gülce-ömer lütfi mete hele bir de ibrahim sadri okuyorsa,az buçuk sevda nedir biliyorsan..değmesin kimse..öylece dinleyiver..
--spoiler--
ömer lütfi mete'yi yakın zamanda kaybettik. kurtlar vadisi senaristlerindendi..siyasi kitaplarının yanında çok içten başka şiirleri de bulunmaktadır.
--spoiler--
sözlerini de yazayım tam olsun,
ucurumun kenarındayım hızır
bir dilber kal'asının burcunda
muhteşem belaya nazır
topuklarım boşluğun avucunda
kaldım parmaklarımın ucunda
bir gamzelik rüzgar yetecek
ha itti beni ha itecek
uçurumun kenarındayım hızır
cihan hazır
divan hazır
ferman hazır
kurban hazır
uçurumun kenarındayım hızır
güzelliğin zülme çaldığı sınır
başım döner, beynim bulanır
el etmez
gel etmez
gülce'm uzaktan dolanır
uçurumun kenarındayım hızır
gülce bir davet
mecaz degil
maraz degil
gülce bir afet
peri degil
huri degil.
gülce bir beyaz zehir
gülce en vahim haz
buram buram zehir
yâr gözünde infaz
bir gamzelik rüzgar yetecek
ha itti beni ha itecek
güzelliğin zülme çaldığı sınır
uçurumun kenarındayım hızır
ben fakir
en hakir
bin taksir
ateşten
kalleşten
mızrakla gürzden
dabbet-ül arz dan
deccalden
yedi düvelden
korku nedir bilmeyen ben
tir tir titriyorum gülce'den
ödüm patlıyor gülce'ye bakmaktan
nutkum tutuluyor
ürperiyorum
saniyeler gözlerinde birer can
her saniyede bir can veriyorum...
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
- Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
Biz talebeyken şeydik
iyi arkadaştık şeylen
Biliyorsunuz şeylen şey olunmaz
Ben şeyi bitirince babam
şey dedi şey Partisine girdim
Zaten şeyle evlenmiştim
Şey şeye gidelim dedi gittik
Şeysiz de olmuyor döndük
iki şeyim oldu büyüdüler
Doktor sende bir şey var diyor simdi
Tabiy bende bir şey var: sayamadığın kadar
Kimse dokunamaz benim şeyime
Çünkü ben bir şeyim
Her şey de bir şeydir ama
Ben başka bir şeyim
Ben şeyim
Biraz gevşetebilsem göğüs kafesimi,
Dokunup durdurabilsem attığın yeri,
Boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor.
Dakika başı bir of içimden hiç kesik olmuyor.
Her neyse işte özledim seni o kadar,
Boş düşünce balonu başımın üstünde,
Bir şey yazmaz oldu senden sonra içinde,
Boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor.
Koşmak istesem de sana hayat beni geri çekiyor.
Her neyse işte özledim seni o kadar,
Bir şiir olmadım kafiyene uyamadım.
Sen kaçtın ben kelime bulup seni tutamadım.
Boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor.
Dakika başı bir of içimden hiç kesik olmuyor.
Her neyse işte özledim seni,
Her neyse işte böylesi hayat nereye kadar...
öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
ellerimde koparmaya çaıştığım zincirlerden kalma yara izleri
yeni yeni iyileşmeye yüz tutmuş olsun.
gözlerimde öyle bir karanlık olsun ki, gören kör oldum sansın.
yanaklarım kurumuş olsun göz yaşlarımdan, dudaklarımsa çatlak çatlak.
öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
belki bin tane aşktan geçmiş olayım ve hiçbiri olmasın gözümde.
hiçbiri tamamlayamamış olsun cümlelerimi,
hiç biri bağlayamamış olsun geceyi sabaha.
hiçbirinin gülüşünün her anı senin kadar aklıma işlenmemiş olsun.
hiçbirinin hayali en güzel haliyle barınamamış olsun beynimde.
hiçbirinin izi kalmamış olsun bedenimde.
öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun.
ellerim kimsenin üzerinde eriyip gitmemiş olsun, gezinse bile.
dudaklarım senin adını söylerkenki gibi kıvrılmamış olsun hiç bi ad'a yeterince.
yerine koymaya çalıştığım her beden yok olup gitmiş olsun kumlar aktıkça tane tane.
unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım,
sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre.
öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın...
edebiyattan nefret ediyorum ama bu sana ne tür bir tabanca sağlar ki?
-maddeler halinde sayınız.-
1- Halamın artık ne zaman evleneceğimi sorduğunda, annemin yalan söylememek için kıvrılan dudağının köşesinde patlayan ilkokul
2- Otobüse beraber binen iki kişinin, eğer boş yer varsa yan yana oturmaya çalışması
3- Kedin için bir isim buluyorum zil
4- Sevgili şeyhim;
Ben Allah’ı çok seviyorum.
Onu düşününce içim titriyor; elim- ayağım- soluğum, her şeyim kesiliyor.
Ama ona bir türlü açılamıyorum, ne yapmalıyım?
5- Annemle kız bakmaya gittik, ben beğenmedim.
6- Yaz olunca karıncalara basmamalıyız.
7-
SAHTE DÜNYALAR
-oyun, I perde-
Akıllı Oğlan: Duydun mu lan, Talat Paşa masonmuş.
Zeki Oğlan: Yapma yaa! (Bir an durur) Talat Paşa kim?
hasret
yüz yil oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayali
gözünün içinde durmayali
aklinin aydinligina sorular sormayali
dokunmayali sicakligina karninin.
yüz yildir bekler beni
bir sehirde bir kadin.
ayni daldaydik ayni daldaydik
ayni daldan düsüp ayrildik
aramizda yüz yillik zaman
yol yüz yillik.
yüz yildir alacakaranlikta
kosuyorum ardindan.
Bırakıp gidiyor anılarımı rüzgar
Denize bırakılmış çöpler gibi
Yol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibi
Geri veriyor ve çekip gidiyor usulca.
Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
içinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.
(Nerdeyim
Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim
Para bozduranların az çok bildiği
Adres soranların gene bildiği
Bir sokakta bir aşağı bir yukarı
Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği
Amansız bir güceniğim.)
Geri getiriyor bunları rüzgar
Geri getiriyor anılması kırmızı bir konağı da
iniltili, hasta bir konağı da
Çatısında baykuşların tünediği
Birtakım iplerin düğümlendiği tahtaboşlarda
Ve bütün konuşmaların tek bir cümlede toplanıp
Suskunluğu bir anıt gibi yükselttiği
Bir konağı ve konağın olanca görkemini
Geri getiriyor rüzgar.
(Konaksa yandı çoktan
Tertemiz bir asfalt ezip geçti onu
iyi biliyorum tertemiz bir asfalt
Ezip geçti onu
Kırmızı bir konak mezarı gölgesi bırakarak.)
Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandı
Caddeler, işhanları kahveler ayarlandı
Meyhaneler, genelevler
Pasajlar, dar sokaklar, geçitler
Soğuk biralar ayarlandı, soğuk her şey
Ve bütün ilişkiler
Birden yerini aldı.
Ve her şey yetişti gene
Sarı bir çarşambadan
Kahverengi bir cumartesiye.
bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman,
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen,
eğer sana kimse güvenmezken, sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen,
eğer beklemesinin bilir ve beklemekten de yorulmazsan,
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilirde sen kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi, ne de çok akıllı görünmezsen,
eğer hayal edebilir de hayallerinin esiri olmazsan,
eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,
eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabazıda aynı şekilde karşılayabilirsen,
eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından,
ahmaklara tuzak kurmak amacıyla eğilip bükülmesine katlanabilirsen;
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve kırık dökük aletlerle onları yeniden yapabilirsen;
eğer bütün kazancını bir yığın yapıp
ve bir yazı tura atma rahatlığı içinde kaybetmeye tahammül edebilirsen ,
ve kaybettikten sonra bir tek kelime etmezsen
ve kaybın hakkında bir kelimecik olsun bir şey söylemezsen ;
eğer kalp, sinir ve kaslarını eskidikten çok sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen,
ve kendinde dayan diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman
dayanabilirsen
eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip halktan birisi olabilirsen,
eğer ne düşmanların, nede sevgili dostların seni incitemezse,
eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilir,
eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen,
dünya üstüyle ve altıyla senindir.
ve onun ötesinde sen insan sayılırsın oğlum
Benim yalnızlığım köpek yalnızlığı
Sürer bütün sokakları boyunca dünyanın
Nereye varsam
Orada yalnızlığı beni bekler bulurum
Her sabah evler boşalır
Bir sel akar sokaklardan caddelere
Ben kendi içimde kaybolurum
Ne gidecek yerim vardır ne bekliyenim
Gökyüzü saltanatım, dünya soframdır benim
Zamanlar geçer, mevsimler değişir
Değişmez benim kaderim
Görür yüzüme bakanlar ilk aldanmışlığımı
Söyler köpek yalnızlığımı gözlerim
Ne zaman ellerin elime değse
insan yüreğim o zaman çarpar
Yalnızlık bir o zaman terk eder beni
Tutar eşsiz gözlerin dağınık saçlarımdan
O ışıktan dünyasına sürükler beni
Ellerin bir bir ayıklar
Eski halimden ne kalmışsa
Doldurur sevgiyle, umutla, aşkla
Suyum çekilmişse, içim boşalmışsa
Verdiğin mutluluktan, sunduğun aydınlıktan
Bir anda değişir bakışlarım
Çözülmüş bir yumağı
Yeniden sarmaya başlarım
Işıkların demet demet
Denizlerin dalga dalga gelir üstüme
Yokluğun ölüme
Varlığın aşka çağırır bir yandan
Bilirim biraz sonra gideceksin
Saatleri durduramam
insanları öldüremem
Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde
Kadere karşı duramam
Ve işte çirkin alınyazım
Sensizliğe mahkum eder
işte o zaman
Yıkılmış bir şehirdir kalbim
içinde baykuşlar öter
Dünyaya gelişimin
Kırkıncı yılına bir basamak kala
Bütün basamakların çöktüğünü hissederim
Dünyaya gelişimin
Kırkıncı yılına bir basamak kala
O kırk kuruş etmez kaderim
Her adım başında beni bir kere boğmaya başlar
Gözbebeklerim sönmeye
Ellerim soğumaya başlar
Taşlar yağar üstüme gökyüzünden
Uzun, sivri iğneler saplanır tenime
Bir kere daha içim isyanla dolar
Bir kere daha lanet ederim dünyaya geldiğime
Kapını açık tut, pencereni kapatma
Yarın evinin önünden ben geçeceğim
O zaman
Duvarların ağladığını duyacaksın
ilk çağırışımda gel
ikincisinde çok geç olabilir
Ve ben ilk çağırışında geleceğim
ikincisinde çok geç olabilir
Kimbilir nasılım ve nerdeyim
Bulursan ne olur beni bırakma
Bulamazsan aradığın yerdeyim
Hani o toprakla denizin kesiştiği
Kumların üzerine yorgun gölgelerin düştüğü
Sevenlerin ürkek adımlarla buluştuğu o yerde
Yoksul rıhtımlarda köhne gemiler
Benden bir parça koparıp gider
Ben hep böyle yarım, ben böyle kırık dökük
Ne olur beni bırakma bulunca
Ve ilk çağırışımda gel
Sarsın krallığım yeryüzünü bir uçtan bir uca
Elini uzatsan tutacaksın
Yakındayım
Baksan göreceksin
Görsen seveceksin
Aradığın benden başkası değil
Farkındayım
Benim yüreğim değil
Kayan bir zamandır avuçlarından
Uzat ellerini susadım
Güzelliğin
Bir eski şarap gibi sızıyor parmak uçlarından
Gel diyorum
ilk çağırışımda gel
Gel ki
Aydınlığında
Bütün geceler gündüz olsun
Dinle, uzak bir saat onikiyi çalıyor
Ne güç anlamıyor musun
Bir ömür boyu arayıp da seni bulmamak
Ben yokluğunda böyle yok, böyle yoksun
Ben yokluğunda böyle paramparça
Sensiz olmak hiç olmamak
Kim der ki "Mukadderat sicimi beni bağlamaz"?
Askını, kaskını, maskeni taksan bile..
Namluların nazarı değdiği zaman
Azrail'in menzilinde kim sakarlaşmaz?
Kim der ki "Ebediyet kullanışsızdır"
üçüncü günündeyken üç günlük dünya
bana belki de sevap kazandırır
çocuklarım var diye sürdürdüğüm vardiya.
Kim der ki "Gençliğimi israf etmedim"?
Kim ne derse desin, ıslık değil parola çığlık
siperden mezara tepemdedir her daim
yüzbaşı güz, albay ölüm ve general ayrılık.
Izdırabın sonu yok sanma , bu alemde geçer ,
Ömr-i fani gibidir , gün de geçer , dem de geçer ,
Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer ,
Devr-i şadi de geçer , gussa-i matem de geçer ,
Gece gündüz yok olur , an-ı dem adem de geçer ,
Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi ,
Çağlıyan göz yaşı mı , yoksa ki hicran seli mi ?
inleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi ?
Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun filimi ,
Ney susar , mey dökülür , gulgule-i Cem de geçer ,
ibret aldın , okudunsa şu yaman dünyadan ,
Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan .
Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan ,
Önü yokdan , sonu boktan , bu kuru da'vadan
Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer .
Ne şeriat , ne tariykat , ne hakiykat , ne türe ,
Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre
Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre !
Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre ,
Cennet iflas eder , efsane-i Adem de geçer .
Serseri Neyzen'in aşkınla kulak ver sözüne ,
Girmemiştir bu avalim , bu bedyi' gözüne.
Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne.
Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne ,
Hak olur pir-i mugan , sohbet-i hemdem de geçer.
en uzak mesafe ne afrika'dır, ne çin, ne hindistan
ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ışıldıyan. en uzak mesafe; iki kafa arasındaki mesafedir
birbirini anlamayan.
güçlü olmalısın çocuk...
ne kadar olumsuzluk yaşarsan yaşa;
insanlara en az yansıtmalısın
hatta elinden geliyorsa, hiç bilmemeliler
Sen öyle mutlu görünmelisin ki,
Tahmin bile edemesinler
Güçlü olmalısın çocuk
Bir damla gözyaşına şahit olmamalı kimse
Ağlama demiyorum, ağla
Ama sen bile bilme ağladığını
Eğer gülemiyorsan, tepkisizliği takın
Güçlü olmalısın çocuk
Haksızlığa da uğrasan,
en sevdiğini de yitirsen
hatta kimsesiz kalsan
cebinde beş kuruş paran da olmasa
sakat da olsan...
ne koşulda olursan ol, güçlü olmalısın
Sabit kalabilmelisin fırtınalarında dünyanın
Sen, kazanmak için varsın
Vazgeçmeyi düşünmek gibi bir lüksün de yok zaten
Beğenmiyorsan kuralları,
çekip gidemezsin evin kapısından çıkar gibi
istemediklerini de gönderemezsin üstüne üstlük
Kabullenmen lazım...
Herkesten farklı olduğunu düşünsen de sen
herkesten biri olduğunu unutmayacaksın
Kimsenin seni anlamadığını düşünüyorsan eğer,
anlatmaya çalışmayacaksın
Bir de gururun üstün gelmeli
Gururunu kişiliğin belleyeceksin;
Ne ayaklar altına alacaksın duygusal zayıflığına yenilip,
Ne de inciltilmesine müsaade edeceksin.
Güçlü olmalısın çocuk!
Herkesten, her şeyden daha güçlü
Ölümüne seveceksin yurdunu mesela
yahut bir kızın kızıl saçlarını..
Ama ölümü sen seçmeyeceksin
Cesaretin ağır basacak
Korkmayacaksın kimseden!
Hiçbir olgu korkutmaya yetmeyecek seni!
En önemlisi de ne biliyor musun çocuk?
Çok acılara şahit olacaksın
Çok acılar tadacaksın
isyan sözcükleri günışığına çıkmak için
dilinin ucunda bekliyor olacaklar
Ama sen daima sabırlı olacaksın; olmalısın;
Çünkü güçlüsün sen;
Öyle olacaksın;
Kimse bilmeyecek, çözemeyecek seni
Sen anlaşılmaz olacaksın bir monalisa gibi
Belki natürmort yanında halt etmiş kalacak
Çözülemeyeceksin
Birileri seni çok az da olsa anladığında,
kaybettiğin süsü verdiğin savaşını kazanmış olacaksın
Güçlü olacaksın çocuk,
Yorulmayacaksın
Anlatmayacaksın
Her vurgunda daha da dik duracaksın
Güçlü olacaksın
Tüm kaybettiğim aşklarıma,
Sen sahip çıkacaksın...
--spoiler--
ne günlermiş, ne günlermiş
sus pus olmuş, puslu bir istanbul muydu yüzün, yoksa
çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
dolmabahçe`de, çay tadında...
divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep`i seven ama
yüreği takvim yokuşlarında...
sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı,
sesinin sesimde yankılanmasının... sanki perdedekine
üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün
içime... yalan! sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim
seyir defterimde... ve ben amerikanca bir filmi kürtçe
seyrediyorum...
kadın, beyoğlu`nun bir kış akşamında,
üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan
muzdarip yürüyordu... adam da... yürümek hiçbir şeyi
çözmüyordu, bazı aralık akşamlarında... parmağında
yaralı bir öyküyü taşıyordu adam... kadının yüzünde
bir hüzün... hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...
yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...
... soğuğun ve karanlığın vehameti!
hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş,
daraltılmış... ilk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler,
yani pantolonu pantolon yapan anılar, bazı ilkbahar
bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen
yazlar... hepsi daraltılmış... yaşananlara bir beden
büyük geliyor artık hayat!
bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
olmak içinse erken... beni sevda yerimden vurdu yine
zaman... şimdi sana söylenecek tek cümle:
bende sana yetecek kadar ben kalmadı.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm, kal,
diyorum ona, kimsenin
seni görmesine izin veremem.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişeler, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm,
yat lan aşağı, diyorum ona,
ocağıma incir dikmek mi
niyetin? Avrupa'daki kitap
satışlarını sabote etmek mi?
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına,
herkes yattıktan sonra.
orada olduğunu biliyorum, derim
ona, kederlenme
artık.
sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel, ama ben
ağlamam, ya
siz?