takvimlerin 19 eylül 2005 i gösterdiği gündür.
eski adıyla öss sınavının yerleştirmenin son başvuru dönemidir. sınava başvurunun patlama noktasına geldiği senedir 1 milyon 7 bin küsür kişi sınava başvurmuştur. neden mi ? çünkü yine sınava aylar kala sistem değişmiş başvurularda patlama yaşanmıştır.
işte tıpkı 6 nisan mı 16 nisan mı tam emin değilim 1986 senesi gibi yine 1986 doğumlular hayattan bir tokat daha yemiştir. peki ya sonrası o benim hatam tercih yapmayıp 1 sene daha hazırlanabilirdim.
şu an ne mi hissediyorum o aldığım diploma bir işe yaramıyor sanki kıvırsam mı yaksam mı. yoksa bensemi suriyeli ayağına cep harçlığı alsam ya da hüllo diyip makarna falan alıp hayatımı bir parazit gibi mi geçirsem. bilemedim.
ek olarak kpss denedik onda da patladık yine sistem değişti 71-79 arası puan aldık 80 alsak vdk ya girebilirdik diğer kurumlar ise ucu ucuna kaçıyor. biledim.
şimdi ne mi yapıyorum. bilmiyorum.
edit: bazıları git simit sat demesin bana akp zihniyeti ile konuşmayın. hiç küçümsemiyorum.
ben kariyeri olan diplomamın hakkını vereceğim iş istiyorum. bırakın boş konuşmayı.
sözlük yazarlarının pişmanlıklarını paylaştığı platformdur.
o benim ilk aşkımdı.
henüz ilkokul 3. sınıfı yeni bitirmiştik. başka bir şehirde ikamet eden ama yaz dönemleri bizim köye dedelerinin yanına gelen iki erkek kardeş vardı. ilk ne zaman tanıştık hatırlamıyorum ama biz hep birlikte geçirirdik yaz aylarını. oyunlar oynayan, klasik, salçalı ekmeği elinde gezen çocuklardık halen. ben abi ile daha yakındım diğeri yani kardeşi biraz daha soğuk biriydi. kaç yaşına geldik hala öyledir. abisinin sıcakkanlı sevecen kişiliği altında ezilmiştir hep. neyse, o tarihlere geri dönelim. günlerden bir gün malum abi ortadan kayboldu ve bizi kardeşiyle baş başa bıraktı. tüm günü birlikte geçirip küçük aşk maceralarımızı paylaştık birbirimizle. sonrada oturdun kaset çaların başına. içinde teoma ın 17 albümü dönüyor. o yaşıma kadar hiç bir müzik bana bu kadar anlamlı gelmemişti. günlerimiz böylece birbirini kovaladı. sonra da fark ettik ki biz bir bütünüz. ayrı ayrı müzik dinlemek hatta yemek yemek bile zevk vermez olmuştu. aşk buydu. ve ben bir gün hayatımın hatasını yaptım. ona yanlışlıkla abisinin ismiyle hitap ettim. bütün gün tepkisiz dolaştı. bütün gün dediysem bir kaç saat sonra dayanamadı ve ' sen beni değil abimi seviyorsun, başından beri aklında o vardı' deyip gitti. gidiş o gidiş.
günlerce bekledim. sonunda dayanamayıp ben ona gittim. eve girmeye cesaret edemedim tabii, bahçede bekledim. ondan önce abisi geldi. havadan sudan konuştuk biraz. derken yine olanlar oldu ve ' o' dışarıya çıktı. bizi birlikte görünce hiçbir tepki vermeden bahçeden şu an hatırlamadığım bir şey alıp eve geri döndü.
ben kısa bir süre sonra öğrendim ki, abisi de benden hoşlanıyormuş. bunu bizimki de biliyormuş ve bizim abisiyle başlarda daha yakın olduğumuzun da farkındaydı. bütün bu olanlar da tuz biber oldu ve benim kafamda patladı.
bir daha uzun yıllar görüşmedik ama hayat bu ya, liseyi aynı şehirde okuduk. sahile ne zaman insek karşılaşırdık. konuşurduk tabii ayaküstü. ben her görüşmeden kalbim buruk bir şekilde ayrılırdım. yıllar sonra kader bana tekrar oyun oynadı ve başka bir şehirde yaşamasına rağmen izmir de, üniveriste okuduğum şehir de karşılaştık. ben birkaç dakika geç kalsam yada o erken gelse birbirimizi görmeden geçecektik o yolu. ama karşılaştık yine. kocaman gülümsedi bana. eser yüzünde eski çocukluk yoktu artık. kocaman bir adam duruyordu karşımda. konuştuk biraz. sınavlara tekrar hazırlandığını ve egeyi istediğini söyledi. sevinçten saçmaladığımı anımsıyorum. egeyi ve izmir i göklere çıkardım, övdüm de övdüm kararını vermiş olmasına rağmen. ama olmadı. o şu anda başka bir şehirde devam ediyor hayatına. o gün sormadığım sorunun cevabını da birkaç ay sonra başkasında aldım. meğer kız arkadaşını ziyaret etmek için gelmiş izmir e..
bir zamanlar yanlış söylediğim o tek bir kelime meğer benim ömrüm imiş..