ne kadar istersem isteyeyim başaramayacağım toparlayamayacağım kelimeleri... söylemek istediğini istediğin kadar kurgula o an geldiğinde kafandakinin ancak yarısını aktaracaksın. bu yüzden hep yarımız... hiçbir zaman anlatamayacağız kendimizi başkalarına...
giderkenki halini hatırlıyorum, korkak. seni döveceğimi sanmıştın, sana bir şey yapmayayım diye ağlamıştın, sevimli bir tavşan gibi. fakat sonra, yanımda olmadığında, bana karşı aslan olman var ya.. işte bu ikisi arasındaki uçurumu anlamakta zorluk çekiyorum. acıyorum. yazık sana.
iyiki yok öyle demek istediğim bisey ya son defa bile olsa diyecegim ne varsa dedim o yüzden içim rahat. sonradan yapmadığım bişey için pişman olmıcam.
Arkamı dönüp gitmemeliydim. Evet, gitmek en doğrusuydu, yanlış olan ise eyleme dönüşen hali. 3 yılın ardından seni öyle sik gibi tek başına masada bırakıp, arkamı dönüp gitmemeliydim. Kusura bakma, yine odunlaştım, özür dilerim. Herşey için.
mutsuzum. hayatımın en güzel gençlik yıllarını üniversiteyi kastamonu da heba ettiğim için, çapulcu kardeşlerimle birlikte taksimde o atmosferi yaşayamadığım ve yaşayamayacağım için, hayattaki en çok istediğim dileğim hala gerçekleşmediği için, herşey için mutsuzum.
Ne kadar da şanssızım. Hayata en çok istediğim şey başıma geldi ama nasıl geldi...
Elma isteyen bi çocuğun elmasına kavuşması, ama o elmanın çürük çıkması gibi... Sonra bıçakla o çürükleri temizlemesi, temizlemeye çalışırken elini kanatması gibi... O çürük tarafın ağzına gelip ağzını acıtmaması için o çürüğü temizlemeye çalışması gibi..
Ama ben ne kadar temizlemeye çalışsam da o çürüğü yayıyorum. Elmanın her yerine bulaştırıyorum. Elimi kanatıyor, elimin kanını da elmaya bulaştırıyorum...