sözlük yazarlarının sevdiği şiirler

entry1812 galeri42
    426.
  1. Ne doğan güne hükmüm geçer
    Ne halden anlayan bulunur
    Ah! Aklımdan ölümüm geçer
    Sonra bu kuş, bu bahçe bu nur

    Ve gönül tanrısına der ki:
    "Pervam yok verdiğin elemden
    Her mihnet kabulüm yeter ki
    Gün eksilmesin penceremden"

    Cahit Sıtkı Tarancı
    2 ...
  2. 427.
  3. bahar gelme üstüme.

    Bahar, yalvarırım çek git işine!..
    Salma üstüme çiçeklerini,
    ...aklımı çelme!..
    Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
    Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
    Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
    Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
    Yapma bunu bana bahar,
    Böyle üstüme gelme...!


    * * *

    Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...
    Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
    Kalbimin buzları erimiş.
    Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
    Bir de sen çıldırtma beni...
    Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana...
    Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.
    Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
    Bulutların üşüşmesin başıma...
    Girme kanıma benim...
    ...yoldan çıkarma...!


    * * *

    Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
    afrodizyakların en etkilisi,
    Sevdanın suç ortağısın.
    Kıyma bana...!
    Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
    Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin...
    O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
    Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin
    uçuştuğu günbatımları...
    Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...
    Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında...
    Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...
    Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim viraneye...
    Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
    Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.


    * * *

    iyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
    iş açma başıma...
    Git işine!
    Yoldan çıkarma beni!...

    can dündar.
    1 ...
  4. 428.
  5. kapı çalar.

    Sabahın erken saatlerinde. Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz.
    Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. içinizden "Bugün kahvaltıyı bahçede yapalım" diye geçirirsiniz.

    Kapı çalar...

    Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kağıda imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır.
    "Artık canim sıkılmayacak " deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız.

    Kapı çalar...

    Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz.
    Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer. "Yaşamak ne güzel" dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken.

    Kapı çalar...

    Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun oğlu, elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. içeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz. "Elbette göremem. Keratanın boyu bir metre." Bu küçük hadise neşelendiriverir ortalığı.

    Kapı çalar...

    Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. "Oğlum benim" diye hasretle kucaklarken göz yaşlarınızı zaptedemezsiniz. Mutluluğunuz oğlunuzun izni kadar uzar...

    Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar...

    Ve kapı çalmaz...

    O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapıyı kırmıştır.
    Alıp gider sizi, şaşırırsınız. "Niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; "Doğduğundan beri zile basmaktayım" der.
    Bir şeyler söylemek istersiniz o an.
    Ama o andan sonra diliniz dönmez.

    Ölüm sessiz sedasız gelivermiştir...

    can dündar.
    3 ...
  6. 429.
  7. when my mother died i was very young,
    and my father sold me while yet my tongue
    could scarcely cry 'weep! 'weep! 'weep! 'weep!
    so your chimneys i sweep, and in soot i sleep.

    there's little tom dacre, who cried when his head,
    that curled like a lamb's back, was shaved: so i said,
    "hush, tom! never mind it, for when your head's bare,
    you know that the soot cannot spoil your white hair."

    and so he was quiet; and that very night,
    as tom was a-sleeping, he had such a sight, -
    that thousands of sweepers, dick, joe, ned, and jack,
    were all of them locked up in coffins of black.

    and by came an angel who had a bright key,
    and he opened the coffins and set them all free;
    then down a green plain leaping, laughing, they run,
    and wash in a river, and shine in the sun.

    then naked and white, all their bags left behind,
    they rise upon clouds and sport in the wind;
    and the angel told tom, if he'd be a good boy,
    he'd have god for his father, and never want joy.

    and so tom awoke; and we rose in the dark,
    and got with our bags and our brushes to work.
    though the morning was cold, tom was happy and warm;
    so if all do their duty they need not fear harm.

    the chimney sweeper - william blake.

    okuduğum bölümle alakalı olarak ingiliz edebiyatı ve özellikle şiirler, hele de bunun gibi güzel organize edilmiş, dilin güzel kullanıldığı, bol kafiyeli şiirler, beni çok etkiliyo.
    1 ...
  8. 430.
  9. YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDiĞiM BiRŞEY VAR



    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
    Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
    Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

    insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
    Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
    Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
    Kopmaz kökler salmaktır oraya

    Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
    Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
    Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
    Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

    insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
    Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

    insan balıklama dalmalı içine hayatın
    Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

    Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
    Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
    Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
    Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

    Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
    Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
    Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
    Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
    Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
    Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
    (bkz: Ataol BREHRAMOĞLU)
    Daha bir çok sevdiğim şiir var ama aklıma ilk olarak bu geldi *
    2 ...
  10. 431.
  11. nazım hikmet ran- ben senden önce ölmek isterim.
    2 ...
  12. 432.
  13. nazım hikmet ; - herkes gibi
    gönlümle baş başa düşündüm demin
    artık bir sihirsiz nefes gibisin
    şimdi ta içinde bomboş kalbimin
    akisleri sönen bir ses gibisin

    maziye karışıp sevda yeminim
    bir anda unuttum seni, eminim
    kalbimde kalbine yok bile kinim
    bence artık sen de herkes gibisin
    1 ...
  14. 432.
  15. 433.
  16. Çekilmez bir adam oldum yine
    Uykusuz, aksi, lanet
    Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
    Azgın bir hayvan döver gibi
    O gün çalışıyorum
    Sonra birde bakıyorsun ki
    Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
    Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün
    Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
    Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet

    Çekilmez bir adam oldum yine
    Uykusuz, aksi, lanet
    Yine her seferki gibi haksızım
    Sebep yok olması da imkansız
    Bu yaptığım iş ayıp rezalet
    Fakat elimde değil
    Seni kıskanıyorum.

    çekilmez bir adam - nazık hikmet
    3 ...
  17. 434.
  18. I

    Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
    Bunu kendine üç kere söyledi
    Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
    O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
    Ben, yani Yakup, her türlü çagrılmanın olağan şekli
    Daha hiç çağrılmadım
    Biri olsun "Yakup!" diye seslenmedi hiç
    Yakup!
    Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
    Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim
    Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım
    Sonra bir güzel yıkanayım da.
    Ben size demedim mi.

    Evet, kurbağalara bakmaktan geliyorum
    Sanki böyle niye ben oradan geliyorum
    Telaşlı, aç gözlü kurbağalara
    Bakmaktan
    Bilmiyorum
    Bilmiyorum, bilmiyorum
    Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
    Bazen karıştırıyorum.

    (...)

    'Çağrılmayan yakup', Edip cansever
    1 ...
  19. 435.
  20. 436.
  21. 437.
  22. beyinle ruhu ayıran alan
    birçok farklı biçimde
    deneyimden etkilenir
    kimi beynini yitirip
    ruha dönüşür:
    deli.
    kimi ruhunu yitirip
    beyne dönüşür:
    entelektüel.
    kimi ikisini de yitirir ve
    kabul görür.

    charles bukowski
    2 ...
  23. 438.
  24. 439.
  25. 440.
  26. Şemsiye yapımcıları
    ıslanmaktan
    tek kişiyi koruyacak genişlikte
    kesince kumaşları
    yağmur değil
    yalnızlıktır yağan

    Daha da hüzünlendirir her gece
    kentin sokaklarını
    bekçinin nefesiyle
    düdüğün içinde dönen
    nohut taneciğinin
    yalnızlığı

    Ne çok sevinirim bilseniz
    bir yılan
    mezarıma girerde
    göğüs kafesimin kemikleri içinde
    kış uykusuna
    yatarsa.

    Sunay Akın
    1 ...
  27. 441.
  28. aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
    üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
    ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
    hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

    iyi nişan alırdı kendini asan zenci.
    bira içmez ağlardı, babası değirmenci.
    sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
    çok canım sıkılıyor!
    kuş vuralım istersen.
    3 ...
  29. 442.
  30. ben en çok seni sevdim.
    evet seni...
    bakma öyle garip garip..
    yalan söylüyorsam anam avradım olsun..
    vallaha bak ya!!
    inanmıyormusun?
    bence inan..
    ben ençok seni sevdim...
    şaka lan şaka...
    ben en çok kendimi sevdim...
    seni niye seviyim lan it....
    en çok ben en çok ben....
    öyle çok seviyorum ki kedimi...
    kedi mi? dedim ben az önce..
    evet demişim...
    demekki ben ne seni nede kendimi en çok sevmişim...
    ben kedimi çok sevmişim...

    not: şiirin ismi kedi'dir. benim eserim kendisi.
    4 ...
  31. 443.
  32. Yaşanmayanlara özlem var içimde..
    Sende bulacağıma inanıyorum ya
    Belki sende bulma isteği bu içimdeki
    illa ki sende bulma inadı

    Şimdi sen çağırsan beni
    Neden çağırdığını söylemeden
    Sadece gel desen
    Gelip uzak yollardan..
    Sana sarılsam düşünmeksizin..
    Neden sarıldığımı anlatmaya gerek görmeden..
    Çok şey istemem senden

    Belki bir tatlıcıya gideriz..
    ikimiz de severiz tatlıyı
    Tavuk göğsünü severim ben..
    Tatlı yiyip tatlı konuşacağız ya
    Bir kaşık tatlımdan alıp
    Seni anlatacağım ya

    Yetmez ya hiç bir şeker adı
    Sözcüklerime seni katmaya
    Gözlerine bakarım
    Yetmez gizli bakışına sığınırım
    Şiirim kabarır içimde
    Şiirler yazarım kağıt peçeteler üstüne..

    Belki ürküyorsun sen
    Aşkım çok
    Sevgim çok
    Sense korkak
    Sense sevginin içinde duraksamış
    Sevmeye istekli bir korkak

    Aslında çok şey istemeye niyetim yok..
    Olanla varsın ya bende..
    Bendeki olan senin bütünün ya..
    Varlığımı sımsıcak ısıtan
    istemiyorum zaten fazlasını ..

    Belki alışverişe çıkarız..
    Sen beğenirsin alacağım kazağı..
    Siyah rengi çok severim..
    Gözünün değdiği ilk kazağı alırım..
    Belki çabucak giymem
    Bakışların değmiş ya ..
    Saklarım sensizliğin yakama yapışacağı anlara
    Özleminin büyüyeceği ilk anda
    Bakışlarından giyinirim
    Kazağıma değen elime
    Sıcaklığın bulaşır
    Senden saklı büyüttüğüm

    Kimbilir belki deniz kenarında yürürüz..
    Ben balık ekmek isterim..
    Belki bir de şalgam..
    Sen belki kırmızı şarap..
    Ve dudaklarımdan sana dair şiirleri yudumlamak

    Yine de yürürüz beraberce seninle
    Elele olmak mı..
    Çok şey istemem ..
    Ruhundaki ellerimi çıkaramam ki.
    Sıcak senin içinde ellerim..
    Hiçbir şey ruhundaki renkler kadar ısıtmaz ellerimi..
    Dedim ya çok şey istemiyorum senden
    Her şeyini almışken..
    Katmışken kendime
    Satır satır
    Damla damla
    Bundan daha çok ne olur bilmem

    Çok şey istemiyorum diye şaşırma.
    Ben öyle az şeyle yetinirim
    Belki beraberce klasik müzik dinleriz
    Belki bana figaronun düğününü anlatırsın..
    Ben seni dinlerim ..
    Klasik müzik neyime.
    Sesinin notalarına düşer ya aklım...
    Ben belli etmem bilirim utanırsın..
    Aşk dedikçe korkan birisisin sen ..
    Olsun ben ses çıkarmam
    Serde dillendirilmeyen aşkı yaşamak var

    Belki dedim ya az şey isterim senden..
    Lunaparka gideriz
    içimizdeki çocuğu sevindirmek için.
    Çarpışan otolara bineriz
    Ellerin yakınımda
    Değerim de gizli gizli..
    Sıcaklığına vurgunum ya
    Sıcaklığından sevişmelere yürürüm ya
    Kutsal bir emanet gibi alırım ya seni
    Ellerinin sıcağından
    Değerim ellerine
    Arsız bir çocuk yaramazlığında

    Dedim ya çok şey istemiyorum senden ..
    Öyle aşk sözcükleri beklediğimi sanma
    Sarılsan bana sımsıkı
    Konuşmadan
    Suskunluğunla gülümsesen
    Yeter bana sevgini büyütme
    Ben alırım ne de olsa ....
    Senin vermek istediğin her şeyi
    Vermeye bu denli korkakken sen

    Haydi sen unut bunların hepsini
    Sen yeter ki gülümse
    Çok şey istemem senden
    2 ...
  33. 444.
  34. 445.
  35. bu dünyadaki her şeyi allah yarattı değil mi?
    bu nimetlerin sahibi allah değil mi?
    madem yasaklayacak neden haram kılsın ki?
    içmeden içenlere neden hakaret edersin ki?

    iç bir kadeh de bak tadına şakirt kardeş
    belki beynin çalışır olursun adam gibi bir eş
    siz içmezsiniz her türlü günahı işlersiniz
    içenlereyse o sik kadar beyninizle laf edersiniz.

    sen hiç rakı içtin mi şakirt kardeş?
    içiniz fesat, beyniniz ise bir leş!
    siz içmedikçe doğmaz bu ülkeye güneş
    için ki bu vatanı araplara çekmeyin peşkeş.
    7 ...
  36. 446.
  37. iSTiKLAL MARŞI

    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
    O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
    O benimdir, o benim milletimindir ancak!

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
    Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
    Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

    Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
    Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
    Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

    Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
    Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
    'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

    Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
    Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
    Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
    Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

    Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
    Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
    Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
    Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

    Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
    Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
    Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
    Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

    Rûhumun senden ilahî, şudur ancak emeli:
    Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
    Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
    Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

    O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
    Her cerîhamdan, ilâhî, boşanıp kanlı yaşım;
    Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
    O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
    Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
    Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
    Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!
    3 ...
  38. 447.
  39. bir apaçi ağlıyor
    gözleri yaşlı
    yalnız bir kovboydu
    dağları aştı...

    ağla kovboy ağla,
    ben de ağlayayım
    bu topraklardan sana
    arsa bağlayayım...

    (fon da dumlupınar marşı nın bestesiyle daha etkileyici oluyor.)

    (bkz: yahşi batı)
    3 ...
  40. 448.
  41. Git.
    Sen yokken kalem ağlasın

    Git.
    Sen gidince güneş doğmasın.

    Git.
    Sen yokken bitik gülüşler

    Git.
    Sen gidince yitik bitişler.

    Git.
    Sen yokken hazan hüzün

    Git.
    Sen gidince hüzzam nağmeler.

    Git.
    Sadece git.
    Sessizce git.
    Vedâ etmeden
    Ve vedâmı beklemeden git.

    Git.
    1 ...
  42. 449.
  43. sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
    yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    yolumun karanlığa saplanan noktasında,
    sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
    evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
    biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

    içimde damla damla bir korku birikiyor;
    sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
    üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
    gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

    kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
    kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
    kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
    kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

    bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
    ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
    aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
    bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

    ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
    iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
    tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
    yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

    ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
    gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
    islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
    örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

    uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
    alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
    dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
    ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

    necip fazıl kısakürek.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük