Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda her şey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan
Dağ başında bir avcı kulübesi
Yerler diz boyu kar
Ocakta ateş
Dışarıda rüzgar
Hadi gel
Önce sevişmeliyiz uzun uzun
Yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız
Bütün vücudunu santimetrekarelere ayırıp
birer birer öpmeliyim
Ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana
Böylece ölmeliyiz
Aradan yıllar geçip
Bizi buldukları zaman
Etlerimiz çürümüş olsa da
Kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden
Hadi gel
Nefes almak hüner değil
Seninle ölmek istiyorum.
Ey milletim
Ben Mustafa Kemalim.
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim
Hala en hakiki mürşit değilse ilim
Kurusun damağım dilim.
Özür dilerim
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Özgürlük hala en yüce değer
Değilse eğer
Pırangalı kalsın diyorsanız köleler
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi.
Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi;
Yetmediyse acısı şiddetin,savaşın
Anlamı kalmadıysa
Yurtta Sulh dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü silahlanmayla yarışın
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi;
Özlediyseniz fesi, peçeyi
Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi
Hala medet umuyorsanız
Şıhtan,şeyhden,dervişten
Şifa buluyorsanız
Muskadan,üfürükçüden
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi;
Eşit olmasın diyorsanız
Kadınla erkek
Karaçarşafa girsin diyorsanız
Yobazın gazabından ürkerek
Diyorsunuz ki okumasın
Kadınımız kızımız
Budur bizim alın yazımız
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi;
Fazla geldiyse size
Hürriyet,Cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız
Saltanatın,sultanın
Hala önemini anlamadıysanız
Millet olmanın
Kul olun ümmet kalın
Fetvasını bekleyin şeyhülislamın
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi;
Rahat bırakın beni;..
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...
ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan ölümümü diledin.
mayıstı.
seni o yüzden bağışladım!
ben en çok mayısta su içerim
derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar
ben en çok mayısta öne eğerim başımı
içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar.
avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı
mayısta öğrenmiştim;
ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı
ve kim bilir
mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır
tiril tiril bembeyaz bir giysiyle
rüzgârda ayakların çıplak
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak
kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi
bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi
eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan
tam
tam yaza girecekken
yazın omzuna yüzünü dayayacakken
çekip giden
ayaklarının altından o son sığınak terası da
acılarının veliahtı bach'ı da çekip
gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir
yani.. anlıyor musun.. mayıstı..
seni o yüzden bağışladım!
bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan
biliyorum, büyük çocukluktu birbirimizi sevmemiz
cesaret işiydi, delikanlıcaydı,
bu korkunç sevgide
yanlışlarımızı yeniden keşfedişimiz
el deymemiş yalnızlıklara kalkışmamız
yalnızlıklarımızı değiş tokuş etmemiz
bu evcilik oyununda bile duldum
hatırla
sana dizlerimi
sana tabi bileklerimi ve topuklarımı sundum;
çevirdikçe bedenini ruhunun radyo dalgalarında
cazdı, bluesdu, klasik kemandı, klasik aştı
boktu püsurdu
hatırla, senin gözlerin çokulusluydu
senin gözlerin ham kadınsızdı
çamurdandı
ağzımda getirdiğim karsuyunu
kalbine kaçırdım! ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin
yatağa döküldü
yatağıma döküldün
yatağına döküldüm
ve ben bu sonsuz savruluşta
o gece
bütün eski sevgililerimden ince ince söküldüm!
senin oldum!
ihanetinle pislenen küçük dolaşımımdaki kanla
karalar çekerek ölümsüz kirpikdiplerine senin
senin mahşer atlısı dudaklarına
en çok da dudaklarına sokuldum!
üşüyordum,
üstüme doğru çekip o kedi dudaklarını
bir tay sığınırmışcasına anasına
bana ölünle uyudum! anlıyor musun.. işitiyor musun..
cesedine yeni baştan hayat verebilmek için
ihtiyarladım.. ihtiyarladım..
ben zaten kendimi aşklarda
hep kalkışılınmış müthiş intiharlarla yaraladım!
koştum sürekli
bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum
bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan
telaşlanır, ağlar
babasını sorar çevresindekilere
öldüğünü bildiği halde
adını unutur, yolunu kaybeder oturduğu evin
bir titreme gelir yerleşir ya ortasına mayısın
bir dikilir bir çöker ya
kalbine secde eden intikam
tam
tam yaza girecekken
yaza bir ekmek bıçağı tutuşturacakken
sapı plastik kötü bir ekmek bıçağı
-geri döner.. döner değil mi.. diye
birkaç kırık sözcük.. buruşuk..
-öldürürüm o zaman, kurtulurum.. deyip sustuğun
-kaçarım sonra, kimse sormaz.. deyip yığıldığın
nisandan hazirana doğru bir su kayakçısı
gibi süzülürken mayıs, ah bach!
ah benim bir kangurunun cebine yerleştirdiği yavrum!
talanım! artanım! eksik kalanım! yarım kalanım!
nasıl yedirirdim ihanetini kendime
o dev hisle sen mayıstın ben mayıstım
herşey ama herşey elele mayıstı
seni o yüzden bağışladım!
uzanıp topraktan çıkarttın beni
tozumu sildin, hohladın, parlattın
ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan
-gidecektin, mecburdun, hepsi gibi-
affını diledin.
Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.
Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
‘zamanla bırakmamak’tir..”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır
Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
tiklerim tutmuş çarşafın altında
güneş ışığıyla tekrar yüzleşmek
harbiden
berbat bir
şey
neon ışıkları yanıp da
çıplak kızlar barın
üstünde
hırpalayan müzikle dansettiğinde
şehri daha çok
seviyorum
çarşafın altında düşünüyorum
tarih
sinirlerimi
yıpratıyor
insanlığın en hatırlanası derdi
güneş ışığıyla tekrar
yüzleşme cesaretidir
aşk iki yabancının tanışmasıyla
başlar.
dünyayı sevmek
imkansız.
yatakta kalıp
uyumayı
yeğlerim
serseme dönmüşüm
günlerle sokaklar ve yıllarla
çarşafı
boynuma çekiyorum
kıçımı duvara
veriyorum
sabahlardan kimsenin etmediği kadar
nefret
ediyorum.
Sen de gittin sudan bahanelerle
Kırılmış kâsedir gururum artık
Her gün selâmını göndersen bile
Uyku tutmaz oldu huzurum artık!
Sevgi boy vermezmiş yaban bağlarda
Kurudu diktiğim güller ard arda
Bir zaman şahinken ben şu dağlarda
Şimdi kanadımdan vurgunum artık!
Gittiğinden beri kalmadı huzur
Güllerde koku yok, gökyüzünde nur
Sensiz bilmem nasıl mutlu olunur
Dibine karanlık bir mumum artık!
Gönül avunmuyor, geçmiyor zaman
Ne bir aşk ateşi ne de bir duman
Bir kış ortasında kaldım ki aman
Ne yaşım yanıyor, ne kurum artık!
Yüzünde tel duvak, elinde kına
Gelin olup gittin bir başkasına
Kalsan… yıldızları verirdim sana
Avutmaz gönlümü sürurum artık!
Sen de gittin sudan bahanelerle
Neylesem kaderi yenmem nafile
Can düşmanı oldum mesafelerle
Seni sevmek benim kusurum artık!*
iyice aşk yarası beni benden götürmüş belli.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Kuşlar geçiyor, derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda
Bir kadının suya değiyor ayakları
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Serin serin Kapalıçarsı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Los kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Bir yosma geçiyor kaldırımdan
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere
Bir gül olmalı
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vurusundan anlıyorum
istanbul'u dinliyorum.
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte,
Yani yürekte..
Meselâ bir barikatta dövüşerek,
Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...
karşımdasın işte...
bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...
köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
bakış açım belli oldu yine.
geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
dağlara çarptım her esişimde.
yollara küfrettim her gidişinde.
demiştim sana hatırlarsan:
önemli olan zamana bırakmak değil,
zamanla bırakmamaktir..
şimdi bana, geçen o zamanın
unutulmaz sancısı kalır
gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen
Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor
Boğazımı yırtarcasına susuyorum
Ya verilmekten yıpranan cevaplardayım
Ya sorulmamaktan solan sorularda
Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun her akşam
Ben ıslanmasını bilmeyen ahmak
Bu yüzden aşık olamadık sırılsıklam.
Pimi çekilmiş coğrafyalarda
Zaman ayarlı bir aşkın en tesirsiz parçasıydım
Ve ben günah şeridinde hatalı sonlanandım
Az gittim uz bittim hiç geldim!
Uyurken bile uykusuzluk akan gözlerinde
Kaçan trenlerin hesabını istasyonlara kesen
Kalabalıkta unutulmuş bir yalnızdım
Kendine kaçak yolcular bindiren...
Her yolcu da kendini ihbar eden!
Kalbime girmek teklikeli ve yasaktırlarla
Yaşamamaya kalkışıyorsun hayata
Ve ben senden yırtılma bir yelkenle
Aynı yöne gittikçe aynı yere geldim.
Sonumu baştan yazdım;
içimde hala bana ilk aldığın acım!
Gece, sabahı da siyah kusuyor üstüme
Aklıma yaprakların dökülüyor
Bugün aklımda sen vardın;
Aklımı karıştırmadım!
Artık biliyorum;
Aşk bir intihar saldırısıdır; yalnızca iki kişinin öldüğü!
Aşka nişan alıp ayrılığı ıskalayan acemi
Hala gözlerinde kalp kapaklarım
Seni almadan içimden nasıl giderim?
Ve sen kaç kez bu hırsla sevildin
Koca koca kışları;
Kısa kısa şubatları biriktirdin...
Susku sınanmamış bir ustura gibidir
Susardın;
iç denizine sığınmış gemileri yakan bir limandın
"Bak şimdi gönülsüz gittiler senden;
Gönlünü çaldıkların !
Yazmadıklarından korkarsın en çok yaşadığın hiçbir şey de
Ve adın gibi bilirsin;
Aramayı unutan bulmayı öğrenemez
Bugünler dünlerinden utanıyorsa
Hiç yarın olamayacaklar
Şimdi ne bugünsün ne de yarın
Olsa olsa sadece bir yarım;
Ya da eksilen yanım!
An kaybından ölen zaman
Senden daha katilini bulamadı kendine
Gelseydin eğer kendimi bile kovardım yanımdan
Gelmedin yine kendimsiz kaldım ardından...
Dünyanın bütün dillerinde sustum ve bir şair bıraktım geride
Ekmeğini aşktan çıkaran!
Sustalı bir aşk seninki
Sesinle çıplaklaşıp suskunluğumla giyiniyorum
Korunak sandığım tüm senlerde
içimde yoktan başka bir şey kalmadı
Ruh ölünce cesedi beden taşıyor sırtında
iki büklüm acılarla;
Patlasam her yere acı sıçrayacak biliyorum
Patlamamaya hazır bir bomba oluyorum
Ben mi çok yorgundum sen mi çok dinç?
Bende mi eksikti sen de mi fazlaydı sevinç?
Dilsizler yalan söyleyemez anladım,
Ya ben konuşamadım ya sen sağırdın!
Her şeye rağmen bana öyle çok sığdın ki
içimde kimseye yer bırakmadın
Bildiğim; Ağaç misali toprağa bağlandıkça gökyüzüne uzamak
Çelişkim; Giden bir tren de kalanların şarkısını haykırmak
Hangi dil kendini kandırabilir ki?
Aşk bir suç değil mi ;
Her defasında kendini ihbar edip yakalatan.
Ve en saf ihanet, kendi ihanetine kanan
Senin gibiler vakitsiz susan aşkı severler
Seni bu kör kuyulardan salan neyin şarkısıysa
Gözlerinin kahvesinden içtiğimde oydu
Şimdi eksilen her yanıma adını verdim
Bu yüzden güzelim ben
Dudağını düğümlediğim fırtınaları kopardım sonunda bir bardak su da
Ben hancı sen soncu
"Sana dayanamadı bıçak kemiğe dayandığı kadar"
Elbette unuturum sonunda
En fazla bir mevsim ağlarım
Alışırım yalancı baharlara ama;
Ama yine de biri beni kandırsın yokluğunda
Sen bu şiiri okurken ben başka bir şiir de olacam
Başkasının kollarında da senin yollarını adımlamak varmış meğer
Sana anlattıklarım ne çok şey susuyor
Ve sustuklarım neler söylüyor
Gittin değil mi?
Şimdi ne desem kar yağıyor.
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu farkedeceksin.
Sokağa fırlayacaksın, sokaklar da dar gelecek.
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi..
Ne denizin mavisi açacak içini, ne de pırıl pırıl gökyüzü.
Kendini taşıyamacak kadar çok büyüyecek,
Bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin.
Birileri sana birşeyler anlatacak durmadan
"önemli olan sağlık, yaşamak güzel, boşver! herşey unutulur"
Sen duymayacaksın...
Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin.
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek,
Az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin.
Ölüme çağre bulundu, ya da yarın kıyamet kopacakmış deseler
Başını kaldırıp ''ne dedin'' diye sormayacaksın.
Yalnız kalmak isteyeceksin
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
ikiside yetmeyecek, geçmişini düşüneceksin.
Dakika dakika ama kötüleri atlayarak.
Onunla geçmek istediğin yerlerden geçmek isteyeceksin.
Gittiğin yerlere gitmek,
Bu sana hiç iyi gelmeyecek.
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana, içindeki acıyı söküp atabileceğini söylerse kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde,
O acıyı yaşamak için direneceksin.
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin.
Aksini, idda edenlerden nefret edeceksin!
Herkesi ona benzetip,
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hçbirşey oyalamayacak seni.
ilçlara sığınacaksın.
Brkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unuttrmayan
Sdece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazın düğümlenecek dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor,uyanmak kolay olacak.
Sbahı iple çekeceksin,
Bazen de güneş hiç doğmasa diyeceksin.
Ne geceler rahatlatacak seni ,ne gündüzler..
Ölmeyi isteyip ölemeyeceksin.
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle
Önüne çıkana sarılmak isteyeceksin ama nafile..
Düşüncesi bile tahammül edilemez bir gercek!
Rüyalar göreceksin gerçek olmasını istediğin.
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini farkedeceksin.
Telefonun çalmasını bekleyeceksin
aramayacağını bile bile..
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek.
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla.
Yüreğin burkulacak,canın yanacak,
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin.
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden.
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilemediğin için,
Kendinden nefret edeceksin.
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin.
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut.
Onunla bir yerde karşılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak!
Gel gitler içinde yaşayacaksın.
Tabiki buna yaşamak denirse...
peki şimdi ;
Razı mısın bütün bunlara?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...
O halde aşık olabilirsin....
rengarenk dünyada bir adam gezer,
ne zengin ne fakir!
ne mümin ne zındık!
hiçbir gerçeğe dalkavukluk etmez.
hiçbir yasağı tanımaz..
bu alacalı dünyada kimdir bu adam, cesur ve üzgün..
her bulunduğum yerde yitiriyorum seni
yanıbaşımda olduğun oluyor kimi gün
ya da ben oluyorum sessizce gözlerinde
bir yaprak kımıldıyor hafiften
bu sessizlik bir kasırga başlangıcı
kükremeye hazırlanışı denizin
bu, aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı
bu bir yerde erimek
apansız yok olmak belki de
ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu
beni unuttuğun bir uzak çizgide
tuvale sürdüğüm boya değil artık
kırmızı kan rengidir gözlerimin
en karadan daha kara yok
oysa en beyazdın sen gecelerimde
o bana en yakın renkti tüy gibi
buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara
kokun bir tuhaftı çocuksu
sonra katmerli bir gül gibiydi baygın
gecenin en koyulaştığı o yerde
düşerdi ellerime darmadağın.
öten bir ishak kuşudur şimdi
haber getirir ölümlerden, dinle
yaşamak bir manga asker karşımda
ateş etmeyin diyorum
bir diyeceğim var
gözlerimi bağlamayın
son defa görmek istiyorum insanı
göğü, güneşi, denizleri
ve bu son ölümün olsun diyorum
bir daha öldürmeyin beni.
kibritim ıslak
sigaram yanmıyor
ne olur bir ateş verin
bu ilk aldanışım değil
bu ilk sönüşü değil umutlarımın
ben bu denizin son kıyısıyım.
bir cam kırıldı uzakta
ta uzakta, içimde bir cam kırıldı
bütün şiirlerim anlamsız şimdi
resimler renksiz, şarkılar ruhsuz
hiç bir şey artık avutamaz beni
bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil
son şair de kırdı son kelemini
i̇lk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta
kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi
sevilmek mi
o son artığı en ilkel çağların
bir mağara duvarındaki en eski resim
ya sevmek
hiç sönmeden bir ömür boyu
o en güzel huy benimsediğim
yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta
o en insancıl gerçeğim benim
ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim
çağlar boyu
kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince
ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün
bir saklayan vardı beni
bir tutan vardı
sana yaklaşamazdım
anlayamadığım korkular vardı içimde
hep böyle seninle sensiz kalırdım ben
bir kıvılcım sönerken
bir yanardağ patlardı içimde.
ko şimdi ben yalnız öleyim
vur ellerimi ekmeğimi al
tiksinir beni kim görse sensiz
utanır yalnızlığım bana baktıkça
aynalar mı
hani nerdeler
kimbilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli
adım mı neydi
besbelli unutmuşum
hadi vur
hadi öldür
kurtar beni ezilmekten çürümekten
hadi gel, açtım kollarımı
bir zaman
ölmeye vaktim mi vardı seni sevmekten
sen büyüyen bir sessizliktin içimde
beni ben eden en duru ırmaktın
en güzeliydin mozaiklerin
seninle maviydi gökyüzüm
çiçeklerim sende yeşerirdi
sen bambaşka bir evren yaratırdın
sularımdan güneşimden rüzgarımdan
bak! nasıl da her şey değişiverdi apansız
şimdi bu karanlıklarda yapayalnız
mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan
ben bir tohumum
al beni toprağa ek yeniden
neredesin hani ne oldun
antik bir kadın başı mıydın
yoksa bir deniz miydin eskiden
yosunların kurudu mu öldü mü balıkların
hani bir nefertiti yaşamıştı eski mısır'da
yoksa o muydun sen
hadi, anlat bana neydin
belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen
öyküme girmeseydin
i̇nsan bir kere ölür
her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki
paramparça olmuş sevgilerdir
her aldanış
yeni bir aldanışa hazırlar bizi
zamanla renkler değişir
donuklaşır anılar
silinir üstümüzden
güzel olan ne varsa
görür içindeki bütün hayallerin olduğunu
i̇nsan yaşarsa.
ve bir gün insan da ölür
çimen gibi yaprak gibi
sarsılır yeryüzü yerinden
devrilen koca bir ağaçtır sanki
durur atışları yorgun kalbimizin
el, ayak kesilir
göz ölür, dudak ölür, kan ölür
susar ta içimizde
yıllardır çalan çalgı
bütün teller ses vermez olur
acılar diner
ve bir gün biter bu çirkin oyun
perde iner.
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...