bugün

Bugun iki araba pilav sattim. Dost yogurttan ayran yapip bardagi 2 liradan satiyorum cok karli. Tatli konusunda ekmek kadayifi mi daha cok gider sekerpare mi karar veremedim. Ben bu hizla gidersem nusret gibi bisey olurum.
Arama motoruna yaptigim isin onerisini cok ince bir espiri urunu oldugunu dusunuyor ve buna guluyorum.
"erkeklerin yaptığı birçok şeyi kadınlar yaptığında evlenilecek kadın olmaktan çıkıyorlar. demek ki erkekler evlenilecek varlıklar değil"
ciddi derecede kek bağımlısıyım. kokusu, adı ve tadına hayranım. erkeğin kalbine giden yol mideden geçiyorsa eğer benim için o yolun vazgeçilmez ara duraklarından biri mutlaka kek olmalı. hamuru bile ayrı güzel. millet rüyalarında fıstık gibi kadınlar görürken ben birbirinden leziz kekler görüyorum. bilinç altımla midem gizli gizli sevişiyor sanırım. kek imparatorluğu kurmak istiyorum! tövbe estağfurullah; hakkımda hayırlısı...
kusura bakmayın arkadaşlar ama kafam resmen billurlarım gibi şuan.
sıcak tuttuğu için kendi montum yerine dedemin 50 yıllık montunu giyiyorum. fakat bu sefer de, iki elinde poşetle ecevit'in tüp kuyruğunda bekleyen emekli memur gibi duruyorum.
görsel
Halen o (bkz: delicavır)'ı seviyorum. içten içe hep sevdim,sadece o bunu bilmiyor.
Bu aralar kızlar çok canımı sıkıyor be sözlük .
Hayattan sıkıldım galiba ya da koyduğum hedeflere ulaşamamaktan, bilmiyorum. bazen okumak istemiyorum, sonra 'o kadar insan sen rahat oku, çalış, yaşa diye ölüyor bu kadar bencillik etme' diyorum sonra sıçarım okuluna mezun olduktan sonra iş bulcan sanki, boşuna emek diyorum. Amaaan sözlük ben yine karmakarışık.
Aile ile yapılan pazar kahvaltısını özledim. Toprağın yağmuru özlediği gibi.
- güya yatmadan önce kitap okuyacaktım. şu saate bak. daha yatmadım gerçi. yine okurum da, geç oldu, bilgisayarın başından kalkamadım diye hayıflanıyorum. sigaramla çayım bitince kalkarım.
- ekşide daha çok yazmaya başladım buraya kıyasla. gelip burada anlatmak da biraz yüzsüzlük aslında. ama işte şimdi burada yazıyorum bunu. niyeyse uludağı bırakasım gelmiyor. yazacak çok bir şey de bulamıyorum bu aralar aslında, ne burada ne ekşide. vakit geçiyor, o da yeter.
- öykü kitaplarını buraya aktarma işini sürdürüyorum, çoğu gün birer sayfa yazıyorum. kitabı önüme koyup klavyede yazarak aynen geçirmek bana iyi geliyor niyeyse. terapi gibi geliyor. düşüne düşüne yazmaktansa, baka baka yazmanın akıcılığı hoşuma gidiyor; hem kitabı ikinci kez okuma fırsatı buluyorum, ilk okuyuşumda keyif aldığım şeyler pekişiyor, hem de az da olsa bir işe yaradığımı hissediyorum. insanın kendi kendine verdiği ödev, canı istediği için yöneldiği uğraşlar önemli.
- sigara da çay da bitti. son bi bakınıp bilgisayarı kapatacağım. sonra biraz kitap okuyup sabahın kör saatinde uykuya dalacağım.
Yonca evcimik'le bir gece geçirmek isteyen bir insanın, insan pskikolojisini bozabilecek kadar betimlemelerle dolu yazısını okudum.
Tebrik ettim helal olsun dostum, genital bölge tüylerine kadar yaptığın betimlemeler hayatımın sonuna kadar çıkmayacak aklımdan. Ulan bu internette çoluk çocuk da takılıyor, inşallah rast gelmezler.
2 yıldır hiç bir kızla 5 dakikadan fazla konuşmadım yani bir sohbet, muhabbet etmedim. Bunun sonucunda da artık Nasıl konuşacağımı bilemez vaziyete geldim. Daha da kötüsü hemcinslerimle de aynı durum geçerli. Bildiğin yalnızım lan.
uzun süredir ilk defa pc başında sabahladım. Yazdım, yazdığımın 10 katını okudum belki. iyi geldi.

bir de öküzüm evet, hatalarım var mı evet? Ancak çaba gösterdiğimi biliyorum. Bugün hiç yapmam dediğim şeyi yaptım mesela. Nerdeyse kapıdan geri dönüyordum, 3 dakika boyunca bekledim. Ama girdim içeri. Bu yere pazartesi de gideceğim.

bir de açım lan, cesedimi odamda bulacaklar yakında. Açlıktan ölmüş diyecekler.
Uyuyamadım....

Bir haftadır gece vardiyesinde yardırmamdan mütevellit, gece uykusunu yadırgadım.
Geçenlerde başıma gelen bir olayı anlatayım sözlük. 2 tane koreli kurtuluş parkında karşıma birden çıkıp çat pat türkçeyle birşeyler sordular. acıkmışlar meğersem bildiğin yer var mı dediler. aldım bunları çiğ köfteciye götürdüm ve birer dürüm ısmarladım , konu konuyu açtı ve lafı jesus'a getirdiler. ilk başta işkillenmedim bende islamdan söz ettim. 5 vakit namaz kılmamız gerektiğini söyleyince vauuvv oooo tepkileri müthiş. ayrılırken başınıza birşey gelirse ya da yardıma ihtiyacınız olursa diye telefonumu vermiştim. ayrıldıktan 2 gün sonra bir telefon geldi, bu sefer konuşan koreli bir hanım kızımız , yardım ettiğim arkadaşların bana minnettar olduğunu ve ankara'dan ayrılmadan önce benimle son kez görüşmek istediklerini söyledi. ben de hala bir artniyet aramadan olur diyerek kabul ettim. buluşma yeri bir oteldi ama nasıl bir otel 5 yıldızlı , benim yurtdışına gittiğimde kalamayacağım türde bir otel. otelin konferans salonu bunlara tahsis edilmiş. içeri girdiğimde gayet sıcak karşıladılar. yaklaşık 10-15 koreli, 3 avustralyalı, 1 amerikalı, 1 çinli, 1 afrikalıdan oluşan bu cemaatin %90'ı pro düzeyinde türkçe biliyordu. anaokulu çocuklarına oyun oynatan öğretmen masumiyetinde herkes, teletabiler gibi öyle bir ortam var. duvara'da türkçe tanrı sevgidir yazmışlar,heralde din kültürü ve ahlak bilgisi kolu yaptı bu çalışmayı dedim ve sonra içeride benim gibi 8-9 tane türk'ün olduğunu farkettim.bir ara bu görüntüden ürktüm çünkü türk dediklerimle göz göze geliyordum lakin iletişime geçmiyorduk, yabancılarla daha iyi iletişim kuruyorduk,bu kumpasın içinde gidip türklerle konuşayım, kulaklarına su kaçırayım dedim ama onlarda teletabi modunda; misyoner mi acaba lan bunlar dedim fısıldayarak, bir tanesinin cevabı; yok ya gayet iyi niyetli bunlar bak yemek var çay var ister misin...
ya hepsi beynini aldırmış ya da numara yapıyorlar dedim kendi kendime. neyse sonra ibadet etmeye başladılar. unutmadan yuhanna inciline inanıyorlarmış. ibadet dedimse de bize çok komik gelebilir 3 tane koreli çıktı sahneye ellerinde gitar , incil ayetlerini mırıldanmaya. sonra bir tanesi rap müziğe çevirdi. hani ibadetleri birşey demedim son derece soğukkanlı bir şekilde izliyorum. bu arada ayetleri türkçeleştirmişler , bize nasıl sevimli görünebilir resmen onun üzerine çalışmışlar,fikir güzel mekan güzel ama yemezler, zaman zaman bizi ne kadar iyi tanıdıklarını zayıf yönlerimizi çok iyi bildiklerini düşünüp korkuya kapıldım. bir ara bir tanesi sende eşlik et bizle şarkı söyle dedi, sanki düğünde halaya çağırıyor pezevenk. neyse danslı müzikli ibadetleri bittikten sonra bu yemek ısmarladığım çocuklar geldi. nasıl iyi miydi, kafanda birşeyler değişti mi, senin için dua ediyimi ister misin demeye başladılar. o dakikadan sonra benim şalter attı başladım bunlara kendi dinimi daha ayrıntılı anlatmaya; isa peygambere bende inanıyorum,incile bende inanıyorum bu dinimizin bir gereği lakin siz bozulmuş ve insan eliyle yazılan şeylere inanıp ibadet ediyorsunuz. bütün sevdiklerimi öldürseniz,ülkemi yakıp yıksanız ben yine de yolumdan dönmem haberiniz olsun dedim. normalde ön yargılı değilimdir ama bu gibi bir durumla karşılaşınca ister istemez yabancı görünce ajan olduğunu,misyoner olduğunu düşünmeden edemem artık,bu benim suçum değil. bu konuşmadan sonra yemek ısmarladığım çocuklardan biri elinde çayla gelip bizi yanlış anladın vs. anlatmaya başladı. en son ikimizde aynı şeye inanıyoruz senin yolun bu benim yolum bu dedim ama kontra atak yapmaya niyetliydi. 25 aralıktaki toplantımıza da gelir misin o gün jesus'un doğum günü dedi ve sabrımı sınamaya devam etti. bende 1 defaya mahsus geldiğimi bir daha gelemeyeceğimi anlattım. sonuç olarak farklı bir dine mensup insanların ibadet edişlerini gördüm, benden daha iyi türkçe konuştuklarını gördüm, uzun bir aradan sonra ingilizce pratik yapma şansım oldu. bu da misyonerlerle ilgili böyle bir anımdı işte, anlatayım dedim.
saçlarının her bir kıvrımına şiirler yazacak kadar aşığım sana...
Haftasonlari deli gibi sıkılıyorum. Acaba bitrk ben mi sıkılıyorum ya.
arkadaşımla bir gün işten çıktık eve gitme peşindeyiz tabii ki. bütün gün ayakta dikilmiş ve yorulmuş olarak otobüse bindik. nefes almakta bile zorlanırken bir de orta kapının önüne dikilmek gibi bir hataya düştük. otobüs ne zaman durdu ne zaman kapı açıldı ve ne zaman kolum camla kapının arasına sıkıştı anlayamadım. hatırladığım tek şey hayatımın film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmesi ve arkadaşımın dehşete düşmüş şekilde bana bakmasıydı. en son kolumu sert bir şekilde çekince cam birden patladı kimse ne olduğunu anlayamadı. kısa süreli panik bi teyzenin yavrum dışardan taş mı attılar sorusuyla gülünç bir hal aldı. tabii ki şoför ve olayı görmeyen öğrenciler şok içinde. ben ve arkadaşım ve olayı gören 3-5 öğrenci kıkır kıkır gülmekle yetiniyor. şoför şokun etkisinden çıktıktan sonra kapıya ne oldu arkadaşlar sanayi de tutanak tutturucaklar falan dedi. kimseden ses çıkmıyor tabi olayı gören öğrenciler de abi kapı çok hızlı açıldı cama çarptı falan filan deyip konuyu kapattılar. biraz mahçup biraz canım acımız bi şekilde indik otobüsten her yerimden cam parçaları çıktı birazcıkta çizilmişti kollarım doğal olarak. bu arada o cam benim kolum sıkıştığı için kırılmıştı şöför amca ahaha.
çok tembel bir insanım. 2 ayrı dersten final projem, 2 farklı dersten de sunum ödevim olmasına rağmen tam 2 haftadır daşşaklarımı yaya yaya yatıyorum. ha yaptım, ha yapacağım diye diye iki hafta geçti ben de tık yok. ayrıca sadece ödev de değil, rahat batarmışcasına istisnasız her işi son güne bırakıyorum. bu tembelliğimden bıktım artık. her günüm aynı geçiyor. sabah 7'lerde, 8'lerde yatıp akşam kalkıyorum. o sürede de projelere başlamak yerine film izliyorum. uyku düzenini bir türlü düzene sokamadım. bir gün boyunca hiç uyumamam gerekiyor ama dayanamayıp sızıyorum.
Sinirlendiğimde burnuma kan kokusu gelmeye başlar. Korktuğumda da öyle.

Bazı insanları gördüğümde gözümün önüne renkler belirir.

insanları isimlerinden çok renkleriyle ya da kokularıyla hatırlıyorum.
Herkes yatağa atma derdinde amk. Yok mu insan gibi her şeyin zamanını, yerini bilen bir adam?
insanlara çok çabuk güveniyorum, bağlanıyorum hacı.

Sonra o insanlar başka insanlarla içli dışlı olunca kıskanıyorum. Sonrasında inceden düşman olup muhabbetimi kesiyorum.

Lan manyak o insan bana güven bağlan bana demedi ki niye kendi kendime triplere giriyorsam.*
kimsenin beni tanimadigi bilmedigi bi yerde bile itiraf edemeyecek kadar buyukmus icimdeki sır.