sabahın köründe burnuma hücum eden portakal çiçeği kokularını özledim...
canımız sıkıldığında alırdık el oltalarımızı inerdik seyhan'ın kıyısına balık tutumaya çalışırdık... Balıktan sıkıldığımızda ise soyunurduk, don kilot allah ne verdiyse dalardık suya... işte ben teker teker özledim bunları... Irmaktan sıkılınca annelerimizden yalvar yakar 2milyon alıp denize giderdik...
şimdi allahın ankara'sında çarpıcı bir soğuk altında deniz çocuğu olmaktan dem vuruyoruz... Zoraki ankaralı olarak yaşamaya çalışiyoruz...
onu özledim.geveze susuşlarını özledim.saatlerce konuşmama heyecanla dinlemesini,yemeğinin ilk lokmasını benimle paylaşmasını,sen şimdi bu ojeleri benim için mi sürdün demesini özledim.yaşanacak o kadar şey varken yarım kalan her şeyi daha şimdiden çok özledim.
kendimi, kendim olduğum günleri, günleri değil kendimi. herkes işe giderken beş arkadaş kol kola sahilden yarı ayık dönerken fırından alınan bildiğin ekmeği. bildiğin ekmek , şimdilerde konuşmadığım dostlarımı. bu saç sana çok saçma olmuş diyen arkadaşa bozulmadan ben merkezli yaşamadığım yıllardaki samimiyetimi. eskileri özledim bu denli özleyeceğimi bilseydim hiç gelmezdim.
nöbet kulübesinde, ıssızlığın ortasında çalan trt radyo çalışanlarının koşurturma seslerini. boğaz köprülerinden yürünerek geçilebilen zamanlarda bunu bilip hiç yürümemişken buna özlem duymayı. daha sakin olmayı mesela. ne biçim hayat lan bu mk demeye başlamadan tokuşan kadeh seslerini. lan yoksa içmeyi mi özlemişim? yo alakası yo özlem giderildiğinde ruhunu kaybeden bir cihazdır der ney!
oyun hamurlarını kenara bırakıp üzerindeki çamurlu elbiseyi çıkarıp okula yetişmeye çalışan çıkışta ceketini giyip kıravat takmış olarak özlem duyacağı sıralarda uyuya kalıp rüyasında yüksek okulada ev arkadaşlarıyla makarna yediketen sonra üzerinde bir avuklaık cübbesiyle uyanıp işe geç kaldığını farkeden bir acelecilikle ilerleyen bu hayatın nerde lan izefiyeti diye bağırdığınızda boş boş bakan gözler görmeyip nediyon lan sen diye adamın üzerine yürüyen kabaabilerin sokak köşelerinde bedava bekçilik yaptığı günleri.
deli salimin sümüklerini yediğini görünce sümüğün gıda maddesi olduğunu sanıp jölemsi şeyleri bize sattı.... büyük mudo.... neyse benle alakası yok onun.