sıkıcı olmayan hikayelerin oldugu bir başlıktır. Açılışı ben yapıcam devamı sizlerden gelebilir sonrasında zaman ayırdıkça yazıcam.
Bugün çok düşündüm, yıllar geçmesine ragmen yine benim aklıma girdin ve seni düşündüm nedenini irdelemek istemedim. Sıradan birgün olmasını istedim. Kısaca evimde oturmuş belki biraz yalnız ama huzurluyken,bilgisayar önünde geçen günlerimden olsun istedim.Camı açmam, panjurları dahi indirmem. Odam karanlıktır benim ve bilmeni isterim kasvetten degildir bu karanlık, aksine bana huzur verir. Seni düşünürken vaktimi boşa harcadıgımı düşünüyorken bu dizelerinde o kadar boş olmadıgını,nitekim hala yazmaya devam ettigimi ve duramadıgımı fark ettim. Haftada yalnız 1 kere markete giderim. Tek söylemek istediğimi bütün suçu tembelliğe yüklemek istediğim, zaten normalde tembel bi adam olmadığımı bilirsin. Fark ettim ki görünüşlere aldanan bir tek biz değildik. Yaşlandıkta duygularımız mı değişmişti? Belkide aşk denilen çocuğumuzun saçları beyazlamıştı. Ellerimiz buruş buruş olmuştu artık, sanki hayat yıllarca bizi yıkamışta, geçmeyen izler bırakmıştı. Gözlerinin kahvesi bile, 40 yıllık hatrının miladını çoktan bitirmiş gibiydi. Aynada yaşlanmış yüzümün, bir zamanlar ne kadar güzel olduğunu hatırladım. Herkesin Lisedeyken hoşlandığı o popüler çocuk şimdi tek başına kalmıştı.Sonra birde üniversite hayatım aklıma geldi. Kadınlarla yaşanılan onca tecrübenin ardından sana;seninle bir delilik yapalım benimle evlenir misin; Dediğim o gün. Hayatım boyunca Özgür yaşamıştım ta ki seninle evlenene kadar, sonra sana tutsak oluşumun başlarda korku sonrada oğlumuzun doğması ile tarif edilemez bir zevk haline gelişini hatırlıyorum. Şimdi mezarının başında durmuş sana bu mektubu okuyorum. Hani çıkabilceğini bilsem ellerimle toprağı kazıyıp seni ordan çekip çıkarırdım ve yine sana tutsak olmak isterdim. Gözlerimde yaş yok merak etme görüyorsun, hiçbir zaman ağlamama izin vermezdin. Benim güçlü tarafımın yıprandığını görmediğin içindi belkide.. Bilmeni isterim sözümü tutmaya devam ediyorum ve ağlamıyorum. Hayatım,hayattayken seni hiç aldatmadım. Şimdi aklıma geldide en son seninle neden kavga ettiğimizi bile hatırlamıyorum , yalnız bir defasında hangimiz birbirimize daha çok seviyoruz diye kavga etmiştik. ikimizde birbirimize sürekli sabah kahvaltıları, iltifatlar, başkalarına göre küçük bize göre büyük hediyeler alırdık. Birgün sana hayatın boyunca içmediğin ve kendimce çok değerli bir şey içireceğimi söylemiştim, sırf seni daha çok sevdiğimi kanıtlamaktı amacım çünkü sen benim için hayat demektin. Hayatımı sevmessem, yaşayamazdımda. O gün yanına geldim 1 saat boyunca bakıştık. O bir saatin öncesinde bu yazdığım mektubu okumuştum sende gizlice habersiz ''sana dair herşey'' yazıyordu. Senle bakışırken geçen bir saatte, ilk tanışmamız duygu dolu anlar, kendimi ağlamamam için tutmamı hatırlatan bir kadın. son 20 dakika kala yüzüme hala bakıyordun sanki bana hala seni senden daha çok seviyorum demeye çalışır gibiydin. Bense ufak bi bardak çıkarmıştım içi tahmin edebildiğin kadarıyla su doluydu. Gözlerimden yaşların birer birer bardağa düştüğünü görünce, yanıldığını fark ettin. Karşında ilk kez ağladım ve o bardak dolduğunda seninde ağlamaklı olur gibi olduğunda hayır dedim. Bu sefer sen benim yerimdesin bende senin dedim. Belkide ilk defa yerime geçtin sevgilim ve güçlü olacaktın, 20 dakika dayanamadı ve hıçkırarak ağladı. Ona onu her gördüğümde bu denli sevdiğimi ve sırf onu ne kadar çok sevdiğimi görmesi için hiç ağlamadığımı söyledim. Güçlü olmak istemezken ona karşı sevgim beni güçlü biri haline getirmişti. içi gözyaşı dolu bardağı verdim.bardağı aldı ve içine baktı. Derin bi sessizlik vardı o yoğun duygu fırtınasından sonrasında sanki etrafı huzur kaplamıştı. Eliyle gözyaşlarımı sildi tebessümle tadına baktı ve bana seni çok seviyorum dedi. Elindeki bardağı içip sen kazandın sen beni daha çok seviyorsun dedi. Dudağına bir öpücük kondurdum daima ve her zaman unutma dedim. Sarılarak eve döndük.. Mektuptan bahsetmedim çünkü bu mektubu bugüne ayırdım sevgilim bilmeni istedim. O günü sana hatırlatıp seni hala senden daha çok sevdiğimi bilmeni istedim, daima ve her zaman
Akşam dışarı çıkıcaz diye kararlaştırmıştık. Sevdiğim kızdı o, ve adını telefonun ucunda duymak bile içime bir heyecan,bir huzurla karışık mutluluk dolduruyordu. O gün buluşacağımızı düşündükçe ölümsüzlüğe ulaşmış kadar mutluydum. Sırf onunla buluşcam diye saç sakal traşı olacakatım ki ben bu tür şeyleri yapmazdım aynaya bile bakmazdım. Bahsettiğim kadın bana tekrar aynaya bakmam gerektiğini hatırlatıyordu. Daha doğrusu aynaya onun için bakıcaktım çünkü, ona beslediğim derin duyguların aynısını, bana hissetmesini istiyordum. bu ancak bakımlı olursam olur, diye düşünüyordum. Berberden çıkınca kendimi iyi hissetim. Kadınların her depresyona girdiklerinde bu durumu neden sık sık yaptıklarını anladım. Gökyüzünde parlayan güneş bu sefer tam anlamıyla içimi ısıtıyordu. Eve gittiğim aynaya bakıp, bugünden itibaren herşey değişcek ve umutsuzluğu bir kenara itip mutlu olucaksın darkwall dedim. bu kadına bu kadar güven duymamtaki en büyük neden kendi kanım ve canım olan ablamın en yakın arkadaşının kız kardeşi olmasıydı. Ablamdan gelen bir güvendi ve gerçekten güzeldi. Normalde yazlık beldelerinden çeşmeyi sevmem bana çok yapmacık insanlarla dolu bi yer gibi gelir orası ancak söz konusu oyken oraya bile gitmeyi kabul etmiştim. Kuzenime telefon açıp bir kaç gül geliceğimi söyledim. Kuzenim şaşırdı hayırdır? kuzen çağırırız çağırırız gelmessin hangi rüzgar attı seni diye merak etti. Durumu anlatınca mutlu oldu ama bana bu kadar kaptırmamı söyledi. Bende herşeyi anlattım ablamın arkadaşının kız kardeşi oğlum çok tatlı biri ve bir o kadarda ağır başlı. Çeşmeye vardığımda hava güzeldi tipik çeşmenin insanları ve züppe tayfaları oradaydı. Benim maddi durumum kötü değil ancak yaradılışımda bu tür şeyler bana ters geliyo bu sebepten çeşmede yaşayan orjinal insan modelleri pek bir itici geliyordu bana.(istisnalarda varmış demekki) Bana göre bir istisna olan o hatunla buluşucaktım. Akşam hazırlandım içim içimi yiyor. En son ki ilişkimi bitireli yıllar olmuştu ve ilk defa tekrar biriyle dışarı çıkıp iyi vakit geçircektim. Saaat 9 gibi sahilde buluşup ordanda rüzgarın estiği yere gidip zaman geçircektik. Saat 8'de sahildeydim ben ve derin derin düşünüyordum. Acaba kontrolü elimde mi tutmalıydım? kendimi frenlemeli miydim? veya kendimi geri planda bırakıp onu sürekli ön plana mı çıkarsaydım. Bu tür sorularla beyin fırtınası yaşarken en son karar kıldığım noktaya varmıştım. Kendim gibi olcaktım, şaet beni ben gibi kabul ederse, her kadının düşlediği o tiyatrocu adamlar gibi olmama gerek kalmıcaktı. Saat 9 olduğunda hava kararmış sahilde hala onu bekliyordum. Saat gelmişti ve kalp atışlarım hızlanıyordu. Saat 9'u çoktan geçmişti farkındaydım ve ben sadece denizin ötesindeki ufka bakıyorum saate bakmak istemiyordum. ufku izlerken arkamdan bir ses duyup onun gelmesini diliyordum. Neyse ki sonunda aramaya karar verdim. Aradığımda telefon çalarken bi tarafım hayal kırıklığı ile yıkanmış diğer yanımsa onu merak ediyordu. Telefonu açtığında sesi biraz üzgün ve heycanlı geliyodu.-Gelmedin dedim.-Gelemedim diye cevap verdi. Nedenini sorunca anneannesini hastaneye kaldırdıklarını ve durumun ciddi olduğunu söyledi. Çeşmede yalnızca 1 tane hastane vardı. Gelmemi ister misin? diye sorduğumda,hayır gerek yok sağol dedi. Ona karşı hisslerimden ötürü iyi düşünemiyordum, daha doğrusu onu kaybetmek istemediğim için yalan söylemiyor diye kendimi şartlandırıyodum. Ertesi gün buluşcaktık yani telefonda öyle konuşmuştuk. Ertesi gün sanki hiçbişey olmamış gibi yine hazırlandım. Kuzenimde sakin bi halde beni izliyor, şimdi düşünüyorumda ne komik sanki olacaklardan haberdarmış gibi. Çıktım yine aynı sahilde bekliyorum. Yine gelmedi ağlamaklı oldum belkide ilk kez. Sırf kendimi avutmak için hayır dedim bu sefer o beni arıcak,aramalı..beni unutmuş olamazdı. Gece 12'ye kadar bekledim arayan olmadı tabiki elim telefona gidiyordu onu aramak istiyordum. Telefon açan yine bendim ona bağımlı hale gelmiştim hemde bu kadar kısa sürede. Ne garip bu sefer bana köpeğinin kaybolduğunu ve ailece onu aramaya başladıklarını söylüyordu bu işte son geldiğim noktaydı bu sefer emindim yalan söylediğine ama sebebini merak ediyordum. Onunla buluşcağım için biriktirdiğim paramın artık önemi yoktu. Gece yine yalan olmuştu benim tabirimle.. Eve döndüğümde yüzümden düşen bin parçaydı. Kuzenim yüzümdeki ifadeden sonra birşeylerin ters gittiğini anlamıştı. Daha kapıdan içeri girip ayakkabılarımı çıkarmıştım ki, hiç çıkarma dedi. 10 dakika sora dışarı çıkıyoruz izin ver dedi. Telefon açtı, o gün bi arkadaşının doğum günü varmış ve benim kuzende davetliydi. Kuzenin 10 dakika sonra hazır olduğunu görünce şaşırdım. Sırf beni iyi hissetirmek için belkide gitmek istemediği bi yere gidicekti,bunu belli etmese bile tavırlarından belli oluyodu. Doğum gününün kutlanacağı mekana vardık. Saat gece 1'de başladı kutlama kızı tanımama rağmen güler yüzle karşılamıştı bizi, doğum günü kızı sırasıyla arkadaşlarıya tanıştırdı. Daha gelen çoktu belli ki kız popüler bi tipti. Ortam bana hitap etmesede hoşuma gitmişti. Biz oraya daha geleli henüz 20 dakika olmuştu ki hala sahilde, sevdiğim kız tarafından ekildiğime inanmak istemiyordum. kafamın içinde ona dair o masum portreyi kirletmek istemiyordum. Yine ondan ne kadar çok hoşlandığımı hatırlatıyordu bu durum. ikilemdeydim ister istemez ancak ikilemden çıkmak gibi bir çabam yoktu çünkü gerçekleri kabul etseydim, canım daha çok yanıcaktı bunun farkındayım. bu derin duyguların içinde yüzerken millettin nede güzel eğlendiğini fark ettim. ben niye eğlenemiyordum? sevdiğimdi o kadın, sevgilim değildi yani bana karşı bi yükümlülüğü yoktu ki. bunu düşünerek biraz eğlenmeye çalıştım. etrafta çiftler dans edip, kimileri sevişirken insanların mutluluk diye hitap ettikleri şeyin ne kadar sığ duvarlar arasında sıkıştığını anladım. Kuzenle alt kata indik parti ordada devam ediyordu. Gece ilerledikçe insanlar kendilerini kaybediyordu bende kendimi kaybedercesine eğlenmek istedim ama boğazım düğümlenmişti bi kere. ne olduysa o gece bi çiftin deli gibi öpüşürken gördüğümde oldu, 500 kişinin arasından o kişiye denk gelmek bana yine ne kadar aptal bi adam olduğumu hatırlattı. Kafamda sürekli ertelemeye çalıştığım o noktaya gelmiştim. Sahilde beklediğim kadındı bu sevdiğim ve o ana kadar masumiyetini kaybetmemiş olan kadın. Adamın biriyle sevişiyordu, gözlerini kapatmış belli ki bu işten zevk alıoyordu partneride aynı şekilde. Beni fark etmedi üst kata çıktım kuzen noldu demeden anlamıştı olayı zaten. En güzeli buradan yürüyüp çıkıp gitmek dedim kendi kendime başlarda sonra bu fikrimden vazgeçtim. Doğum günü kızının sevgilisi yoktu ve hoş bi hatundu o gecenin tadını çıkarmak için elverişliydi yavşak biri değilim yanlış anlamayın. Kızın yanına gidip usulca ''bu gece benimle birlikte eğlenir misin?'' diye sordum. Kız nedenini sorduğunda herşeyi anlattım ve bunun bi öneminin olmadığını anlattım. Doğum günü kızıyla eğlendik hemde deli gibi. ben sinirlerime hakim olup kendi kendime herşey geçti diyerek kendimi kabullendirmeye çalışıyorum. Karşımda alımlı dünyalar tatlısı bi kız vardı ki henüz 1 saat geçmişti ve benimle eğlenmeyi kabul etmişti. Gece doğum günü bittikten sonra doğum günü kızını evine kadar bıraktım. Melis yorulmuştu artık ve bana gece için teşekkür etti. bende beni doğum gününe davet ettiğin için teşekkür ederim dedim. yalnız doğum günüme davet etsem iyi dedi. Gülümsedim. zannedersem bana laik olan beni bulmuştu bu tamamen raslantıydı.
yine sıkıcı bir iş günü biterken eve dönüş yolunda, ''cuma günününe daha birgün var o zamana kadar iyice toparlanmalıyım''diye kendimi sözde motive ederken buldum.Tam eve giricektim ki sabah aynadaki halim aklıma geldi ve hemen yılların tecrübesi halil babanın berberinin yolunu tuttum.Halil baba;60 yaşlarında kar beyaz saçları ve derin bakışlarıyla,hayatını dolu dolu yaşadığını kanıtlar gibiydi.Çocukluğumdan beri saç traşına ona giderdim hatta ilk sakal traşımı bile halil babam yapmıştır.O öyle biriydi ki,birinin dertleşmek istediğini gözlerinden anlardı.Keza berbere vardığımdada aynısı oldu.Görür görmez önce edeben bir hal hatır sordu hemen ardından,çırağı olan ibrahime''ibrahim evladım bize 2 çay demlede gel''dedi.Havadan sudan konuyu açmama fırsat vermeden,-''ee anlat bakalım ateş neyin var?'' diye sordu.Allah biliyor ya babam gibi severim Halil amcamı.Çocukluğumu görmüş beni tanımakla kalmamış zor zamanlarımda, nasihatleriyle can sıkıntımı benden alıp götürmüş birisiydi.Zeyneple başımdan geçenleri anlattım,balıkçıdaki karşılaşmamızı,telefon konuşmamızı ve halil baba ağzı sıkı adamdı o yüzden cuma günü buluşcağımızıda anlattım.Neden diye sorgulamama izin vermeden,evlat dedi.Bence çevrendeki insanlardan korkuyor,yoksa hiç insan sebepsiz yere,gizlice buluşmak ister mi? dedi.Kimden korkuyordu diye düşündüm.''Peki ama neden korksun be baba?'' diye sorunca,orasını bilemem evlat dedi.Orasını sen cuma günü öğrenirsin zeynebe kendin sorarsın diye ekledi.10 yıldır aynı saç,sakal traşını olan türün adı erkekti.Fark ettim uzun zamandır hep aynıydım.Değişiklik olsun diye halil babadan rica ettim ancak halil baba bile benim 10 yıllık halime alışmış olmalı ki,boşver hiç bozma kendini dedikten sonra her zamanki gibi saç sakal traşını yaptı.
evde oturmuş halil babayla aramızdaki sohbetten sonra ne kadar rahatladığımı fark ettim.ancak zeynebin kimden korkabilceğini düşünüyordum.Bugün yorgunumdum telefonla arayan erdemede aynısını söyledim.Erdem,ato bak bu gece ben ısmarlıyom herşeyi desede fayda etmedi.Yattım, bir an önce cuma olmasını istiyordum.Yine garip,birbirinden alakasız rüyalar görürken bir anda uyandım.zeynebin beni aldattığı o anın peşimi hiç bırakmayacağını zaten kabullenmiştim.Ancak bu konuda kabus görmeyeli epey olmuştu.Sabahtan akşama kadar stressli birgünün ardından sonunda zeynebi aradım.telefonda anlaştığımız gibi balıkçıda buluşacaktık akşam saat 8'i gösterirken ben çoktan balıkçıda oturmuş derin düşünceler içersinde boğulmaya başlamıştım.Niyahet zeynebi gördüm.Üzerinde sevgililer gününde aldığım siyah kazağını giymişti.Altındada o hiç beğenmem giymem dediği ancak ben süpriz yapıp aldıktan sonra giymek zorunda kaldığı yeşil dar kot pantolon vardı.Malum hava soğuktu kışın kazak giymeye bayılırdı zeynep..Selamlaştık,yanağından öperken kokusunu istemsizce içime çektim.parfümü değişmemişti,ve hala cennet kokuyordu.Günlük hayatımızın özetini birbirimize anlatırken,bir anda durdu ve beni dinlemesi gerektiğini söyledi.Başımı onaylar gibi salladım ve tamam dedim.Ortamdaki ciddiyet ve tedirginlik zeynebin gözlerinden belli oluyordu.Seni aldattığım geceyle ilgili konuşmam gerek dedi.Sorun yok dedim.''Hayır sorun var bilmediğin şeyler var'' diye böldü konuşmamı.Nasıl yani?dedim.''Aldatıldığın günden sonra kaç ay seni telefonla aradım durumu izah etmek için ancak sen hiç fırsat tanımadın bir anda,gözünde beni yok ettin'' dedi.''Sen olsan ne yapardın zeynep?''dedim.''Karşımdakini bir kez olsada dinlerdim'' dedi.''Peki işte o birkezi şuan olarak düşün'' dedim.tartışmak istemiyordum çünkü zeyneple zıt düşüncelerimizi birbirimize anlatırken ortam hep gerilirdi çünkü ikimizde inatçıydık.Gözlerime 5 saniye kadar baktı ve anlatmaya başladı.''Bak ateş,bana inanıp inanmamakta özgürsün.Şuanda sana anlatıcaklarımın hepsini ben sensiz yaşadım haberin olmadan...''Dur dedim.Şuan anlatıcaklarına inanıcağımı bilmelisin ancak geçen zamanı geriye almak mümkün değil bunu bil istedim.''dedim.Zeynep duymamazlıktan gelmişçesine anlatmaya devam etti.''Erdem bir akşam evime geldi,onu kapıda görünce şaşırdım,evine davet etmicekmisin diye sorunca,ateşin en yakın arkadaşı olduğunu söyleyip içeri buyur ettim.bişey oldu zannettim bir sorun mu var dedim.erdem herşeyin normal olduğunu söyledi.Bir garip durum vardı.Saat iyice geç olmuştu ve korktum.Erdem hafif alkollüydü'' dedi.işte tam bu anda gözleri dolmaya elleri titremeye başladı zeynebin.istemdışıda olsa eski alışkanlık mı desem bilmiyorum elini tuttum ve sakinleştirmeye çalıştım.Zeynep erdemin ona tecavüz ettiğini söyledi.Bunu duyduğumda beynimden vurulmuşa döndüm.inanamadım.Çocukluk arkadaşımdan bahsediyorduk burda.Erdem o günden itibaren zeynebe şantaj yapmaya başlamış.kısaca erdemin her istediğini yapmak zorunda kalmış...bu sefer elleri titremeye başlayan bendim.''O gün beni yatakta yakaladığın adamı tanımıyordum bile''dedi ve hüngür hüngür ağlıyordu..Duyduklarıma inanamadım.Nefes almakta güçlük çekiyordum.Bir insan nasıl bu kadar aptal olabilirdi.Ateş sen ne kadar aptal bir adamsın,kendimi acınası bir kapının arkasına kitleyip korkakça kaçmıştım.Kendime sinirlendim ama daha çok erdemin nasıl böyle bir şerefsizlik yapabildiğine inanamadım.O an ayağa kalktım zeynebi daha fazla dinlemek istemiyordum.Erdemin acı çekmesini istiyordum erdeme bana yaşattığı o cehennem hayatı yaşatmak istiyordum.Ayağa kalkıp tam gidicekken zeynep kolumdan tutup beni yanındaki sandalyeye oturttu.Gözlerime bak ve sensiz geçen günlere bir yenisini daha eklemek istemiyorum otur şuraya bir kez olsun hiçbirşeyi düşünmeni istemiyorum,yeterince yıpranmadık mı ateş,herşeyi boşver ve sadece benimle burda otur dedi.Zeynebin ağzından çıkan her söz vücuduma şırıngayla verilmiş 100 miligramlık sakinleştirici etkisi yapıyordu.Yanına oturdum.Sarıldım.içime kokusunu çektikçe erdeme yapcaklarımı düşünüyordum.Öldürmek basit kalırdı,acı çekmesini istiyordum tıpkı benim dünyamı başıma yıktığı gibi bende onun dünyasını başına yıkacaktım.Hesabı isterken içimden,beni yaradan allaha şükrettim.Sabretmiştim belkide artık herşey daha güzel olcaktı.Gözlerim dolmuştu.içimde kendimi nasıl affedecektim.Özür dilerim zeynep dedim.şuan yanımdasın ya,beni öldürsen dahi seni affedebilirim dedi.Bu sefer gözümdeki yaşları eliyle silen oydu.Derin bir okyanusa dalmıştık bakışlarımız uyuşturuyordu bedenimizi,yorgunluk sonrası gelen huzur kokusu dolmuştu içimize.
Bir anda telefon çaldı.Annem arıyordu.Merak etmiştir kadın dedim kendi kendime ve telefona cevap verdim.Ne dedin anne sesin iyi gelmiyor tekrar et anne dedim.Oğlum erdemin ailesi aradı dediği an sinir kat sayım yükseldi.-ee anne nolmuş dedim artık umursamıyordum.-Oğlum erdemi trafik kazasında kaybettik dedi.Bu kadarıda fazlaydı hiçbir adalet sistemi bu kadar çabuk yerine gelmezdi.Üzülmek istiyordum ancak zeynebin anlattıkları kulağımda çınlayınca duygusuz içi boşaltılmış biri gibi tepkisiz kalmıştım.Erdem ölmüştü trafik kazasında,hemde zeyneple buluşcağımız gün.Erdemi defnetmeye gittim sadece ailesinin hatrı vardı.Çocukluk arkadaşımı toprağa verirken,insan olmayı unutmamam gerektiğini hatırladım.Ben ve zeynep herşeyi geride bırakmıştık.Başımızdan geçenleri kimseye anlatmadık.Ayrı geçirdiğimiz günleri telafi etmek için önümüzde uzun yıllar vardı.Eskiden işkence gibi gelen zaman artık yavaş geçebilirdi..SON
Kamlançu ülkesine bahar gelip de kuşlar ötüşmeye başlayınca, ağaçlarda ve yerlerde çiçekler açınca Yüzbaşı Burkay yine o büyük çam ağacının yanına geldi. Parlak bakışlı, ay yüzlü kızı orada gördü. Yüreğine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. Ona yaklaşıp şöyle dedi: Yüzün aya benziyor. Kaşın yaya benziyor. Gözlerin yeşil alası. Saçların arslan yelesi. Yürüyüşün turna gibi. Salınışın suna gibi. Hangi yerden, kaynaktansın? Hangi boydan, oymaktansın?
Parlak bakışlı, ay yüzlü kız bir şey söylemedi. Yalnız gözlerini kaldırarak Burkaya baktı. Bu bakışla onun kanını kaynattı. Yüreğini oynattı. içine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. Kıza şöyle dedi: Bakışların ışık mı? Saçların sarmaşık mı? Yıldız mısın, güneş mi? Alev misin, ateş mi? Neden sessiz bakıyorsun? Beni niçin yakıyorsun? Çiçek gibi her bir yanın. Söyle, nedir senin adın, sanın?
Parlak bakışlı, ay yüzlü kız bir şey söylemedi. Gülümseyerek Burkaya baktı. Bu bakışla onun aklını başından aldı. Yüreğini derde saldı. içine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. Kıza şöyle dedi: Beni niçin üzüyorsun? Gözlerini süzüyorsun. Kirpiklerin paralıyor. Bakışların yaralıyor. Rengin sanki çiçekten. Bilmem hangi çiçekten? ister darıl, ister kız. Tek adını söyle kız!
Parlak bakışlı, ay yüzlü kız gözlerini Burkayın gözlerine dikti. Kayalardan dökülen suların, kırlarda esen rüzgarın, ormanda öten kuşların sesinden daha güzel sesiyle şöyle dedi: Beşbalıkta doğdumsa da Karluk kızıyım. Nice erin yüreğinde saklı sızıyım. Yüreğine od düştüyse zorlayıp söndür. Bilen bilir; adım,sanım: Açığma-Kündür. Ölmemeyi istiyorsan yaklaşma bana. Belam çoktur, görünmeden dokunur sana
Burkayın yüreğine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. iyi yürekli kişi idi. Tanrıya ve insanlara karşı suç işlememişti. Tapıncağa gidip Tanrıya yalvardı. Tanrım! Yüreğimdeki odu söndür dedi.
Kırk gün büyük çam ağacının yanına gitti. Her gidişte Açığma-Künü orada gördü. Her gidişte içindeki ateş yalazlandı. Her dönüşte tapıncakta Tanrıya yalvardı. Her yalvarıştan sonra bir daha çam ağacının yanına gitmemeye karar verdi. Fakat güneşin her yeni doğuşunda kızın hasretine dayanamadı. Verdiği kararı unutup çam ağacının yanına geldi. Kızın yeşil ala gözleriyle büyülenip kendinden geçti.
Kırk birinci gün çam ağacının yanına gelince kızı bulamadı. Gözleri bulandı. Yüreği yandı. içi sıkıntıyla doldu. Gün batıncaya kadar bekledi. Açığma-Kün gelmeyince onu çam ağacına sordu. Ağaç ah edip ağladı. Onu ben de bekliyorum. Artık gelip bana yaslanmayacak dedi.. Yaprakları dökülüp kurudu. Uçan bir akdoğan ah edip ağladı. Onu ben de bekliyorum. Artık gelip beni koluna almayacak dedi. Kanatları çırpmaz olup otlara düştü, öldü. Yeşil otlara sordu. Otlar ah edip ağladılar. Onu biz de bekliyoruz. Artık gelip bizi çiğnemeyecek dediler. Yanıp duman oldular.
Burkay bezginleşip yerine ,yurduna döndü. Açığma-Künden başka bir şey düşünmez oldu. Tapıncağa gidip yalvardı, olmadı. Ekşi kımız içip esridi, kar etmedi. Tatlı şarap içip kendinden geçti, fayda vermedi. Kağan savaş açınca o da katıldı. Ölmek için atına zırhsız bindi. Oklar sağından solundan uçtu; biri değmedi. Kalkansız, tulgasız vuruştu. Kılıçlar sağından,solundan geçti; biri vurmadı.
Yine yurduna döndü. Açığma-Künden başka bir şey düşünmez oldu. Benzi sarardı. Hasta olup yatağa düştü. Burkayın iyi yürekli bir evdeşi vardı. Erkeği iyi olsun diye okuyucular, bakıcılar, kamlar, bakşılar getirtti. Hiçbir ilaç, dua, hiçbir büyü fayda vermedi.. Günden güne eridi, soldu, bitti. Ölecek hale geldi. Bir gece Açığma-Künün adını sayıklayınca kadın işi anladı. Bütün Kamlançuya adamlar çıkarttı. Kırk gün aradılar, taradılar. Açığma-Kün bulunmadı. Bir gün ihtiyar, çirkin bir büyücü kadın geldi. Bunun derdine ancak Kilimbi çare bulabilir. O, şeytanların akıllısıdır dedi. Burkayı şeytan Kilimbiye götürdü. Burkay ona yüreğini açtı. Sevdiği kızı anlattı. Bana onu verirsen senin ordunda çeri olurum dedi. Kilimbi başını salladı. Yüreğin büyük derde girmiş. Kurtulmak zor. Buna çareyi bulsa bulsa Şeytanlar Başı Madar bulur dedi. Burkayın içi yandı. Gözü dumanlandı. Hiçbir çare yok mu diye sordu. Madar, başını salladı. Ellerini açtı. Var dedi. Eğer evdeşini götürüp Ejderler Kağanı Narantaya kurban adarsan Açığma-Künü kaybettiğin yerde bulursun.
Burkay hiçbir şey düşünmeden kabul etti. Gözünü sevda bürümüş, kanına çılgınlık yürümüştü. Evdeşini Narantaya adak verdi. Naranta, onu öldürüp yedi. Kadın ölürken ellerini göğe kaldırıp beddua etti: Burkay! iyiliğe kemlik ettin. Tanrı seni bedbaht etsin. Kıyamete kadar, dünyaya her gelişinde ruhun ıztırap içinde çalkalansın dedi.
Tanrı bu dileği kabul etti.
Burkay, şeytan Madarın dediklerini yaptıktan sonra çam ağacının olduğu yere gitti. Kız gitti diye yaprakları dökülüp kuruyan çam yine yeşermişti. Açığma-Kün onun gövdesine yaslanarak duruyordu. Burkay yaklaşıp şöyle dedi: Nerede kaldın ay bakışlı? Neden gittin inci dişli? Senin için hasta düştüm. Eller gezip dağlar aştım. Artık bana varmaz mısın? Derdime em vermez misin? Gel,benim ol çiçek yüzlüm! ipek saçlım, ışık gözlüm!
Açığma-Kün bir şey demedi. Büyülü gözlerle Burkaya bakarak gülümsedi. Burkayın aklı başından gitti. Az kaldı kımız gibi eriyip akacaktı. Kıza yaklaşarak sıkı sıkı tuttu. Çiçek kokan yüzünü öptü. Onu evine getirip eş edindi. Fakat bununla derdi bitmedi. Açığma-Künü her gün biraz daha çok sevdi. Öpmekle doyamadı. Sevmekle kanmadı. Uçan kuştan kıskandı. Esintiden yüksündü. Sen insan değilsin. Peri Kan Katunsun dedi. Sevgisi durulmadı. Arzusu kırılmadı. Öpmekle kanmaz oldu. Sevgisi dinmez oldu.
"Sen Peri Kan Katun değilsin. Tanrı Katunsun" dedi.
Bir gün ihtiyar, çirkin büyücü kadın yine geldi. Bunun derdine ancak Madar çare bulabilir dedi. Birlikte Madara gittiler. Madar güldü. Sen Nızvanı cehennemine düşmüşsün. Eğer o da sana bir defa seni seviyorum derse bundan kurtulursun dedi.
Burkay yurduna döndü. Açığma-Küne Beni seviyor musun? diye sordu. Kadın, saçlarıyla onu sararak ne soracağını unutturdu. Bir ay geçti. Burkay Beni seviyor musun? diye yine sordu. Kadın onu öperek ne soracağını unutturdu.
Böyle aylar geçti. Yıllar geçti. Burkay sevgiden çılgına döndü. Iztırap ıztırap üstüne, keder keder üstüne çekti. Hekimler geldi, ilaç bulamadı. Bakşılar geldi, çare edemedi. Seni ancak ölüm kurtarır. Açığma-Kün, Tanrının cezasıdır dediler. Burkay büyük ıztıraplar içinde öldü. Ölürken yine Beni seviyor musun? diye sordu. Kadın onu saçlarıyla sardı, kollarıyla sıktı, öptü. Fakat bir şey demedi .Burkayın öldüğünü görünce gözleri yaşardı. inci gibi yaşlar aktı. Iztırap çekiyorum diye inledi. Fakat Ben de seni seviyorum demedi.
Burkay ölmekle ıztıraptan kurtulmuş olmadı. Her yıl bahar olup çiçekler açtıkça, Açığma-Künü görüp sevdiği çam ağacının yanında ruhu dolaşıyor. Iztırap çekiyorum. Sen de beni seviyor musun diye inliyor. O günden bu güne kadar bin yıl geçtiği halde Burkay her bahar orada ağlıyor. Yanında duran Açığma-Kün Sus sus, ben de ıztırap çekiyorum diye yanıp yakılıyor. Fakat Ben de seni seviyorum demiyor ve yıllar böylece akıp geçiyor.
akşam mesai'ye kaldıktan sonra,ilk işim timeout'a gidip birbaşıma, iki bira yuvarlamak oldu.elimde telefonla bir ileri bir geri oynarken,üçüncü birayı söyledikten sonra zeynebi arıcam dedim.telefon numarası kayıtlı olduğu için rehberden adına bakıp duruyordum.neyse ki üçüncü biram daha yarıdaydı.zeyneple konuşmak istiyordum.kafamı kurcalayan bir sürü soru vardı ancak bi yandan korkuyordum.çünkü herşeyin sebepsiz yere kötü gideceğine şartlamıştım kendime.siz buna genelde altıncı his dersiniz,ancak benim buna uygun bir tanımım yoktu.yarıda olan biramı fondip çektikten sonra bardan çıkıp, hemen karşısındaki parka oturmuştum.hava karanlık ve serin olmasına rağmen sessizlik şuan tam ihtiyacım olan şeydi.Rehberden kayıtlı minik kelebeği buldum ve arama butonuna bastım.ekrandaki ''aranıyor...'' yazısı bile beni heycanlandırmaya yetiyordu.telefonu kulağıma götürdüm ve birinin açmasını bekliyordum.kalp ritmim sanki telefonun arama sesiyle düet içersindeydi.Kafam hafif çakırdı,bulunduğum durumdan olsa gerekti.normalde 3 birayla sarhoş olcak bi adam değildim.10 saniye geçti,derken bir kadın telefonu alo diyip açtı.telefonun ucundaki masum gelen sesini tanımıştım.Bu zeynepti...iyi akşamlar dedim.ortam sessizleşti...ben ''hat çekmiyor'' sandım,tekrar iyi akşamlar dedim,alo sesim geliyor mu dedikten 5 saniye sonra, sessizliği titrek ve sanki ürkek bir ses bozdu.iyi akşamalr ateş dedi.4 yıl sesine alışık olduğu adamı,tanımıştı.Heycanımı bastırıp,klişe bir giriş yaptım sohbete...''nasılsın zeynep'' dedim.sanki beni hiç aldatmamış gibiydim.yine sesi titrek bir şekilde ''iyiyim'' dedi.sonra durdu ve ''iyi değilim'' dedikten sonra ağlamaya başladı.klişe bir giriş yaptığımı zannetmiştim,herhalde halini sorupta, bir kadını ağlatan bir ben varım dedim kendi kendime.Oysa ahmaklıkta sınır tanımadığımı fark ettim.neticede zeynep beni aldatmasına karşı suçluluk duygusu çekiyordu.Halbuki ''sesi'' ..bana güzel olan tüm anıları hatırlatmaya yetiyordu.Öyle ki bu an bitmemeliydi.''Noldu zeynep niye ağlıyosun?,ağlama artık bak ben atlattım kötü olan herşeyi seninde aynı hataları yapmayarak bi hayat yaşadığını varsayıyorum'' dedim.yine aradan 4-5 saniye geçti.Zeynep ''sana anlatmam gereken şeyler var,artık bıktım hergün aynı kabusla uyanmaktan bıktım'' dedi.şaşırdım o kadar şaşırdım ki,ancak bir yandan aklımda zeynebin beni aldattığı gece vardı.
adamı tanımıyodum,hatırladığım en son şey erdemin beni arayıp, zeynebi yabancı bi adamla görmüşler kanka haberin olsun demesiydi,oda başka bir arkadaşından haber almış..Çünkü ortak dostlarımız,gittiğimiz gezdiğimiz heryer bizi tanırdı.Nede olsa 4 yılı beraber geçirmiştik.Erdemin beni aramasından sonra, zeynebin evine gidip onları uygunsuz şekilde görmem aldatıldığımı anlamama yetmişti.Öyle kırdım döktüm şiddet manyağı bir adam değildim.4 yıl kocalık yaptığım kadınımı bu şekilde görmek şiddeti bastırmıştı.Herşey çok ağır gelmişti gözümle gördüğüm 10 saniyelik sahne ömrümün en dayanılmaz saatleri gibi gelmişti.O gün akli dengemi yitirmiştim ve o günden sonra, önümüzdeki 1,5 yıl boyunca, böyle devam edecekti.Bir insanın dünyası 1 günde nasıl cennetken, cehenneme dönüşebilirdi? işte bunun kanıtıydı yaşananlar.Silmiştim zeynebi bir anda..birde utanmadan arayıp bana ulaşmaya çalışıyordu,sevgim nefrete dönültü ve o zamanlar ne hakla beni aramaya çalışırsın diye kendi kendime söylenirdim.Zeynep isminden nefret etmiştim o geçen 1.5 yılımda zeynep dendiğinde aklıma hep aynı sahne gelirdi.Aldatan kişi nasıl olurda,üstüne açıklama yapma cesaretinde bulunabilirdi ki aklım hiç almıyor, ve hiç bir zaman almayacaktı.
Aradan uzun zaman geçmişti.ve ben çok değişmiştim.bunu fark etmem için, doğru yer ve zaman şuanmış dedim kendi kendime, ve terredüt etmeden, kendimden emin bir şekilde ''peki olur buluşalım zeynep'' dedim.''Ancak kimseye buluşcağımızdan bahsetme olur mu'' dedi.''erdeme bile'' diye devam etti.Aklım karışmıştı.Buda ne demek oluyordu şimdi?peki kimseye bahsetmem dedim.Cuma günü akşam balıkçıda buluşmaya karar verdik.''Öyleyse cuma günü görüşürüz'' dedi zeynep,bende istemeye istemeye ''görüşmek üzere iyi akşamlar'' dedim.içimden bir ''ses dur telefonu kapatma'' dediğini duyar gibiydim.telefon kapandıktan sonra,zeynebi özlediğimi fark ettim.. ve hiç bitmeyen soru işaretleri..Neden gizliden buluşmak istiyordu?çekindiği ne vardı.Belkide sevgilisi vardı ve yanlış anlaşılacağından dolayı korkmuştur diye düşündüm.
Anlatacak neyi olabilirdi?acaba eski defterleri mi açacaktı?yoksa yeni bir başlangıç mı yapmak istiyordu?ama yeni bir başlangıç yapmak istese sevgilisi olmamalıydı peki ya bu yersiz korku? acaba aldattığı geceden, bilmediğim birşey mi vardı?fakat ben gözlerimle görceğimi herşeyi görmüştüm...kesin olan tekşey vardı ateş yine uykusuz kalacaktı..
kendinden utanmak için harika bir gece,bu gecelerde birşey var çünkü insan ne kadar çok arkadaşı ailesi olursa olsun,karanlık çöktüğünde yalnız hissediyor kendini.bende böyleydim işte,sevdiğim kadının soyadını unutmuşum.şaşırdım kaldım yıllar beynimi eskitmiş tıpkı,çabalayıp bi yerlere gelmeye çalışırkenki ter dolu fanilamın eskiyip bir boka benzemeyişi gibi.çok garip öyle garip ki tam yarım saat beyin fırtınası gerçekleştirdikten sonra soyadı aklıma geldi,haber ajansında çalıştığını görünce şaşırdım aklımı kaybetmek üzereydim.Çünkü beni neden terk ettiğini anlamıştım.sürekli ağzımdan laf almaya çalışmasındaki sebeplerin hepsinin bir nedeni vardı.Hayret ettim kendime,insan bu kadar ahmak olabilir miydi?güzel olana kapılmak dedikleri şeydi böylesine masum bir güzelliğin ne denli tehlikeli olduğunu görmem biraz vakit almıştı.aradan neredeyse 2 yıl geçmişti ve ben yeni farkına varmıştım.işin en komik kısmına gelirsek beni sevmediğini hiç bir zaman inandıramadım kendimi.haber sitesinin tekinde hazırladığı bir haberi sesli olarak dinleyince aradan ne kadar çok zaman geçtiğini anladım.Özlemişim ne kadar garip,belkide hataydı.bir soyadı hatırlamanın nelere mal olduğunu anlayamazdı.demekki beynimin bana oynadığı oyununda bir sebebi varmış diye düşündüm.Her savunma mekanizması gibi oda hareket geçmişti.yılları unuturmak istermişcesine.artık yalnızdık,oda benim gibiydi yarım.birgeceliğine bütün olmuş yarımlarla yaşıyorduk ayrıldıktan sonra.En kötüsüde yeni edindiğim arkadaş ortamımda çok samimi olduğum bir arkadaşın isim benzerliği olarak algıladıktan sonra aslında seni anlattığını fark etmemdi.haftalarca bilmeden,seni anlattı bana.güvendiğin adamı düşündüm, acaba ben sana fazlasıyla iyi mi davranmıştım,yoksa adelet yerini mi buluyordu.hak ettiğimiz yerlerde miydik?hayır değildik.ben herşeye rağmen seni yanımda istiyordum.ancak bu bana yaptığın haksızlıklara karşı saygısızlıktı.Aptallığının bedelini ben ödüyordum sensizlikle,yinede arkadaşım seni anlatırken ben seni bir başkasıymış gibi hayal etmeye çalıştım bilmeni isterim.zorlandım başlarda ama geceleri artık banada güç veriyo.yanıma uzanan kadınları sen gibi hayal ederken,o bir kaç saatliğinede olsa skoru eşitliyorum.suçlusu biz değiliz.artık suçlu aramak için çok geç kaldık.dava zaman aşımına uğradı.bu haberin bir önemi kalmadı.kaleler yıkılalı çok uzun zaman oldu.ikimizde halka açık birer müze gibiyiz.gecelik zevklere bağımlı,hayatı dünde yaşayan birer zavallı.