Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini.
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim.
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin!
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin,bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Cahit Sıtkı Tarancı
aç gözlerini
en sevdiğin elbiseni giydim
bu gece kokunu sürdüm
solgun yüzünü okşadım
sessizce saçlarından öptüm
yazdığın mektupları okudum
kana kana su içer gibi
plaklarını çaldım ah!
en çok o şarkıda özledim seni.
issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum
gece yarısı
şehir uykuya daldı, baktım dışarıya
katran karası
rüzgar telaşla kokunu getirdi bana
aldım koynuma
buseni hafızamdan koparıp
iliştirdim dudaklarıma
üşüdüm karanlıkta
tenine dokundum hissetsin diye
aç gözlerini
erguvanlarına su verdim
i̇çerken benimle konuştular
yastığını okşadım, kokladım
anılar uçuştular
soluğun saçlarımı yaladı sanki yine
bir meltem gibi
teninin kokusu karıştı kokuma
yakıştılar
boğuldum karanlıkta
yanı başımdasın benden çok
uzaklarda
ellerimi tut dokun bana
aç gözlerini.
attım kendimi caddelere
yeşil ceketin sardı beni
yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz
tuttum ellerin.
''Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği
vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi... Kimi
derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok
sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını sessizce,
içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar;......
çünkü onlara göre fazla iyidim; bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi
benden.Beni terk edenlerden tek bir isteğim olurdu. ''Ne olur, bir daha
beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o
akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocukluğumun o güzel
bahçesini.'' Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni... Soluksuz
ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim... O,
yedek sevgili!..
hergün bir yerden göçmek ne iyi
bulanmadan donmadan akmak ne hoş
hergün bir yere konmak ne güzel
bulanmadan donmadan akmak ne hoş
dünle beraber gitti cancağızım
şimdi yeni şeyler söylemek lazım
ne kadar söz varsa düne ait
şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
sen.
makinenin başındaki adam, atölyedeki adam.
yarın sana yarın su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp
miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
tezgâhı ardındaki kız ve büroda çalışan kız.
yarın sana el bombalarını doldurmanı
ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
laboratuardaki araştırmacı.
yarın sana eski yaşamı yok edecek
yeni bir ölüm keşfetmeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
hastasının başındaki hekim.
yarın sana cepheye gönderilecekler için
sağlam raporu yazmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
gemideki kaptan.
yarın sana buğday taşımayı bırakıp tank
ve top taşımanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
havaalanındaki pilot.
yarın san...a kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar
yağdırmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen. köydeki.
sen. kentteki.
yarın askere alma belgeleriyle kapına dikilirlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
eğer hayır demezseniz,
işte o zaman,
çamur rengi,
ağır, kurşun gibi
bir sessizlik
ortalıkta kol gezecek;
tüm oburluğuyla
büyüyerek,
okullara, üniversitelere,
tiyatrolara, spor alanlarına,
çocuk bahçelerine
ürkünç, açgözlü
ve önlenemez
bir biçimde
çöreklenecek...
enstitülerde,
büyük hekimlerin
dahice buluşları
çürüyüp küf tutacak....
sonra,
deşilmiş bağırsakları
ve zehirlenmiş ciğerleriyle
son insan,
ışıldayan güneşin
ve yanıp sönen takımyıldızların altında
bir başına dolanıp duracak;
bir deri bir kemik kalmış,
çılgına dönmüş son insan
uçsuz bucaksız mezarlar,
dev beton blokların
soğuk putları
ve ıssız kentler arasında
yalnız başına
bir küfür gibi
dolanırken
şu
korkunç soruyu
soracak:
neden ?
ve bu soru bozkırlarda
hiç duyulmadan yitip gidecek,
yıkıntılar arasında sürüklenip
kiliselerin molozları
arasında yok olacak,
girilmez yeraltı sığınaklarına çarpıp
parçalanacak.
son hayvan-insanın
son hayvansı çığlığı
hiç duyulmadan,
hiç yanıtlanmadan
kan göllerinde
boğulacak....
Simdi bir sehir hatirliyorum
Dilim dilim agustos günesleri
Yakamozlar,ayisigi,renkli camlar
Bir elmas açisindan seyrettigimiz aksamlar
Sonra denizi deniz yapan ellerin
Çok çok mavi geceler
Pek çok mavi gecler
Bu bir Istanbul olsa gerek diyorum
Caddelerinde o çok boyali kadinlarin gezdigi
Kocaman elli adamlarin kösebaslarini tuttugu
Çocuklarin meyhanelerde taze badem sattigi
Bir Istanbul olsa gerek diyorum
Insanlari tramvay dolusu
Vapurlar dolusu insanlari
Ve adim basinda bir meyhane
Ama ben sensiz
Ben Istanbuldan uzakta
Ben hep böyle deli divane
Yoklugun yoklugum oluyor elimde degil
Sensiz nefes aldigima inanamiyorum
Al be kederi,bu kahri
Bu korkunç karanliklari benden
Artik dayanamiyorum
Al götür beni Istanbulunu
Saçlarinin,dudaklarinin,gözlerinin sehrine
Günese,ayisigina,o masmavi denizlere
Neyleyim
Istanbulda seni gördüm
Ve sende Istanbule sevdim bir kere
Bu Istanbul gitsin öteki Istanbul gelsin
Yada sen gel
Bu evler bu caddeler gitsin
Bu günler bu aylar bu zalim yollar gitsin
Ama sen gel
Ne olur sen gel
Aglamak ne kadar,nereye kadar aglamak
Bir votka soda'da aksam oluyor simdi
Biliyorum vaktimiz yok hizli yasamaliyiz
istanbulun surlariyla çevrildik
Görüyormusun
Ben seni istiyorum ne haber
Ayasofya utanmali artik
Bütün camiler utanmali
Ve senden uzakta oldugum için
Bir utanmaz Allah utanmali
Sen buna Istanbul mu diyorsun
Sen buna yasamak mi diyorsun
Lanet olsun!
Lanet olsun!
Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra.
Arkadan gömleğini, kefenini soydular
Aman kalkar deyip üstüne taşlar koydular,
Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra.
Her tarafta harap eller, baykuşlara bayram.
Köprüler bir bir yıkılmış ve yollar yolcusuz,
Gelip uğrayanı kalmamış, çeşmeler susuz
Her tarafta harap eller, baykuşlara bayram.
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
kendi siirleri olmasi muhtemel siirlerdir.
oyle siirlerdir ki insanin icindedir,
evet siciyorum farkindayim ama,
sikiyorsa yaz bundan guzel bir siir bana.
Ufuklardan ufuklara
ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
Hazer rüzgârların dilini konuşuyor balam,
konuşup coşuyordu!
Kim demiş "çört vazmi!"
Hazer ölü bir göle benzer!
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
Hazerde dost gezer, e.....y!..
düşman gezer!
Dalga bir dağdır
kayık bir geyik!
Dalga bir kuyu
kayık bir kova!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık,
devrilen
bir atın
sırtından inip,
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!
Ve Türkmen kayıkçı
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Başında kocaman kara bir papak;
bu papak değil:
tüylü bir koyunu karnından yarıp
geçirmiş başına!
Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık
Ve kayıkçı
"Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,
fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş!
O da bir Buda heykelinin
taştan sükûnu gibi kendinden emin
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Bakmıyor
kayığa
sarılan
sulara!
Bakmıyor
çatlayıp
yarılan
sulara!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık,
devrilen
bir atın
sırtından inip
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!
- Yaman esiyor be karayel yaman!
Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!
Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!
- Aldırma anam ne çıkar?
Ne çıkar
kudurtsun
karayel
suları,
Hazerde doğanın
Hazerdir mezarı!
Seni anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
bedava
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
orhan veli
Zamanın tık-tıkları,
Güder yaratıkları.
Kan sızan pençesinde
Beynimin yırtıkları.
Hayal, dalgıç ki arar,
Denizde batıkları.
Bu ne dünya; ne dünya,
Çerçöpten çattıkları!..
Bak şu maymun soyuna,
Ortaya attıkları!
Aziz ekmek, fikirde,
Teneke artıkları.
Ve evlerde baş köşe,
Batının pırtıkları,
Görünmezi görmeye
Eremez mantıkları.
Ya şu sözde müminler,
Şiltenin kıtıkları?
Yetmez mi bunca zaman
Yan gelip yattıkları?
Bir nesil özlüyorum,
Doğrultsun yatıkları!
Somunları taş olsun,
Zehir de katıkları!
Yorganları devirsin,
Dişlesin yastıkları!
Bir damla gözyaşına,
Sonsuzluk, sattıkları.
Hakk'a dönünüz Hakk'a,
Hakkın yarattıkları!..