Mersindeki evi özledim kömür sobasında yaptığım yapmacık hamurları duş aldıktan sonra sobaya ellerimi dayamayı ama ellerimin yanmamasını 10.katın balkonundan geceleri seyrettiğim limon ve domates bahçelerini gerçi şimdi bina yapmışlardı. Ne boş adamım amma şey özlemişim.
ne kadar özlemekten nefret etsem de eski arkadaşlıklarım ya da arkadaş olduğum herkes.. bencillikten gerçi ama ne ise. eski aile iletişimimim. sağlığım. içten gülen insanlar. yalnız kalmak.
ailem ile oturduğumuz sofra. baba baş köşede, anne ve ben yanlarda, uzaklardan bazen gelen abi ve abla. ufak bir masa ama dünyanın en güzel şeyi. karşımızda tüplü tv. şimdi ben de uzaklardayım o sofra da.
ben hiç bir derdimin olmadığı, aşk acısı nedir bilmediğim, gelecek kaygılarımın olmadığı, en ufak bir şeyden bile eğlenceli oyunlar yaratabildiğimiz, sabahtan akşama kadar sokakta oyunlar oynadığımız o güneşli, neşe saçan, mutlu çocukluk yıllarımı çok özlüyorum..
gel oğlum. kalk bakalım tahtaya, sana bir sorum var.
– Buyurun, sorun öğretmenim
+ Canlılar kaça ayrılır?
– Dörde ayrılır öğretmenim.
+ Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım.
– Bitkiler, Hayvanlar, insanlar, Çocuklar…
+ Çocuklar da insan değil mi oğlum?
– Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim.
+ Peki, şimdi yeniden say bakalım.
– Bitkiler, Hayvanlar ve Çocuklar…
+ Oğlum, insanlara ne oldu?
– Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenleri hep çocuk kaldılar, diğerleri de hayvanlaştılar öğretmenim..