1996 da yağan kar. amk öyle bi kar yoktu hacu. bildiğin kapattı heryeri öyle bi doğa olayı yok. doğa üstü bir yağıştı o. allah doğal felaketlerden korusun. amen.
evren ne tesadüflerle dolu dimi? gün içinde gözden kaçan her şeyi, zannettiklerine ithafen "öyle sanıyodun dimi? bak aslında böyle." diyen rüyalar. bazı bilgileri, öğrenmeden bildiğimizi farketmek. rüyada gördüklerimizin günler, aylar belki de yıllar sonra gerçekleşmesi. benim telefonun tuşlarına basarak yazdığımı sizin okumanız ne kadar tuhaf aslında. imkansızdı eskiden. ama evren büyülerle dolu. yanına mantıklı bilimsel açıklamalar iliştirilen ya da dinen desteklenmeye çalışılan, fakat uçsuz bucaksız gizemlerle dolu hala net olarak açıklanamayan şeylerle dolu bir evren. doğaüstü olarak tabir ettiğimiz çok şey yaşadığımdan, hangisinin gerçekten doğaüstü olduğuna karar veremiyorum. tek bildiğim hayatta böyle şeylerin olduğu. dün gece bir rüyam vardı mesela, anlatsan anlatılmaz. görüntüsünü aktarmam lazım. anlatılabilecek boyutta bir şeyler bulduğumda/hatırladığımda yine yazarım.
geçmeyen olaylardır. ne yazık ki başımdan geçen öyle aman aman doğa üstü olay yok. bazen hayat şaşırtıcı olabiliyor ama yine de doğaüstü durum görmedim ha keşke olsaydı o ayrı. naruto evreninde yaşamak isterdim.
üniversite yıllarıydı. sabah vize vardı ve ben akşamdan başımı kitaba gömmüş ders çalışıyordum.vakit geceyarısıydı. telefonum çalmaya başladı telefondaki numara yabancıydı. hayırdır inşallah diyerek telefonu cevapladım. bu arada ismim emre olsun diyelim.
1- efendim
2- emre rahatsız ettim kusura bakma.
1- yok rica ederim de tanıyamadım
2- ben kadir, yarınki araştırma teknikleri sınavında sayfa kaça kadar sorumluyuz?
1- kadir ilk 100 sayfadan sorumluyuz kardeş.
2- teşekkür ederim lütfen kusura bakma rahatsız ettiğim için
1- rica ederim iyi geceler.
telefonlar kapanır. olayın doğaüstü tarafı ise şöyle. evet bizim sınıfta kadir diye bir çocuk vardı gerçekten. numarası da yoktu bende. ertesi gün sınavdan sonra sınavın nasıl geçti kadir dedim. berbat dedi hiç çalışmadım sınava dedi. hayrola dedim ben yanlışlıkla çevre sınavına çalıştım dedi. iyi de dün beni aradığında bana sordun ya araştırma teknikleri sınavında sayfa kaça kadar sorumlu olduğumuzu ben de sana ilk 100 sayfadan sorumluyuz demedim mi? ( tabi bu arada çokk şaşkınım, neler oluyor abi modundayım). o da yok abi ben muratı aradım bana çevre sınavının olduğunu söyledi. iyi de öyleyse dün gece beni arayan kimdi kadir? ne bileyim emre dalga mı geçiyorsun senin numaran yokki bende. ver bakayım numaranı dedim verdi telefonuma baktım son arayan numara ile kadirin numarası farklıydı. o an çok korktum ama kadire belli etmedim eyvallah hadi diyerek uzakklaştım. korkudan ölmüştüm neler oluyordu beni arayan kimdi murat kadire neden çevre sınavının olduğunu söylemişti. hemen muratı buldum sınavın nasıldı dedim. süper geçti dedi. iyi de kadir seni aramış ve sen kadire çevre sınavının olduğunu söylemişsin kandırdın mı lan çocuğu dedim. hayır dedi ben de çevre biliyordum ama sonradan not defterime bakınca araştırma sınavının olduğunu öğrendim. sonradan kadiri tekrar tekrar aradım ama ulaşamadım dedi. yalan söyleme dedim çocuğu basbaya kandırmışsın dedim. hayır dedi çok ciddiyim hatta al sana son arananları göstereyim dedi. muratın telefonu son arananlara bastığında isimle beraber numarayı da gösteriyordu. ve gözüken numara dün gece beni arayan numaraydı. o an kafayı yiyecektim neler oluyor lan nedir bu bilmece diye bağırmamak için zor tuttum kendimi.
eve geldim yaktım sigarayı derin derin düşünüyorum tüm olasılıkları acaba nasıl olmuştur diye. telsim'e mesaj çekip ( o zamanlar telsimdi) o numaranın kime ait olduğunu öğrenmeye çalıştım. gelen isim soyisim yabancıydı. hemen nette arattım aradığım isim 2003 te adam öldürmekten cezaevine girmiş ve daha önce de bir çok suç kaydı bulunan bir katile aitti. neler oluyor oluummmmm diye manyak moduna sardım. bu olayın şokunu uzun süre üzerimden atamadım kabuslar gördüm. yaşadığım bu olayı ileride dedektif gibi iz sürerek araştırma yaparak çözdüm fakat olay çok daha korkunç farklı boyutlara geldi. devamını başka bir zamana yazarım sözlükçüler.
futbolculuk dönemimde şampiyona öncesi antremanda sağ bileğimden sakatlanmıştım, şampiyonaya gitme ihtimalim azalmıştı. o günün gecesi uykudayken bir anda birisinin sağ ayak bileğimi sıkıca tutarak uyanmam, uyanmamla birlikte içeriden kuzenimin ismimi söyleyerek çığlık atması içeri koşmam baktım herkes uyuyor uyku sersemi fazla tepki vermedim direk uykuya devam ettim. sabah kalktığım ayakta sakatlıktan eser yok hala anlam verebilmiş değilim hayır yani futbolcuda olamadım anlamadım ki..*
ufakken abimin tayininin çıkma ihtimali bulunan tüm iller içerisinden (yanılmıyorsam o zaman 79 ildi) adını ve yerini dahi doğru dürüst bilmediğim ili net bir şekilde kuradan bir önceki gece harita gördüm. hayır, diyeceğim ki o il üzerine konuştuk etkisinde kaldım falan, ama değil.
sınav dönemi... millet bitkin ve sıkkın. eve dönme vakti yaklaştığından kimsede doğru düzgün para yok... dolap tam takır...
ee ne olacak şimdi? gittik biraz zeytin bi koli yumurta aldık. koyduk dolaba oh dedik hiç olmazsa kahvaltılık oldu evde.
akşama kapı çaldı, kapıda bir kadın.. yaa dedi biz tatile çıkacağız evde yemek ve erzak var bunları size versek. yoksa bozulacak yazık olacak bunlara...
ne dersiniz? tesadüf mü? bunun tesadüf olduğuna ben inanmam arkadaş beni inandıramazsınız. en başta ben tesadüfe inanmam zaten.
yeter ki şükredilsin, şükrettikçe nimeti katlanmakta olan bir yaratıcıya sahibiz.
lise yıllarındayken, günün birinde tesbih namazı kılmak için niyet etmiştim. fakat tesbih namazı uzun bir namaz olduğundan tam olarak nasıl kılınması gerektiğini hatırlamıyordum. neyse bir müddet kafamda, acaba nasıl kılınıyordu diye düşünürken, son derste bitti okuldan çıktım. tabi ben yolda da acaba nasıl kılınıyordu bu namaz? nasıl kılmalıyım diye habire düşünüyordum. aradan 2-3 saat daha geçti, hava iyiden iyiye karanlıklaşmaya başladığı bir sırada, ekmek almak için evden çıktım,(başka bir iş içinde çıkmış olabilirim tam hatırlamıyorum) fırına doğru ilerlerken yerde bir takvim yaprağı gördüm. işte olay burda başlıyor, takvim yaprağını elime aldım, şöyle bir çevirdim, arkasında tesbih namazının nasıl kılınması gerektiğinden bahsediyordu.. o an çok şaşırmıştım, bu apaçık bir hikmetti. nasıl kılarım diye düşündüğüm namazı, yerde gördüğüm bir takvim yaprağı aracılığla yerine getirecektim..işte o zamandan sonra yaratanın her daim bizimle olduğunu daha iyi anlamış oldum.
zenci işportacıya adres sormuşluğuma mı yanayım, nokta atışıyla tarif etmesine mi bilemediğim olaydır! teşekkür ederken kendisine "eyvallah" demem ise tıbbı yardıma muhtaç olduğumu ortaya koymaktadır.
sanırım 6 yada 7 yaşındaydım. sabah kalktığım gibi sokağa atılmıştım. bir de ne göreyim topaç devri başlamış(o zamanlar topaç devri, taso devri, su tabancası devri falan vardı). mahallenin en popüler çocuklarının elinde bu topaçlardan vardı ve biraz pahalıydılar. babam şehir dışında, annemde de para kısıtlı olduğu için topaç alamadım. tabi ben hemen ''benim neden bir topacım yok ülen'' triplerine girip, oturduğum kaldırımda hüngür hüngür ağladım. topaçtan yana umudumu kaybedip eve doğru ellerim ceplerimde melül melül yürürken bir de ne göreyim! yerde, tam da ihtiyacım olan para öylece yatıyor. kuruşu kuruşuna ama. çocuk aklımla hiç sorgulamadan parayı yerden aldım ve ordan koşarak uzaklaştım. sonra da topacı alıp mahallede ki çocuklara hava atmaya başladım.
ne zaman durakta sigara yaksam sigara bitince bineceğim otobüs veya minibüs gelir.. şaşmaz! öyle de mükemmel bir kişiliğim öyle de temiz bir kalbim var..
çocukluğumdan beri elektronik aletlerimin hepsinin elimde durdukları süreye oranla aynı yöntemle bozulması. örneğin telefonlarımın hepsi, iki mp3, bir küçük televizyon bu şekilde bozuldu. hepsi elimde durduktan bir, bir buçuk sene sonra iki aya yayılan bir şekilde arası git gide kısalarak kendi kendine kapanmaya başladı en son da hiç açıklamasına kapandılar. hiçbir tamirci çare bulamadı, nedenini anlayamadı. çok efkarlıyım şu anda da bilgisayarım kendi kendine kapandı. daha alalı bir sene bile olmadı yazıktır. bu sadece benim eşyalarıma da değil mesela babamın telefonunu elime alırım ertesi gün ekranı gider, arkadaşlarımın bilgisayarlarına dokunurum soluğu tamirde alırlar. sanırım vücudumdaki bir şeyler elektronik aletlere zarar veriyor. sihir gibi büyü gibi bir şey..yok hayır lanet bu lanet. lanetlendim evet. ya da ben dev bir virüsüm.
tuvaletteyim bi yandan mıçıyorum, elimde laptop entry giriyorum işte espriler şakalar havada uçuşuyor. bi anda elektrikler gitti, evde de tek başımayım. bi anda zifiri karanlık oldu içerisi, bir de tuvalet olunca ürküyor insan. sonuç;
bir adet ekranı kırık laptop. hep beni mi bulur amk böyle şeyler.
öğrenci evindeyken kahvaltıya neden çağırılmadığımı sorarım ve olaylar gelişir. meğer beni uyandırmak için arkadaş gelmiş fakat yatağımda yokmuşum. tuvaletin ışığı yanıkmış orda sanmışlar. halbuki ben de uyurgezerlik ne gezer abisi, deliksiz uyudum, uyanır uyanmaz da onlara hesap sormaya gittim zaten. ha günler geçti, okul bitti ama hala ben yataktan çıkmadığımı iddia ederim onlar yatağımda olmadığımı. artık diğer tarafta vtr lerde görücez bakalım işin aslını.
iki tane arkadaşım var. el ele tutuşuyoruz ve ben "se" diyorum, diğeri "le" diyor, diğeri ise "na" diyor. sonra yanımızda sarışın bir kız beliriyor. çok enteresan..