"dedin, "bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.aklım daha nice kalacak bu ülkede.nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,yıllarımı kıydığım boşa harcadığım."yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
bu kent peşini bırakmayacak. aynı sokaklarda dolaşacaksın. aynı mahallede yaşayacaksın;aynı evlerde kır düşecek saçlarına.bu kenttir gidip gideceğin yer. bir başkasını umma,bir gemi yok, bir yol yok sana.değil mi ki hayatını kıydın burada.bu küçük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
diyorsun ki, bir başka ülkeye,bir başka denize gitmek istiyorum ;bundan daha güzel bir başka kent vardır kuşkusuz,ama kötü yazgım peşimi bırakmaz ne yapsam,ve kalbim gömülü bir ceset sanki burada.ruhum daha ne kadar katlanacak bu çoraklığa nereye çevirsem yüzümü, nereye baksam hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma bunca yıllarımı boşa tükettiğim şu ülkede..?
yeni bir ülke bulamazsın, arama;bulamayacaksın başka denizler de;nereye gitsen bu kent ardından gelecek senin,aynı sokaklarda dolaşıp duracaksın yine,aynı hep aynı mahallede yaşlanacaksın,aynı hep aynı evlerde ağaracak saçları nive dönüp bu kente geleceksin sonunda;yanılma sakın, bir başka şey umma,seni bekleyen bir gemi yok, bir çıkar yolun yok...ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte öyle kıydın demektir ona, bütün yeryüzünde."
Bir veda hazırladım ikimize..
Evet sevgilim, hala ikimiziz ayrılırken bile..
Binde bir ihtimal gibi sevdim seni.
Gözlerinden kendimi aşağı bıraktığımda artık çok geçti!
Gözlerin, içine bir sürü aşk park etmişti.
Sen yeşil ışık yakarken tüm kadınlara,
Ben kötü sollama sonucu tam solumdan vurdum kendimi.
Kaza gibi sevmiştim seni.
Dilim dili geçmiş zamana asılı kalmıştı sanki;
Sen gidiyorum dediğinde.
Şimdiki zamanın ölme halindeydim..
Zaman seni benden aldı diye,
Bir elime geçirebilseydim
Yelkovanı idam edip, akrebi kendi ellerimle zehirleyecektim!
Bu şiir sana yazıldı sevgilim.
Biraz ellerimi bıraktım sana, biraz saçımı;
Biraz neşter kokuyor bu şiir,
Biraz da aşırı dozda acı.
Tam adet dönemine denk geldi gidişin, kan kusuyor kelimelerim.
Bu şiire pul gerekmez;
Gidişini görüp inansınlar diye, gözlerimi yapıştırdım sevgilim.
Tanrı soracak sana, neden bırakıp gittin?
iyi ezberle!
Sevmiyordum diyeceksin.
Tanrı bana soracak, niye bu kadar sevdin?
Duyma söyleyeceklerimi, unut gitsin!
Onu avuç içlerimde bile saklayabilirdim, kimse görmesin diye..
Bir cami avlusunda bulmuştum Onu.
Ben büyütmüştüm!
Öyle çok sahiplenmiştim ki,
Sonra O başka kadınlarda aradı gerçek ailesini.
Üzülmüştüm!
Anladım ki ben Onu gözümde fazla büyütmüştüm!
Sonra Tanrı yaz kızım diyecek!
Adamın gözlerini çözün, kadının ellerini.
Sevgilim artık her cami avlusuna yetim aşklar bırakacaksın!
Merak etme
Ben de bir sürü piç yalnızlıklar doğuracağım.
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
albino ruhum şimdi çok kızgın,
şimdi ılgın ılgın,
yarın kırgın kırgın,
bir o kadar mahcup ve mazlum, dönerim mürekkep yalnızlığıma.
şimdi bir kaldırım olsam,
çamura bulansam,
bir hilkat garibesine dönsem; yüzüne bakılmayacak,
yine de bakar mıydın, tenezzül edip basar mıydın
yaşam yüzüme?
yarınlarıma ölüm olsan,
bütün güzelliklerden münezzeh,
kötü bestelenmiş bir beste olsam,
hayat verir miydin dudaklarınla,
yaşamı üfler miydin gözlerimden içeri.
artık içimde bir sen var benden öte.
şimdi ben ne olsam , sana dair,
körpe zihninde belirmem bilirim,
ki bu ölümün can yoldaşıdır,
ki bu sağanak bir yağmurdur,
ıslatmaz,
değmez,
kesmez,
dokunmaz.
Bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
adın ekmeğe dönüşmüyor. turgut uyar.
" Ahmedinejad, adamım! F. Farjadı affet!
Hamas, El-Fetih ile artık birleş!
Maradona, Arjantinin yakasını bırak!
Lakotalar, hala neyi bekliyorsunuz!
Hu Jintao, Türkistandan uzak dur!
Hüsnü, sen daha gebermedin mi?
Netenyahu, iki dakika delikanlı ol!
Kadirov, aşağılık kukla ordan defol!
Chavez, coni cuntasına dikkat et!
Uzaylılar, siz de gelecekseniz gelin artık lan! "
"hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam
diyor birisi, yineliyorum
hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam
çünkü hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmayın
insan nasıl direnir başka
"hiç unutma"
.
.
Turgut Uyar
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden,
ve hiç gitmedi,
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden.
evet yangın,
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan,
evet kaybetmenin o zehirli buğusu,
evet nisyan,
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın,
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı.
bu sevda biraz nadan,
biraz da hıçkırık tadı,
pencere önü menekşelerinde her akşam.
dağlar sonra oynadı yerinden,
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca,
sen say ki,
yerin dibine geçti,
geçmeyesi sevdam,
ve ben seni sevdiğim zaman,
bu şehre yağmurlar yağdı.
yani ben seni sevdiğim zaman,
ayrılık kurşun kadar ağır,
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın,
yine de bir adın kalmalı geriye,
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde,
aynaların ardında sır,
yalnızlığın peşinde kuvvet,
evet nihayet,
bir adın kalmalı geriye,
bir de o kahreden gurbet,
beni affet;
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç.
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım.
inecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım