gerçekten şimdi anlatacağım rüyadan çok etkilenmiştim. rüyamda dedemlerdeyiz. babamla ve kim olduğunu hatırlamadığım bir kaç kişi ile dedemlerin evinin aşağısındayız. hava yeni kararmaya başlamış gibi yavaş yavaş akşam oluyo. gökyüzüne bakıyorum oda ne ? gökyüzünde dünyanın döndüğünü görüyorum kocaman bir şekilde. bir görünüyor bir kayboluyor. çok tırsıyorum ve hemen dedemlere doğru yürümeye başlıyorum. dedemlerin evi tek katlı bahçesi olan müstakil bir ev. buda neydi acaba diye düşünürken sokağın başına bir bakıyorum sürü ile hayvan koşarak bu tarafa geliyo abartılacak kadar kalabalıklar hepsi simsiyah ve bu hayvanlar tozu dumana katmış bu tarafa koşuyorlar. ezilmeyim diye hemen bahçeye giriyorum. ve kapıdan bakmaya başlıyorum. önden köpekler sonra atlar sonra keçiler geçiyor ve hepsi simsiyah. bitmek bilmiyo ve bir tane keçi kapının önünde durup bana bakıyor. ve gülürek bu dünyanın öbür dünyası var şeklinde bir cümle kurup tekrar koşmaya başlıyo. çok tırsmıştım ya.
sözlük yazarlarını çeşitli düşüncelere gark eden ilginç rüyalardır.
ben en sonucusunu dün gece görmüş oldum.
olay şöyle gelişti;
evdeyim. yengem geliyor. ve çamaşır makinesini açıyor. derken makine çalıştığı anda ben uykuya dalıyorum. bir ara kalkıyorum su sesi var. ama banyoda uyanıyorum evde de kimsecikler yok. bi bakıyorum çamaşır makinesinin deterjan konulan gözünden sular fışkırıyor. yerimden fırlayıp kapakları tutmaya çalşırken makine birden büyüyor ve şişmeye başlıyor. rengi de kırmızılaşıyor su doluyor su doldukça balon gibi elastiki bir hal alıp tavana yükseliyor. patlayacak diye korkuyorum. bakıyorum çamaşır makinesinin gideri olan hortum makinenin etrafına dolanmış. alıyorum lavaboya tutuyorum su boşalıyor, makine iniyor, kendine geliyor, yerler kuruyor her şey normale dönüyor.
bu rüyayı gördüm ve acayip şaşırdım. ama ben rüyalardan sonra mutlaka bir gün önce yaşadığım şeyleri tek tek sorgularım bilinç altımı didiklerim. bunu da düşündüm. ne alaka diye!! ve neden olduğunu da buldum. gece yatağa geçince ev arkadaşım makineyi açıp çalıştırdı. ben de, kendi kendime -lan hayvan bana da sorsana, kirlilerim vardı beraber atardık diye düşündüm. kurdum işte bir şeyler ve akabinde gece bu rüyayı gördüm. rüyalar böyle bir şeydir.
sık sık rüya görmeyen biri olarak, sabaha karşı gördüğüm tuhaf rüya beni benden aldı, umarım sizi size bırakır.
her yer kapkaranlıktı, bi anda her yer aydınlandı. aydınlığın içinden kendisinin ''ak sakallı dede'' olduğunu iddia eden bi adam geldi. sakalı siyahtı. sebebini sorduğumda; işe yeni başladığını, söyledi. sorgulayamadım. rüyaydı işte, inandım. bana bir piyango bileti verdi, daha doğrusu sattı. ''milli piyango bileti satan ak sakallı dede'' acayip bi kafa. aslında gerçek hayyatta da yapılabilir.
neyse, işte aldım bi tane bilet. üzerinde ''65743882'' numaraları yazıyordu sanırım. aklımda kaldığı kadarıyla böyle bi rakamdı, tam olarak emin değilim.
az önce bu rakamlara daha önce ikramiye isabet etmiş mi diye baktım; etmemiş.
acaba bu neye işaret? bu gece rüyanız hayrolsun teyzeyi arayıp soracağım.
hade, ak sakallı dede canınızı sizin.
rüyalarım konusunda iddialıyımdır çevremde de böyle bilinirim.
geçen akşam mesela altınoluk sahilde gecenin bir vaktinde tasmayı takmışım koç gezdiriyordum. yanımda insanlar kedi köpek gezdirirken ben kocaman boynuzlu bocaman bir koç ile geziyordum. sonra hayvan bir ara susadı bende denizden su içirdim kendisine, pek bir mutlu oldu...
bir keresinde de bruce willis beni babamdan istemeye gelmişti. ben dünden razıyım tabii olaya çocukluk aşkım olunca... evin salonunda hepberaber yerde oturuyorduk kenarlarda koltuklar dururken(!). babam dönüyor bana "kızım sen ne diyorsun evlenmek istiyor musun" diyor bende "sen ne diyorsun baba çok istiyorum" diyordum ve beni evlendiriyorlardı. güzeldi be o günler...
Her rüyam gibi bu da saçma sapandı sözlük.
Uçakla van gölünün üstünden geçiyorum ama uçağın içinde değilim. Kanatta oturuyorum ama yusuf yusufum düşerim diye sıkı sıkı tutunuyorum. Neyse göl manzarası filan kendimi avutmaya çalışırken bi bakıyorum aşağıda van gölü canavarı ama hiç şaşırmıyorum defalarca görmüşüm kendisini öncesinde. Neyse iniyorum sanırım uçaktan oraları hatırlamıyorum. Bir bakıyorum evin önündeyim karşımda da alex. evet evet bizim fenerli alex. Meğer şarkıcı olmaya karar vermiş. Benim de kırk yıllık dostum. Sarılıyoruz hasret gideriyoruz. Yapma alex bırak şarkı söylemek yakışmaz sana diyorum üzülüyor. Ben vazgeçiriyorum şarkıcı olmaktan filan. Böyle işte sözlük.
dün gece rüyamda hiç durmadan çay demledim sözlük. Kendimi çaycı hüseyin gibi hissettim. Birsürü demlik, birsürü misafir habire çay doldurdum yetmeyince stres oldum hatta. (bkz: hayırdır inşallah)
gece rüyamda gözlüklü sarışın bir kız gördüm.bana gülümsüyordu.bunu bir masaya yatırdım.onu yapmaya başladım.bir anda uyandımki yatakta kendi kendime zıplıyordum.
kudüs'ün ağlama duvarının önünde secde edip dua ederken üzerime nur yağması. etraftaki insanların bana bakıp ağlaşmaları saygı göstermeleri. yani şahsen dua eden namaz kılan inancı yüksek biri değilim neden böyle bir şeyi yaptım onu da bilmiyorum. bu rüyadan ne gibi bir mesaj çıkarmalıyım. ama şunu söylemeden geçemeyeceğim ki hayatımda böylesi bir ışık ve renk parentelleri yoğunlaşması hiç görmedim.
rüyamada ata demirer in sahibi olduğu gece kulübünde sahne alıyordum sözlük. Ata ve şöförü beni kocaman bir araçta bekliyorlardı. Hazırlanıp arabaya bindim. Ata usulca yanıma gelip bana sımsıkı sarıldı. Meğerse birbirimize aşıkmışız. Orda uyandım fakat ilginç kısmı gerçekmiş gibi hissetmemdi. Sarılışının gücünü bile hissetmiştim. hayır ata demirer hayranı falan değilimde. Herkes gibi severim o kadar.
(bkz: rüyanız hayrolsun)
rüyamda iki elimi birden bilekten kestim nasıl yaptım hiç bilmiyorum sözlük. başkalarına bağışlayacağız dediler, elleri olmayanlara. kafayı yiyordum ben onları yeniden dikecekler sanıyormuşum çünkü. insan ellerini keser mi hiç yahu, hayır birini kestim diğerini neremle kestim merak konusu o da.
korkanbir insanın lütfen okumaması dileğiyle başlıyorum rüyamı anlatmaya.
rüyamda evimizdeyim. evin kapısı ardına kadar açık.kapatmak için yöneliyorum. arkamda sakın evin dışarısına çıkma. eşiği geçme adım bike atma diyor biri. birden bire yüzümde bi sıcaklık hissediyorum. hemen geri çekiliyorum.
kapıyı kapatmak için itmeye çalıştığımda kapatamadığımı fark ediyorum.bir anda simsiyah bir kadın beliriyor dışarıda, kapıda. gözleri kıpkırmızı ben ne oluyor diyorum. bi anda tüm enerjimi emen bi ruh emici gibi enerjim emiliyor. beni içeri davet et diyor. hayır diyorum. evin içerisine kaçıyorum. kapıyı ittiriyorum. kapatamıyorum. sen kimsin diyorum. vampir misin?(burası wimpiere diaries yüzünden) ben insanların kanıyla değil ruhuyla beslenirim diyor. kadın dışarıda dikiliyor. ama benide etki altına alıyor. ruhumun çekildiğini hissediyorum. o anda ne hikmetse defalarca felak ve nas surelerini okuyorum. kadın çığlık atarak kaçıyor. canı yanıyor ve ben durduğum anda alev gibi yanarak tekrar güçleniyor. bir kahkaha atıyor. beni öldüremezsin diyor. ' bu eve giremiyorum. girişim yasak. ama sen bu kapıdan çıktıgında seni öldürücem' diyor. git burdan diye bagırıyorum. ' 'bei şekilde bu eve giricem, annenin arkadaşı olarak ya da kardeşinin arkadaşı olarak. diyor. ben tekrar felak ve nas surelerini okumaya başlıyorum.ve o anda tekrar güçsüleşiyor. çığlık atıyor. ' bu eve giricem. sadece evdeki girmemi engelelleyen bu güç olmasa evinizi içindekilerle yakarım diyor.'
en son artık tüme nerjim bitiyor. güçsüzleşiyorum. o anda evde bi adam daha var. kim tanımıyorum. bi kova su alıyor. birşeyler okuyor sanırım suya. birşeyler yapıyor. ve suyu evişn etrafına atıyor. yaratık yanarak sönüyor ve yok oluyor. adam bana 'onu yok etmenin tek yolu buydu' dedikten sonra uyanıyorum.
işin daha da ilginci sabah annemle otururken annemin bana aynı anda ' kızım bu gece rüyamda bi yaratık vardı. gece felak nas okudum kaçıyordu ama yok olmuyordu' diye rüyasını anlatmasıydı. ve bende ona anlattıktan sonra ikimizde çok kötü olduk. bu daha dört gün önce oldu. ve hala etkilenmiş durumdayım.. bunu da üzerimizdeki negatif enerji olrak yorumluyorum.
sitenin bahçesinde oturuyoruz arkadaşlarla. yanımda iki çocuk var, kaybedenler kulübünü yeni izlemiş, hayatı boşvermiş bir şekilde konuşup duruyorlar. yahu yaşımız daha 13, sen neyin kaybedenisin, neyine tutunamamışsın çocuk? önce donunu topla sen derler adama.
o iki çocuğun doğum günüymüş o gün. anneleri pasta yapmış getirmiş, bunlar mumları bile üflemeyi gereksiz görüp oflayıp puflarken, bu puflamalardan mütevelet sönüyor mumlar, o derece. ne yapsan yaranılmaz bunlara, anca çene çalacaklar. kaybedenler kulübünü izlemişler izlemesine de, anlamamışlar besbelli.
o sırada annem balkondan görünüyor, elinde iki toka. diyor ki "sevgililerinize verirsiniz, ben kendi ellerimle yaptım. doğum gününüz kutlu olsun. şuraya gelin de atayım." bu ikisi kımıldamıyor bile. "amaan, püf. sevgilim olacak da bu tokayı ona vereceğim. kıçımı kaldırdığıma değmez." bunun üzerine annem bir süre daha bekliyor ve sonra gözlerinde ince bir hüzünle içeri giriyor.
dayanamıyorum daha fazla. kalkıp çocuklara sırayla tokat atıyorum, sesi bir mahalle öteden duyulacak şekilde. afallıyorlar.