasında bekleyen maaşı tatlı geldi herhalde...
güzel konuşuyor, ki bu sayede Türk gençlerinden aldığı destek yadsınamaz. Ama özgür iradeyi konuşma eylemi dışında, sokaklarda posta koyucu tavırlar haricinde göstermeyince samimi olmadığını, talimatların dışına çıkamadığını düşünüyoruz, biz Türk gençliği. Bunu yaparken de inanın hiç zevk almıyoruz.
seçimden önce barışı getirecek isimlerden birisi olduğunu sandığım siyasetten anlaman adamın teki.
siyasetten zerrre anlamıyor. zerre tutarlılık yok. aynı hewalleri gibi riyakar herifin teki.
istisnasız olarak, elle tutulacak hiçbir yeri yok icraatlarının ve beyanatlarının.
bu aralar nerededir, çıksada bir iki kelam etse - çok savunduğumuz insanlıktan, yaşamaktan bahsetse, abisi olarak akıl verse dağdaki, şehirdeki cahillere diye iç geçirdiğim zattır..
siyasi partiler böyledir. ceberut, yukarıdan aşağı tahakküm. devletin ikizidir partiler. devlet ülkeye egemendir, baskılar; partiler teşkilatına, üyesine, varsa vekiline harcına egemen, baskıcı.
merkez yürütme de ol istersen, itirazın komisyonlara havaledir. yıllar, sürünür, sen usanır unutursun.
siyaset torna tezgahıdır, yontulursun, sesin soluğun çıkmaz ise, bir daha çıkamaz hale gelirsin, tornadan kürdan hali.
ne oluyor dersen, önce uyarırlar, araya kıramayacağın arkadaşlarını koyarlar, sen prensipli isen derler ki sana, ya devlet başa ya kuzgun leşe.
şayet, dur hele bende abarttım galiba, pek de haksız sayılmazlar dersen, nice önderlerin hali, ufalanır, sesin soluğun çıkmaz, eski taş plaklardaki kulağını mikrofona dayamış şirin fino misali sahibinin sesi.
şunu kabul etmek gerekir, siyasi partiler dingonun ahırı değil, tamam. ama seni sen yapan değerlerini yitirmeye başladığını hissettiğin an, izzeti ikbal ile çekilirsin babı siyasetten be kardeşim. elinden geliyorsa alırsın kalemi eline usturubuyla yazarsın sana eğri gelen, onların doğru sandığı yanlışları.
mevki göz karartır.
spontane gelişen, yapay tasarımdan bağımsız, sistemsel olmayan bir sistemsellikten dolayı, hızlı ve çevik sözlük tavşanlarıyla, hayat denilen bu yolda, bir kaplumbağa olarak yol almakta olan bir yolcudur. hızlı ve çevik sözlük yazarı tavşanlar kendisine hız ve alınan mesafe konusunda gözle görülür bir fark atarlar, ama ne varki, ağır ağır demlene demlene içselleştire içselleştire o yolu kateden kaplumbağanın , hayat denilen o yola dair sahip olduğu bilgi, tek amacı hayatı olabildiğince hızlı yaşayıp etrafında olup bitenleri ve yolun manzarasını göremeyen tavşanlardan daha fazladır.
sözlükte tavşancılık oynayan tosunlar, yorulup terlemişsinizdir, şurada az eyleninde babanızın hatrına sizlere 2 yudum abu hayat suyu verelim. gerçi sırrı abiniz artık mecliste, sizlere damacana dolusu ikram edecek o sudan.
başkalarına tutarlı olun diyen fakat bu vasfı kendisine uzak tutan vekildir.
emperyalistlerin cirit atıyor dediği mevzuu da nedense kürtlere ve hatta pkk ya kabahat bulmadan, yalnızca türkleri ve en dikkat; çekici yer burasıdır. kandırılmış, kürtlere karşı kışkırtılmış türkleri hatalı bulur.
ayıptır. yazıktır. kendi kendine zulmetme. vicdanıyla ön plana çıkmaya çalıştıktan sonra o mefhumu tarafsız biçimde kullanamamıştır maalesef.
ha bir de oldukça iki yüzlü ve pragmatisttir kendileri.