ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
sevmek için güzele mi bakmalı?
çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
solması için gülü dalından mı koparmalı?
pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
hayatımı öldürdüm sanki,
anılarımı poşetlere dolduruyorum,
bir pardesüyle başlayıp, aynı pardesüyle biten
bir stampol trajedisi, dört kış görmüş boru değil,
pardesüyü burada bırakıyorum.
üzerine bolca çeşit çeşit alkol
daha ziyade şarap,
sigara külü ve çekirdek kabuğu dökülmüş,
bir emanet halıfleks,
bana hatırlatacağı şeyleri hatırlamaktan korkuyorum;
halıfleksi burada bırakıyorum.
nadiren ama her defasında leziz pişirmiş,
ve mutlaka keyifli yemelere aracı olmuş,
ama aslında daha çok,
saç yıkamak için su ısıtılmış
bir bakır tencere,
doğurmasını isteyeceğim tek tencere bu,
tencereyi burada bırakıyorum.
bir şeyleri burada bırakıyorum;
kendimi bir parçasını tam burada,
bir parçasını evin bir yerlerinde,
yine bir parçasını stampol'un muhtelif yerlerinde,
kendimin bir parçasını "sen" denen şeylerde,
bırakıyorum,
giderayak, kendimi, paramparçalıyorum.
kedileri, horozları, örümcekleri,
uyutmayan horozları vurmak için aldığım oyuncak tabancaları,
şu lanet lahmacuncunun kartını,
kolumun alçısını, televizyon sancısını,
boyumun ölçüsünü,
giderayak,
sigarayı da bırakıyorum.
geldiğim gibi gitmiyorum,
gittiğin gibi de değil,
ama mecburen seni de,
oralarda bir yerde,
ama maalesef burada
ve ne mutlu ki şuramda,
şuramda, şurada ve şuracıkta
bırakıyorum.**
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım .
geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz
”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim
ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim
örneğin;
geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim
ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz
banko paylaşılmıştır da yine de yazayım güncel kalsın..
Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana 'sen bir şairsin' dediğin zaman.
Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
istersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.
tek sevdiğim şiir.
Dinosauria, biz
bu sekilde doğmuşuz
bunun içine
tebeşir yüzler gülümserken
bayan ölüm gülerken
asansörler bozulurken
politika manzarası çözülürken
bakkal çırağı kolej diplomasına kavuşurken
yağlı balıklar yağlı avlarını tükürürken
güneş maskelenirken
biz
bu şekilde doğmuşuz
bunun içine
deli saçması savaşların içine
kırık fabrika camlı boşluk görüntülerinin içine
kimsenin artık birbiriyle konuşmadığı barların içine
bıçaklama ya da silah çekmelerle biten kavgaların içine
bunun içine doğduk
o kadar pahalı hastanelerin içine ki ölmek daha ucuz
o kadar para kesen avukatların içine ki suçlu olmak daha ucuz
hapishanelerin dolu ve tımarhanelerin kapalı olduğu bir ülkenin içine
ahmakların zengin kahramanlara yüceltildiği bir yerin içine
bunun içine doğmuşuz
bunun içinde yürüyor ve yaşıyor
bunun yüzünden ölüyoruz
bunun yüzünden susturulduk
iğdiş edildik
ayartıldık
mahrum bırakıldık
bu yüzden
bunun yüzünden kandırıldık
bunun yüzünden kullanıldık
bunun yüzünden kirletildik
bu bizi delirtti hasta etti
zalim etti
vahşi etti
bunun yüzünden
kalpler karardı
boyna uzandı eller
silaha
bıçağa
bombaya
umursamaz bir tanrıya uzandı eller
şişeye uzandı eller
haplara
uyuşturucuya
bu kederli faniliğin içine doğmuşuz biz
borçlarının faizini bile ödeyemeyecek
60 senelik borcu olan hükumetlerin içine doğmuşuz
ve bankalar yanacak
para işe yaramayacak
sokaklarda yargısız infazlar
silahlar ve başıbozuk çeteler olacak
toprak işe yaramayacak
yiyeceklerin verimi azalacak
nükleer güç kitlelere yayılacak
patlamalar dünyayı sarsıp duracak
radyasyonlu robot insanlar birbirlerini avlayacak
zengin ve seçilmişler uzay platformlarından izleyecek herseyi
Dante’nin ilahi komedyası çocuk parkı gibi görünecek
güneş görünmeyecek ve her zaman gece olacak
ağaçlar ölecek
bütün bitkiler yok olacak
radyasyonlu insanlar radyasyonlu insan eti yiyecek
denizler zehirlenecek
göller ve nehirler kuruyacak
yağmur yeni altın olacak
çürümüş insan ve hayvan vücutları karanlık rüzgarla kokacak
hayatta kalan bikaç kişi yeni türemiş korkunç hastalıklara yakalanacak
uzay platformları aşınmayla yok olacak
yavaş yavaş erzaklar bitecek
genel bozulmanın doğal sonucu
ve daha önce hiç duyulmamış muhteşem bir sessizlik olacak
ondan dışarıya doğmak.
güneş hala orada saklı
bir sonraki faslı bekliyor.
Charles Bukowski
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev
artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller. ne giden son gemidir bu.
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
uzak,solgun çocukluğum;
akşam alacası,kasaba,
çatılarda kargalar.
hüzünlü gençliğim;
sabahçı kahveleri,
umutsuz aşklar.
bir anı tüneği şimdi
yaşadığım geçmiş yıllar.
ben derim ki;
ömrüm,ömrüm!
mumlar neden eriyip sönerler de
tersine doğru yanmazlar uzayarak yeniden
ve insan doğmak ister mi
bir daha ölmek için?
ölümü arayarak geçti
bunca yılım.
kötü annem
beni komşunun oğlu kadar seven,
yok olan babamdı belki
ölüm tutkumu pekiştiren.
elbet bir gün ölürüm.
ömrüm,ömrüm
ve yanan mum
kara bir fitil bırakan ardında
ne kadar benziyor birbirine.
zifiri karanlık gece.
mum bitti yanmadı tersine.
beyaz mürekkeple yazdım
bu şiiri karanlığın üstüne.
ben derim ki;
geçip gider zaman.
geri alınmaz bazı şeyler.
"sakın bir söz söyleme... Yüzüme bakma sakın!
sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
anan bile okşarsa benim bağrım kan olur...
dilerim tanrı'dan ki, sana açık kucaklar,
bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun.
kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!"
bir şiir beğeniyorum o da kendi yazdığım. zaten şiir kültürü yok bende. ruh halimi en çok yansıtan şiir kendi şiirim olacağından ve insanlar kendini yansıtan şiirleri seveceğinden sadece kendi şiirimi seviyorum. başka şiir okusam onları da severdim belki.
------------
spoiler
----
Bahar mezarına gömsünler sizi
Yapraklar gibi buluştunuzdu
Kokular gibi seviştinizdi
Bahar mezarına gömsünler sizi
-----
cemal süreya - dört mevsim.