sonnet
benzetebilir miyim bir yaz gününe seni?
sen daha sevimlisin, daha sakinsin ondan.
sert rüzgarlar mayısın narin çiçeklerini.
hırpalar ;yaz ise pek çabuk geçer...durmadan!
bazan, kızgın olarak,parlar gözü semanın...
bir karartıyla sık sık söner altın bakışı ;
her güzel,güzelliğini kaybeder: tabiatın-
sebep olur da bazan bu kararsız akışı!
fakat senin ebedi yazın hiç sönmeyecek,
dönmeyecek sendeki güzellik bir yalana.
ölüm sana yaklaştı diye, öğünmeyecek:
sen eşitken ebedi mısralarla zamana
yaşadıkça insanlar, görebildikçe gözler,
seni yaşatmak için yaşayacak bu sözler
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
içimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
yazın mavi akşamlarıyla ineceğim patikalara
buğdaylarla bezeli ufak otları çiğneyerek
ayaklarımda o tazelik, aklım bir karış havada
bırak yıkasın çıplak başımı rüzgâr diyerek
konuşmayacağım, düşünmeyeceğim bir an bile
lakin tırmanacak içimde bitmek bilmez aşk
ve ben uzağa, uzaklara gideceğim derbedercesine
doğayla ve mutlu, sanki bir kadınlaymışçasına
arthur rimbaud - helecanlar
eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar
çok az şeyi
ciddiyetle yapardım.
temizlik sorun bile olmazdı asla.
daha çok riske girerdim.
seyahat ederdim daha fazla.
daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
görmediğim bir çok yere giderdim.
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
gitmeyen insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ölüyorum...
Karda, kışta, zorda,
baharında yazında mevsimin,
sana açtım çiçeklerini içimin.
hep sana soldum sonra.
Hep sana üşüdüm ayazında bu aşkın.
ben bu şehrin yağmurundan hep sana aktım
Sana doldu gözlerim şarkıların en acıklı yerlerinde.
sana bağırdım avaz avaz, sana sustum.
Seni düşündüm yarımında, eksiğinde zamanın.
sana küstüm kimse bilmeden, kimse bilmeden seninle barıştım.
Ben bütün papatyaları sana yoldum.
Bildiğim bütün küfürleri sana ettim.
Sana yandım, sana soğudum, sana söndüm.
Ben bütün yollardan sana gittim, sana döndüm.
Ben hep sana yazdım ya,
bütün soru işaretlerini, bütün virgülleri,
bütün ünlemleri, bütün noktaları sana koydum.
Sana açtım bütün parantezleri.
bütün parantez içlerini seninle doldurdum.
Ben sana, ben hep sana, ben bunu da sana yazdım.
Ben sana yazarken her şeyi,
sen başka baharında mevsimin, başka zamanında hayatın,
başka düşlerin, başka kolların,
başka acıların koynunda, yatağında en arsız sevişmelerin.
ben sana durdum ayakta, sana düştüm.
Sana saydım yok oluşlarımı ve yeniden doğuşlarımı.
Ben bütün yaralarını içimin, sana sardım.
Sana topladım dağılan parçalarımı dağıldıkları yerlerden.
sana hastalandım, sana iyileştim.
Sana fırlattım oklarını hayallerimin.
seni hedef aldım, seni ıskaladım, seni vurdum, sana kızdım, seni affettim.
Sana içlendim, sana sabrettim.
ben sana, ben hep sana, yine sana yazdım.
Ben sana yazdım ya her şeyi,
aşkı, ayrılığı, en karasını cümlelerin,
en kanlısını, en ihtiraslısını, en yaralısını, en acısını hatta en ağırını.
Ben uyutmak için bazen içimin canavarlarını, bozmak için aşkın kara büyülerini,
yakmak için bazen sana ait kelimelerini dilimin,
tuz basmak için tenimin senden kalan yerlerine,
uyuyabilmek için, uyanabilmek için, unutabilmek için, unutamamak için,
acıtmak için bazen senin de canını, sana yazdım.
Var olmakla yok olmak gibi.
kaçmakla yakalanmak gibi
iyiyle kötü gibi, melekle şeytan gibi.
atmak gibi kendi uçurumlarından kendini.
ama ölmemek gibi, ölememek gibi.
nazım hikmet - neyi bildirir sayılar
ahmed arif - anadolu
atilla ilhan - kaptan
bertolt brecht - kardeşim bir pilottu
orhan veli - hürriyete doğru
vladimir mayakovski - kitleler anlamıyor.
Kimi sevsem sensin, hayret
Sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
Gözleri maviyken yaprak yeşili
Senin sesinle konuşuyor elbet
Yarım bakışları o kadar tehlikeli
Senin sigaranı senin gibi içiyor
Kimi sevsem sensin, hayret
Senden nedense vazgeçilemiyor
Her şeyi terk ettim, ne aşk ne şehvet
Sarışın başladığım esmer bitiyor
Anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
Dudakları keskin kırmızı jilet
Bir belaya çattık, nasıl bitirmeli
Gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
Kimi sevsem sensin, hayret
Kapıların kapalı girilemiyor
Kimi sevsem sensin, senden ibaret
Hepsini senin adınla çağırıyorum
Arkamdan şımarık gülüşüyorlar
Getirdikleri yağmur, sende unuttuğum
Hani o sımsıcak iri çekirdekli
Senin gibi vahşi öpüşüyorlar
Kimi sevsem sensin, hayret
in misin cin misin anlamıyorum
yeryüzündeki tüm kızıl taşlara
tanrının kanı sürülmüştür.
bu yüzden kızıl taşlar
çocukluğumuzu öğretir.
tanrı, biz çocukken,
yanımızda dolaşır.
küpemize dokunur
ve kolyemize.
pabuçlarımıza ve kurdelamızın
kızçocuk olmak kıvrımına girer
saklanır.
kızıl bir elbise ve yatak almalıyım,
kızıl bir yüzük,
ve lamba.
o zaman olmalı ki,
annenin zamanı başlar ve tükenir.
beklemeyi bilen kan,
taş olmayı da bilir.
dünyada olmak acıdır. öğrendim.
kızıl karanlık
mavi karanlık
ve başlangıç
bir anlamı olmalı ki bunların,
bırakmaz bizi annemiz ve tanrımız.
biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysa ki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanindakine veriyor
derken karanfil elden ele.
görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
birleşiyoruz sessizce.
istanbul aynı değil sevgilim..
Adını verdim beşinci boğaz köprüsüne kafa tuttum devlete!
Sokak çocuklarıyla alay ettim sizin babanız travesti bozmaları diye..
Senin baban nerede ? dediler.. Seni anlattım onlara!
Peki babam nerede? Berabersiniz biliyorum sevgilim..
...Çok sevap işledim sizden sonra..
Kayganlaştırıcı dağıttın tüm fahişelere..
Sen onları severdin sorsana babamda seviyormu sevgilim?
Bana babamı anlatsana..
Bugün duvarlarım boş kaldı,
Çok yağmur yağıyor geç kaldın sanırım..
Gelirken babamıda getirsene.!
Çok edepsiz oluyorum sen yokken sevgilim..
Olduk olmadık küfrediyorum, sigara içiyorum sokaklarda.
Şarap içmeyi öğrendim biliyormusun dayıyorum ağzımı şişeye ayyaş balıkçılar gibi,
Elimin tersiyle ağzımı siliyorum bide ekşitirken suratımı...
Her şair sana şiir yazıyor, her şarkı sana yazılmış, romanların önsözlerinde seni özetliyorlar..
Herkes seni çok seviyor..
Ben çok kızıyorum sonra herkese,
Çatıyorum kaşlarımı o benim diyorum çocuk gibi oluyorum..
Sokaklara çıkıyorum gece yarılarında yalın ayak,yarı çıplak seni arıyorum yoldan geçen arabaların laflı tacizlerine uğruyorum..
Bağrıyorum arkalarından avazım çıktığı kadar -hadi be orospu çocuğuuuuu..
Hiçbir cinayet faili meçhul değil artık istanbulda tüm faillerin suretlerini aklımda tutuyorum.
Devlete söylemem ama ben ispiyoncumuyum? Annemde inanmıyor zaten artık onunla konuşmuyorum!
Hiç uyumuyorum biliyormusun uzanıyorum cadde ortalarına çok yorulunca üstümden geçen arabaları sayıyorum..
Biri tutup kaldırıyor beni kaldırım köşelerine seni anlatıyorum bende ödül olarak..
Söz diyorum hiç doğmayacak olan çocuğumuza senin ismini vereceğim bak..
Zaten sonra yine sen aklıma geliyorsun bildiğim tüm isimleri unutuyorum !
Taksim'e çıkıyorum sık sık beraber şarkı söylüyoruz meydandaki heykelle, oda benim gibi çok umursamaz herkes bize bakıyor kıpırdamıyor bile..
istanbulu bilmemde.. Ben aynı ben değil sevgilim..
Bugün zincir vurdular ellerime..
Bide sağ koluma ip geçirip iğne yapıyorlar..
Seni unutturacaklar hesapta..
Ulan insan Tanrı'sını unutur mu be ?
Hadi git sevgilim uykum geldi..
Söyle babama en kısa zamanda elini öpmeye geleceğim Karaca Ahmet'e..
Yanıbaşındaki toprak altına ! ..
bir fotoğrafa
Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.
Demiştim sana hatırlarsan:
Önemli olan zamana bırakmak değil,
zamanla bırakmamaktir..
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır
Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
nazım usta'dan benim gibi amator bir fotoğrafçının çok hoşlanabileceği bir şiir. son derece etkileyici. herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği şiir.
Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love".
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar.
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
içinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?.
* insanın bir sevdiği olmalı hemde çok sevdiği
sarıp sarmalayıp tozlu raflara gömmeyeceği biri.
sevmeli
hemde
çok sevmeli
onu öylece yüreğinin ta orta yerinde asılı tutmalı
insanın bir sevdiği olmalı
onunla uyanıp onunla uykuya dalmalı.
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
çok az şeyi
ciddiyetle yapardım.
temizlik sorun bile olmazdı asla.
daha çok riske girerdim.
seyahat ederdim daha fazla.
daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
görmediğim bir çok yere giderdim.
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
anlar, sadece anlar. siz de anı yaşayın.
hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
gitmeyen insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ölüyorum...