bugün

Bugün tam 1 ay önce hayatımdan birşey eksildi ve ben yeniden doğdum.
bakın çok klasik belki ama, güçlü olmaya çalışmaktan, her şeye sabretmekten çok sıkıldım. bunaldım. kimsenin sabrımı da sevgimi de haketmediğinü düşünüyorum. en azından karşıma çıkan hayatında olan kimsenin. büyümek çok kötü bir şeymiş ya.

yaşlanmaktan korkuyorum. boynumda alnımda, gülmekten yanaklarımın kenarında gözlerimin kenarında kırışıklıklar çıkmış aynaya bakmak istemiyorum. hayat niye bu kadar kötü ve yorucu anlam veremiyorum. bi şekilde yaşıyoruz ama işte dimi? o zaman devam...
bu manidar sayısını kaydetmek istediğim başlık.
görsel
sözlüğe değer veriyormuşum lan meğer. çok tuhaf.
uyku kelimesinden nefret ediyorum.
Bir zamanlar intihar etmek istiyordum.
yağmur yağmış. yılın bu zamanlarında ağaçlarda açan sarı çiçeklerin kokusu sokaklara yayılmış. hava da ne serin ne sıcak, böyle tam bir selam; bir güzellik havası, nası tarif edeyim bilemedim. neyse… bizim salyangoz arkadaşlar tabii yine dökülmüş yollara! çok seviyorum şu hayvanları. böyle yeşil yeşil ince antenleri var. kendine hayrı olmayan kabuğu taşıyacam diye iki adım mesafe için sürünüyorlar gariplerim… antenlerine dokununca içine çekiliyor, sonra yavaş ve temkinli bir şekilde geri yükseliyor, bir daha dokununca daha hızlı çekiliyor falan… çok mazlum ve sevimli canlılar bence. ama abicim: Bu kadar cesur olunur mu ya? sen kalk; yüzlerce kişinin üst üste geçtiği yollara çık “yağmurda ıslanayım da sümüğüm kurumasın” diye, sonra çatır çutur ezsinler bi güzel… çok üzülüyoum, içim acıyor lan. hadi seni geçtim. içim daha çok neye yanıyor biliyo musun? seni ezen adam ya da topuklu giymiş kadın seni öldürmüş olduğu için üzüleceğine ayakkabısının altı yapış yapış oldu diye kaldırıp altına bakıyor ve küfür ediyor arkandan… bir yandan yağmurun getirdiği güzellikleri görüyorum, bir yandan size acıyorum, bir yandan insanoğlunun boktan özellikleri yüzüme çarpıyor. ne çetin bir duygu karmaşası lan bu!

neyse… arkadaşla yürüyoruz. bir tane salyangoz, sürüden ayrılmış, çiçeklerin olduğu büyük saksıdan uzaklaşarak meydanda dolanıyor. meydan dediğim de insanların geçtiği koskoca meydan yani orada ezilip de ölmeme ihtimali yok. yanından geçerken acıyarak baktık. “aha bu da ezilir az sonra.” ben durdum. “Bu sefer olmaz. onu kurtarmalıyız.” arkadaşım “Ne yani onu eline almayacaksın di mi?” “Ona yardım etmeliyiz. bırakalım ölsün mü yani…” dedim ve çok dikkatlice, sümüğüne dokunmamak için maksimum itina göstererek kabuğundan tutup saksıya geri koydum. bir an için içim ferahlamıştı sanki… ama bu sefer kulağıma ne sesi geldi biliyor musunuz? “Ulan a.koduğum, ben o saksıdan kaçıp o mesafeyi almak için 4 saattir sürünüyorum! senin yardımını isteyen kim? geri koy lan beni! ölürsem de şerefimle ölürüm!” dedi şerefsiz…

bir daha almadım tabii. “az bi yürü git kardeşim ya” dedim. “ne haliniz varsa görün amk ben gidiyorum.”
insanların çekememezliklerinden ve kıskançlıklarından iğreniyorum.
sıkıntılı bir dönemden geçiyorum. bugün darlandığım bir anda aniden fark ettim ki yaşadığımız bu kısa süreli sıkıntıları sanki hayatımızın sonuna kadar sürecek bir belaymış gibi büyütüp kendimize acı çektiriyoruz. gelecekte bu yaşadıklarımızı fıkra anlatır gibi anlatıp güleceğiz. sıkıntılı durumdayken insan kendini geri çekip derin bir nefes almalı, olayların bütününü görmeli. ''bu olay sonsuza kadar sürmeyecek. bunlar hayattaki küçük detaylar. bu süreçte aldığın tavır ise ruhunun gelişimini belirleyecek''.
Sevdiğim dostlarımdan pek çoğu malı mülkü satıp yurt dışına gitme planları yapıyor, ben ise kalmaları için mantıklı bir sebep gösteremiyorum.
Hayatı olduğu gibi yaşamaktansa kendi kurallarımı koyarak yaşadım, sonra ne mi oldu? Hep kaybettim hüsrana uğradım ama Bir şeyi çok iyi anladım zamanın kıymetini.
bu sabah bir böcek olarak uyandım. tamam, gregor samsa gibi fiziken olmasada.
ölmek eskiden bir kurtuluş gibi geliyordu bana şimdi ise hiçlik ve yokluk.
mezun oluyorum. burdaki son günlerim. ögrencilikten bıktım ama önümdeki belirsizliğe de adım atmamak icin her seyi yapabilirim. kendi kafamda verdigim savas yetmiyormus gibi etrafımdaki herkesin birlik olurcasına ee bundan sonra planın ne sorusundan bıktım. bende bilmiyorum. sırf acıklama yapmamak icin evlenirim heralde derken ya gercekten evlenirsem diye aklım cıkıyor çünkü 40 oldu. bu savas kafamdayken aynı zamanda son iki haftada bile hepi topu 3 tane derse sunum yetistirme telasındayım. devam eden dersler ve staj da cabası. bunların arasında mezuniyet kep töreni veda yemekleri bulusmalar arasında kosarken yetistirmem gereken sürekli salladığım bir staj dosyam var. fiziki yorgunluga bi de kalp kırıklarını ekleyince (ben üzüldügüm zaman hasta olurum) ruhani fiziki ve zihinsel yorgunluk arasında nasıl hala ayakta duruyorum sasırdım şu an ha finalleri de atlamayalım tabi. bir hafta sonra hayat belirtisi göstermezsem cenazeme beklerim. edit; bu bir itiraf değildir.
Dün akşam 9 buçuk gibi okul kütüphanesine ders çalışmak amaçlı gittik. Girmeden önce arkadaki ağaçtan erik yolduk. Biraz laflayıp girdik oturduk masalara. Saat 12 buçuk gibi yemek yemeye hastanenin karşısındaki kafeteryaya gittik. Yemekten sonra yine biraz laflayıp dersin başına geçtik. 2 de bir tanesi koydu kafayı uyudu. Biz bi daha dışarı çıkıp erik yolduk. Birazda gıybet yapıp döndük ama çocuk bıraktığımız yerde yoktu. Aman tuvalete gitmiştir siktir et dedik ve kafaları notlara gömdük. 1 saat geçmeden biri daha uyudu. Diğeriyle çıkıp kaybettiğimiz arkadaşımızı arama bahanesiyle tekrar kafeteryaya gidip birer çay içtik biraz lafladık. Geri döndüğümüzde sonradan uyuyanda yoktu. Korku filmi gibi amk kimi bıraksak kayboluyo gecenin karanlığında. Neyse onu da siktir et dedik ve telefonlardan oyun oynamaya başladık ama yediğimiz eriklerim gurultusu gelmeye başlamıştı. 5 buçuk gibi sonuncusu tuvalete gidiyom deyip ayrıldı. O gelmeden ben sigara içmeye çıktım ve ilk uyuyan oğlanı kapıda buldum. Kütüphanenin en üst kata gidip köşede uyumuş. Tuvalete giden az sonra bir hışımla çıktı. Lan çok korktum seni de kaybettim diye dedi. Neyse güldük eğlendik ama 4. Hala ortada yok. Fazla siklemedik çıkar biyerden diye. Öylede oldu o gelince eşyaları toplayıp yurtlara dağıldık. Ama yurda gelene kadar götüm guruldadı resmen. Bi gece ishal olduk. 6 yı biraz geçerek yurda geldim ve soyunur soyunmaz tuvalete girip yeni çıktım. Gece boyu çözdüğüm soru sayısı yaklaşık 3. Yaklaşık diyorum çünkü hiç birini tam olarak çözemedim. Yurtta yatmak yerine ders çalışmak için kütüphaneye giden aklımı sikeyim. Evet.
gereksiz düşünce ve tasalarla hayatımızı kendimize zehir ettiğimizin farkındayım.

bi çözümüm de yok ama farkındayım yani.
insanlar Cuma'ya gitmek için öğle arasına erken cikarken, biz de bira içip pes oynamak için erken çıkıyoz.
Hocam, Günah mıdır?
burunlarını karıştırıp, taşaklarını kaşıyanlarla karşılaşınca uzattığı ellerini sıkmıyorum. elim pis kardeş diyorum. onore oluyor ipneler üstelik.
O hariç herkes doğum günümü kutladı, son üç senedir olduğu gibi.
Gelecek korkutuyor.
Rakı ve erik çiftinin üstüne dondurmayı kuma getirdim. Hahahayyyytttt. Şimdi buz düşünsün. içim yanıyor Sebastian, itfaiyeyi çağır, en yakışıklısı tutsun hortumu. Öleceksem ölümüm bir güzel erkek elinden olsun. Ay küçük bu gece, geçmişim kadar küçük fakat etkisi yüreğim kadar sıcak.
Ölüm... şehrin genelevindeki en işveli aşufte kadar uzak bana. Ben duygusuz dudakları öpmek istemem. Oysa bu devrin erkekleri ve kadınları en az o aşufte kadar orospu. Yalnızlık bozuk bir yemeği iştahla gövdeye indiren bir midesizle onu kokusundan tanıyıp aç kalmayı seçenlerin evreni. Ölüm çok uzak bu cehenneme. Günahını tanımayanı kucaklamıyor cehennem bile.
bazen ölmek istedin mi sözlük?

ben istedim hemde çok istedim. eğer okumak istersen şu link eşliğinde devam etmeni tavsiye ederim.
https://www.youtube.com/watch?v=by-Uhh5DE0k

29 yaşını doldurmak üzere bir adama aşık olmak... hemde 21 yaşına bile basmamışken. yaşın ne önemi varki deliler gibi severken, omzuna dokunduğunda bile eriyip giderken, kokusunda huzur bulurken. ben bu adamı yaklaşık 1 yıldır seviyorum sözlük ama bunu o hiç bilmedi gizledim, gözlerine derin derin bakarken gözlerimin en derinlerine koydum sevgimi. biliyor musun ben bu adamı daha onunla konuşmamışken sevdim, ilk konuşmamız da ise derin bir aşk beslemeye başladım. zaman geçti.. yaklaşık 1 ay önce yakın olduk birbirimize. evlere gidip gelmeler, sabahlara kadar süren muhabbetlerimiz başladı. gün geçtikçe bana olan bakışları derinleşiyordu, farkındaydım fakat hiçbir zaman beni seveceğine inanmadım. ertesi günlerde benden hoşlandığını söylediğinde, "bende" diye atılmadım, parmaklarını parmaklarıma kenetlemek istedi, öpmek istedi. ben kaçtım. çünkü kendimi tanıyorum gardımı bir indirsem eriyip gideceğim karşısında. denemelerine devam etti, sonrasında gerçekten ikna oldum ve gece okyanus kıyısında kendimi ona bıraktım itiraz etmeden bütün kalbimle, elimi tutmasına beni dudaklarımdan öpmesine izin verdim. o kadar güzeldi ki.. okyanus dalgaları elbisemi ıslatırken onun kollarında olmak... evimde gibiydim o kadar huzurluydum ki. kumlara oturduk kendine çekti beni avuç içlerimi öptü, ve benimle ne kadar mutlu olduğundan bahsetti. başımı göğsüne yasladım hızla çarpan kalbi içimi ısıtıyordu. kalktık eve geldik sonra, kal dedim benimle uyu... ne zaman huzur bulsam uykum gelir. gece uyuyamıyorum ben onu düşünmekten ilk kez rahatça düşünmeden uyumak istedim. ilk başta gideyim dese de kabul etti. yanında uyudum, sadece uyudum huzurla hemde... ve gece kalktım, ben kıpırdayınca uyandı oda. yüzüne bakarken ben seni seviyorum dedim. "gerçekten mi?" dedi bana. sonra sarıldı. bana "seni seviyorum" dememişti. fakat buna takılmamıştım. günler geçiyordu bir gece mesaj attı seninle uyusam olur mu diye olur dedim, ve geldi. ona sarılmak dünyanın en güzel şeyiydi, o sabah onu biraz düşünceli görmüştüm, biliyor musun, seni seviyorum ama sen beni sevmiyorsun büyük ihtimalle dedim... ve işte o kahreden an. bana hayatını uğruna değiştirdi, işinden istifa ettiği 6 yıllık hüsran ile biten ilişkisinden bahsetti. gözlerindeki buğuyu görmüştüm. birşey söylemedim ilişkisi biteli 1 yıl olmuştu. kalbim sızlamadı değil ama o benim yanımdaydı ve yaşadığı herşeye saygım vardı. ben onu bana güvenmeye ikna edebilirim dedim kendime. onun için herşeyi yapmaya hazırdım ben. o günden sonra herşey değişti sanki bana artık o kadar yakın değildi, korkuyordum çekip gitmesinden hiç benim olmamıştı evet ama bana ait olabilir diye düşünüyordum hala. olmadı... daha nadir mesaj atıyor, buluşma isteklerimi red ediyordu. kalktım gittim evine "sorun ne" dedim. "düşünme dedi ben düşünmemeye çalışıyorum hiçbir şey" dedi. ama alnımdan öptü, ellerimi öptü, omzumu... bugün ona tekrar mesaj attım görmek istediğimi söyledim. bugün olmayacağını söyledi. ne zaman olabilir dedim. onu görmek ve vakit geçirmek istediğimi söyledim. ardından şöyle bir mesaj... "Sevgili olabileceğimizi düşünmüyorum, arkadaş olarak kalabiliriz fakat sevgili olamayız biz. Sana bunu geçen geldiğimde söyleyemedim ve bunun için gerçekten üzgünüm, ama kendimi ciddi bir ilişkinin içinde görmüyorum. evet senden hala hoşlanıyorum ama bu çizgiyi geçmek istemiyorum, fakat seni asla kaybetmek istemiyorum sen mükemmel birisin". ve gözümden damla damla akıp giden hayallerim... kahroldum ben, olsun dedim ona ben seni yinede görmek istiyorum bakalım dedi müsait olduğumda arıycam dedi. ama aramıycak o ben biliyorum. bu kaçıncı aldanmam sözlük, bu kaçıncı hayal kırıklığım, ilk defa birine karşı böyle hissettim ben üstelik kalbimle değil ruhumla sevdim onu. şimdi söyle bana, bu kadar doğru bir adamla, böyle yanlış bir zaman ve mekanda tanışmanın acısı nasıl geçer söyle. göz pınarlarımdan yaş akmıyor, kalbim ise paramparça. yemin ettim kendime asla kimseye böyle güvenip böyle sevmemeye ant içtim. o benim ruhumdu, hala görücem onu görmek istiyorum da, hala konuşucaz hala güleceğiz. ama ruhumun öldürdü o benim. aşkımı zincirledi, kalbime mühür vurup çıktı. onun o gözlerine nasıl bakıcam ben... ölmek istiyorum.
Uzun zaman sonra sözlükte çok fazla boş beleş takılmaya başladım. Bu da demek oluyor ki kafa izni al ve uzaklaş buradan.
Aynanın karşısında kendimi süper kahraman gibi görüyorum.
Bugün tiyatroya gittim. Kendi kendime Sırf çektiğim yol çilesine değdi demek için güzel oyundu dedim ama aslında bi boka benzemiyordu. Belki de kültür seviyem yetmedi. Umrumda değil. Kendimi kandırmanın anlamı yok.
Bugün yolda yürürken bana birisi omuz attı. Bende dedimki beyefendi biraz dikkatli olurmusunuz acaba ?. Adam bana baktı ve gitti. 5 dakika boyunca olduğum yerde bekledim ve adımlayarak uzaklaşan adamın arkasından baktım. Neden cevap vermedi acaba. Canı bir şey'e falanmı sıkılmıştı ?.