50.
Azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.
Lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan.
Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.
Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.
Salınarak giderken arkandan ben sokayım,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.
Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.
Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarıda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.
Eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,
Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.
Herkese vermektesin, bir de bana versene,
Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.
Sen her zaman gelesin, ben Vehbi’ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümesselam.
51.
Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
La’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana
Nedîm
Senin dudakların o kadar naziktir ki “bûse/بوسه” kelimesinde yer alan sin/س harfinin dişlerinden, dişe benzeyen yazılışından dolayı yaralanır. Bu yüzden o ateş gibi kıpkırmızı olan dudaklarını öpmek imkansızdır.
52.
Beyti diye okudum kusura bakmayın. Ben en iyisi kalkıp yemek yiyeyim.
53.
Şeb-i hicran yanar canım töker kan çeşme-i giryanım
Uyarır halkı efganım
Kara bahtım uyanmaz mı?
54.
"nerelerde kaldın ey serv-i nâzım;
bana bir haber ver, budur niyazım."
55.
açıldı cennetin bâbı nesîm-i pür-safâ geldi
gülistân-ı cihâna revnak u hüsn ü bahâ geldi.