ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende i̇lahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler!
hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'kaabil'
i̇mkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
üstündeki elbise gözlerinin renginde
yürüyor yürüyordu arkasına bakmadan
onu kaybettim bir kış gününde
yağmur yağmur yağmur yağıyordu durmadan
ölü taşıyan bir araba
araya girdi galiba
koştum koştum yetişemedim
sanki önümü kapatan bir sütundu zaman
insanlar otomobiller dalgın habersiz zalim
alıkoyamadım onu meçhullere dalmaktan
boşunaydı artık çaba
boşuna mıydı acaba
dondum kalakaldım olduğum yerde
gözlerimi kaplıyordu duman duman duman
gönlüm ne geçmişte ne geleceklerde
bir mahkûmdum görülmemiş bir cezaya çarpılan
uğrayan bir azâba
sığmaz hesaba kitaba.
Temiz kalan tek yerdir devrim
bütün bir yıl
kirlenen duvarda
ama görebilmek icin
asıldığı çividen indirilmelidir
yapraklari biten takvim
Zorbalara direnmektir devrim
bir çocuğun
annesinin çantasından aldığı paraları
altına gizlediğini
söylememiştir dövülen
hiçbir hali
içinde yaşamaktır devrim
dikiş kutusunun
ve toplu iğneler gibi
bir arada olmayı gerektirir
karşı koyabilmek icin zulmüne
makas denilen patronun
Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim
ateş böceklerini
yakalamak isteyen çocukların
peşine takılır gün gelir
yanıp sönen mavi ışıkları
polis arabalarının
Kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında
Daha az seviyorum seni..
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..
Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..
Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..
Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
iyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..
(bkz: Murathan Mungan)
sen benim sarhoşluğumsun...
ne ayıldım, ne ayılabilirim,
ne ayılmak isterim.
başım ağır, dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.
Kinime kin katan kindarlar...
Kinime az mı kin kattılar...
Kin kustuğum şu tablolar
Kanıma az mı aktılar
Bir kıvılcım belirince gözlerinde
Ne hikmet bilmem
Titrer yüreğimin en sarp köşeleri..
Kız kulesi dikmiştim ruhumun en gizli köşesine
Yılan buldu
Kader yine işine koyuldu..
Belki de 'elma' dedik ve geçtik..
Kovulduğumuzu anlamadık bile..
inandırıldık bir yalana
Adına ask denilen safsataya
Biliyorduk hepimiz aslında
Ama neylersin..
Başka tatta yokki hayatta..
Leylekler getirdi aşkı..
Satamadan getirdi şeytan..
Bak işte çevrelemiş etrafımızı bir sis yumağı..
Çeker sinsice,eker merak duygusunu kalbimize..
Çağırır bizi son'a dogru..
Ve sordurtur içten yakan bir kıvılcımla
Nereye gidiyorum...
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
murathan mungan-yalnız opera
ataol behramoğlu- ben tek başıma ne yapabilirim
oruç auroba-özlediğin gidip göremediğindir ,o
Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü biri
Ve hiçbirşey yapmamaya karar verdi
Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü bir öteki
Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi.
Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü bir üçüncü
Ve tek başına düşünmeyi sürdürdü
Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü yüzbinler
Ve tek başınalıklarını sürdürdüler .
Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü milyonlar.
miyonlarcaydılar Ve tek başınaydılar.
Bu arada birileri Onlar adına Karar vermekteydi
Tek başına olduklarını sananlar Topluca ortadan kaldırıldılar.
biz seninle ikimiz şubat gibiydik,
kayadan düşsek ağrımazdı bir yerimiz,
küçücük bir taş görsek irkilirdik.
öyle sıkılırdık ki birbirimizden içimiz kalkardı.
bir şiiri tersten okumak bile anlamlıydı.
karıncaları başparmağınla ezmek,
sinek kanatlarını yakmak o günlerde...
hiç boş kalmayan ama hep yalnız
bir otel odası gibiydik seninle
boşuna aldatılırdık, boşuna susardık,
boşuna bakardık çöken bir balkondan kendimize.
bir anlam veremezdik çekip gitmememize,
her aşk;
aynıdır zaten çoğalır kan kaybettikçe
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
BENCE ŞiMDi SENDE HERKES GiBiSiN
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor ,
Onlardan kalbime sevda geçmiyor ,
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor ,
Çünkü bence şimdi herkes gibisin .
Yolunu beklerken daha dün gece ,
Kaçıyorum bugün senden gizlice ,
Kalbime baktım da işte iyice ,
Anladım ki sen de herkes gibisin .
Büsbütün unuttum seni eminim,
Maziye karıştı şimdi yeminim,
Kalbimde senin için yok bile kinim ,
Bence sen de şimdi herkes gibisin .
Gözlerin gözlerime değince,
Felaketim olurdu ağlardım.
Beni sevmiyordun bilirdim.
Bir sevdiğin vardı duyardım.
Çöp gibi bir oğlan ipince,
Hayırsızın biriydi fikrimce,
Ne vakit karşımda görsem,
Öldüreceğimden korkardım,
Felaketim olurdu ağlardım.
Ne vakit Maçka'dan geçsem,
Limanda hep gemiler olurdu,
Ağaçlar kus gibi gülerdi,
Bir rüzgar aklımı alırdı,
Sessizce bir cigara yakardım,
Kirpiklerini eğerdin bakardın,
Üşürdüm içim ürperirdi,
Felaketim olurdu ağlardım.
Aksamlar bir roman gibi biterdi,
Jezabel kan içinde yatardı,
Limandan bir gemi giderdi,
Sen kalkıp ona giderdin,
Benzin mum gibi giderdin,
Sabaha kadar kalırdın,
Hayırsızın biriydi fikrimce,
Güldü mü cenazeye benzerdi,
Hele seni kollarına aldı mı,
Felaketim olurdu ağlardım.
dörtnala gelip uzak asya'dan
akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim!
bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak
bu cehennem, bu cennet bizim!
kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
bu davet bizim!
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim!