Kurtulamaz insan kendinden, kurtulamaz. Kendini bırakıp gidemez, gidemez. insan kendinden sıkılırsa ne olur peki? Kendinden nefret ederse ne olur? Kendine tahammülü kalmazsa?
Bedenimin ruhunu sıkıp, ipe asmak istiyorum kurusun diye. Ruhumu çamaşır suyuna basıp rengini açmak istiyorum, dip bucak temizlemek istiyorum beynimin kıvrımlarını. Süpürmek istiyorum her anı kırıntısını. iyice temizledikten sonra ütüleyip lavanta kokulu bir sandığa kaldırsam, yıllarca tozlanarak ve aşınarak zamanın gücüyle... öyle yok olsam?
yorgunum, yatakta uzanırken bir yandan rapor yazıyorum, diğer yandan sözlük facebook filan öte yandan uykum da var sızmak üzereyim, tüm bunlara ragmen sıkılıyorum. dün gece farkettim ki uykumda bile sıkılıyorum ben.
Farkındalığınızın seviyesini bilmem ama galiba biz Türkler biraz yükseklerden uçuyoruz.
Hangi fabrikanın ihtiyacının ne olduğunu ya da hangi ulaşım hattının aslında nasıl olması gerektiğini veyahut aslında bu yemeğin nasıl yapıldığında daha güzel olduğunu bilmeyen birisi var mı etrafınızda?
Aslında sizin yaptığınız işin doğrusunu veya aldığınız ürünün daha iyisini ve yahut aslında binaların kaç katlı yapılması gerektiğini bilmeyen birisi?
Sağlıklı yaşamın şifrelerini, yanığa iyi gelen zeytinyağını, hangi ağrı kesicinin daha iyi olduğunu veya başarının sırrını bilmeyen birisi?
“Var” diyor olabilirsiniz içinizden. Elbette var. işte tam olarak değinmek istediğim nokta: Biz Türkler içinde bunlardan az var. Kendimi de izole etmiyorum. Elbette ki devleti başbakandan daha iyi yönetecek fikirlerim var! Ya da aslında metrobüs değil metro yapılması gerektiğini elbette biliyorum! işte bu noktada sıkıntılarım başlıyor.
Sıkılmak diye bir kelime mevcut Türk Dil Kurumu sözlüğünde. Açıklaması da “Can sıkıntısı duymak” diye eklenmiş alt satırına.
Can sıkıntısının anlamına bakıyorum. “Yapılacak bir iş olmaması ve hiçbir işle oyalanma imkânı bulunmaması sebebiyle duyulan tedirginlik, bunalım.” diyor Türk Dil Kurumu. Ama bu cevap da zihnimin kenarlarına kazdığım çok da derin olmayan hendekten atlayıp geçemiyor içeri. Zîra benim bir işi uzun süre yaptığımda sıkıldığım da oluyor.
Ben bu sıkılmanın daha çok düşünce yoğunluğundan kaynaklandığını düşünüyorum. Düşünme aşamasından eylem aşamasına geçemiyoruz bir türlü. Bu da, işte bu anlamı kısır döngüdeki kelimenin vücudunuza yerleşmesine sebep oluyor. Önce de söylediğim gibi hanginizin milyon dolarlık iş fikirleri yok ki? Tam burada bir faaliyet sıkıntısı mevcut.
iki sebep çıkıyor karşıma. Ya yapamayacağımız kadar ütopik düşünüyoruz ya da cesaretimiz basit düşüncelerimizi bile sorgular derecede düşük. Bizim için sanırım yüzde doksan civarlarında birinci sebep geçerli oluyor. işte bu yüzden biz Türkler içinde az bulunan, herşeyi bilmeyen (!), bildiğini de sakınmayan insanlara yakın olmalı, onların sizi dizginlemesine müsâde etmelisiniz.
Elbette ki hayalleri küçültmek, hep aynı yerde saymak taraftarı değilim. Ancak mutluluk ve huzur tam olarak bu dengenin orta noktasında.
Sizin de canınız sıkılıyorsa; ya hayalleriniz uçmuştur ya da cesaretiniz.