evden cikarkan daha guvenli olur diye sarterleri indirmem. halbuki iyi niyetli dusunmustum. buzdolabindaki yiyecekler aklima gelmedi bide yayacagi koku.
not: evde kimse yoktu ben de 2 hafta gelmeyecektim.
bankamatige gidilir. 100 paund cekmek icin islem yapilir. makine once karti iade eder.(ingilterede once kart , sonrada parayi verir makineler) . kart cuzdana koyulur. paranin gelmesi beklenmeden ortamdan ayrilinir....
Dün gece sabaha kadar proje çizip, sözlüğe takıldım, sabah 07: 30' da projelerle alakalı konuşmak için Bilecik ili bozüyük ilçesine gittim ve mesai saatini beklemek için bir börekçi de kahvaltı ettim. Lakin bugün resmi tatil olduğu aklıma saat 07: 55' te geldi ve eskişehir' e döndüm. Böylece günümün ilk aptallığı yaşamanın verdiği hazla yattım uyudum.
Edit: Evden çalışmanın zararları, devlet memuru olsam ezbere bilirdim resmi tatilleri, hatta yıl başlamadan takvimden takip ederdim.
-açık büfe yemek veren otelde, o kadar yiyeceği bırakıp, omlet yapan aşçının malzemelerini almak. (babam hayla dalga geçiyor.)
-dernek gecesinde arkasında numara olan hobby çikolatanın numarasını yanlış okuyarak başkasının hediyesini alkışlar arasında alıp, asıl kazananın gelmesiyle herkesin içinde hediyeyi geri vermek. (dönerken kimsenin yüzüne bile bakamadım. pişmanım.)
-kola almak için kasaya gidip babanın cüzdanını orda unutmak. olayı yarım saat sonra fark edip korkudan söyleyememek. (o gün bu gündür babam 10 tl bile emanet etmez.)
-staj gördüğüm dönemde, arşivdeyken, bana iç çamaşırını gösteren çaycı ablaya sadece tebessümle karşılık vermek. (ah ulan eski günler!)
-bir zamanlar uzun hip-hop elbiseleri giymek. (ne malmışım.)
-bir zamanlar hamiyet dinlemek. (nasıl bir kafadaysam artık.)
-askerdeki ilk gününde yatağını yapmamak. (meğer biz yapıyormuşuz.)
-sırf satıcı kız çok güzel diye lescon marka ayakkabıya nike parası vermek. (allah'tan ayakkabı sağlam çıktı.)
-anketörlük yaptığım dönemde kapıyı açana "abicim evde büyük biri yok mu?" demek. (meğer kapıyı açan minyon tipli bir kadınmış. neyseki duymadı ilk kelamımı.)
çok susadığım zaman bardağa iki üç kere su koymak yerine su içerken sürahi ile bardağı dolduruyorum. hani böyle ağzımdayken bir yandan da su dolduruyorum. la bi düşünün ne kadar salakyım. senelerdir hep böyle.
küçükten sıcak bir yaz günü eve koşarak gelip tezgahın üzerinde duran bir bardak dolusu sıvı yağı su zannederek içmiştim. onun yağ olduğunu fark edene kadar olan olmuştu. o gün bu gündür bağırsaklarım iyi çalışır.