sordum kendi kendime ne yapılabilir çamurdan? heykel
acılardan? aşk.
yoksulluklardan bir devrim bile yapılabilir.
ama hiçbir şey
hiçbir şey yapılamaz ayrılıklardan...
--spoiler--
"Sen yok musun kadın ah sen yok musun;
gözlerine ayetler inse gökyüzünden,
kayıtsız şartsız iman ederim
hem varlığına,
hem yokluğuna"
--spoiler--
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz.)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz,
Çirkindi dar zamanlarda bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.
Anlaşmak diye birşey yoktur aslında
dillerin ve yüzlerin altında başıboş zamanlar
dolaşır
sokaklarda bir kıç bir penis bir çocuk-köpek gibi
dolaştığım zamanlar
varlığımı koruyabilmek için
masaların altında ellerimi ayaklarımı
parçaladığım
zamanlar
Zamanlar haindir zamanlar muhbir
iki karanlık orman birbiriyle anlaşsa ne olur
anlaşmasa
Güvenmek diye birşey yoktur aslında
dillerin ve yüzlerin altında başıboş korkular
dolaşır
bense korkumu ölümümün altına sakladım
hep
korkumun kokusunu aldılar
kaçtım kovaladılar
iki karanlık orman birbirine güvense ne olur
güvenmese
Sevmek diye birşey yoktur aslında
dillerin ve yüzlerin altında başıboş yalnızlıklar
dolaşır
uydurulmuş anılarsahte öykülerhiç
kullanmadığım
yerlerimi bıraktım onlar
yine de son kapıma dayandılar
kapının ardı karanlık deniz
denizde masumtetikteki sızımson inancım
gördüler onu
Artık şimdi o karanlık denizde
'binlerce hiçkimseyim'
iki karanlık orman birbirini sevse ne olur
sevmese .
bana bakıp bakıp acıma, yanılıyorsun
gayrı senin bildiğin adam değilim.
ıslanıyorsam bulvarlarda bir başıma
bu benim kendi itliğim..
zaten istesen de sevemezsin beni
senden sonra anlamını da yitirdi gözlerim.
şimdi dünya güzeli gelse yanıma usulca
tutup aşk dese hoşt derim..
ama beni seviyordun diyeceksin, olabilir
mesela ben baklavayı da severdim.
bakardım züğürtlük bu ya kısmet olmazdı
ondan geçer, salyalarımı yerdim..
geçenlerde noldu biliyor musun şey;
hani palmiyeler vardı, yaslanıp seni beklediğim
hani diplerinde yemin bile etmiştik
sadakatimiz üstüne
sıkışmışım insan hali diplerine işedim..
bizim bekçi rifata verdim mektuplarını
takas yollu dört tek şarabını içtim.
bir karım vardır -tanımazsın- topal zeyno
aynı gece onunla dalgamı geçtim..
resimlerinin de hesabı görüldü o gün
şaraba kül atacaktım, cigaram yoktu.
derken onlar geldi aklıma, bir güzel yaktım
yanarken bile gözlerin gülüyordu..
yoo, vicdan azabı çekiyorum deme
değmez buna onların hiçbiri.
sen şimdi geleceğe bak boylu-boyunca
çıkar aklından o eski çapraz günleri..
sana beddua ettiğimi de nerden çıkardın
duam geçmez ki benim, bedduam geçsin.
hem sana yüzük alacak param mı vardı.
tabii başkasını seveceksin..
aşk maşk aslı yok, görüyorsun ya
iyisi mi hadi dön doğru geldiğin yere.
kocana sımsıkı sarıl, gerisini boşver
aklın ermez senin böyle işlere..
bana bakıp bakıp acıma, yanılıyorsun
gayri senin bildiğin adam değilim.
ıslanıyorsam bulvarlarda bir başıma
bu benim kendi itliğim...
(bkz: erdoğan çokduru)
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda
ilk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,
giyin, kuşan,
benze bahar ağaçlarına.
hapisten
mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,
kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,
böyle bir günde yılgın ve kederli değil,
ne münasebet,
böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı nazım hikmet'in
kadını.
yanmıyor artık ışıklarım
sadece aya sarılarak unutabiliyorum yokluğunu.
gelmek istersen geri haberim olsun
ayı atarım, keserim gökyüzünden.
hiç farketmez.
sen gel yeter
aya da güneşe de bir nah çekerim
olur biter.
Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.
Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.....
tanrı' yla aynı fikirde değilim
intihar edenlerin
cehenneme gideceği konusunda.
kainatın yaratılışına
katılmaktan bıktığımda ruhum,
intihar edeceğim ben de
denenmemiş bir yolla.
nerdeyse bütün akıllı kalpler
intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne.
ben ateist değilim, babasıymış gibi
tanrı' ya küsen bir çocuğum.
eğer tanrı intihar edenleri ve nietzsche' yi
cehenneme gönderirse
cehennemde yanmayı tercih ederim ben de,
tanrı dürüstlüğü sever.
tanrı'nın hayal gücünü beğenmiyorum.
ben tanrı olsam
peygamberler göndermez
direkt konuşurdum insanlarla.
ben tanrı olsam
hitler' i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım,
yahut yetenekli bir yazar yapardım onu.
içindeki kötülüğü insanlara değil
tuvallere boşaltırdı
ben tanrı olsam
devletler yok olur
gül kokulu bireyler var olurdu sadece,
atlar çılgın zamanlar koşardı.
ben tanrı olsam
düşünce gücüyle herkesin
istediği karakter olmasını sağlardım,
dünya bir şiirin
yaratılım sürecine dönüşürdü böylece.
ben tanrı olsam intihar ederdim
insanlarla birlikte
acı çekmeyi öğrenemediğim için.
bizim hiçbir hürriyetimiz yok,
hiç bir hürriyetimiz,
ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek.
sen orada bağrına bas dur en büyük çileyi,
ben burada en büyük çileyi doldurayım,
ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.
sen orada dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burada zerdalisiz bir dal gibi durayım.
ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
ama evet ! yeri gelir susarım.
canımı çok yakan şeyler olur ama yinede susarım, tükenirim.
buna izin de veririm aslında salaklığımdan mı? hayır!
ben kimseye ''GiT'' de demem, diyemem.o kişi vazgeçilmez olduğundan mı? hayır. ona o kadar şeye rağmen, o kadar değer veririm ki,
hergün yaptıklarına utansın diye.
ama bir gün öyle bir giderim ki;
kaybedeceğim hiçbir şey olmaz!
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi tül darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmak
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
Seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül- gürül akan bir dünya
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
(bkz: Hasretinden prangalar eskittim.)
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini
beni güzel hatırla
bunlar son satırlar
farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
yada bir yağmr sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
beklide bir rüyaydım
senin için..
uyandın ve ben bittim
beni güzel hatırla
çünkü sevdim seni ben her şeyini
sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
beni üzdün kınamadım
alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
beni güzel hatırla
sayfalarca mektup bıraktım sana
şiirler yazdım her gece
çoğunu okutmadım
sakladım günahını sevabını içimde
sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
beni güzel hatırla
sana unutulmaz geceler bıraktım
sana en yorgun sabahlar
gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
vedalar bıraktım duraklarda
ne arasan bir sevdanın içinde
fazlasıyla bıraktım ardımda
beni güzel hatırla
dizlerimde uyuduğunu düşün
saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
anlından öptüğüm dakikaları
birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
şaşırtmayı severim biliyorsun
bu da sana son sürprizim olsun
şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
beni güzel hatırla
gidiyorum
(bkz: orhan veli kanık)
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibi yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.